Sual: Bazı ateistler, Kutuplarda nasıl namaz
kılınır, nasıl oruç tutulur. Buna kimse cevap veremiyor, görüldüğü gibi
İslamiyet her asra ayak uyduramıyor diyerek, güya İslamiyet’in bazı
meselelere bir çare bulamayacağını söylüyorlar. Bunların etkisi altında
kalan, reformist zihniyete sahip bazı mezhepsizler de, Bakın dinde
cevap verilmesi gereken meseleler çıkıyor, yeni ictihadlar yapılmalı,
Kur'anı her çağda, o asrın teknolojisinin, ilminin ışığında yeniden
tefsir etmeli, yorumlamalı diyerek Kur'an-ı kerimi asra uydurmaya
çalışıyorlar.
Bunlara nasıl cevap vermeli?
CEVAP
İslamiyet’i
gönderen, her şeye gücü yeten, her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâdır.
Allah için hiçbir zorluk olmaz. Namaz, oruç gibi dinimizin bütün
emirleri, zamana göre değişmez. Hiçbiri de çağın şartlarına ters
düşmez. Çünkü dini gönderen Allahü teâlâ, her asırda neler olacağını
bilir. Zaten bilmeyen ilah olamaz. Öyle ise Allahü teâlânın gönderdiği
dinde noksanlık, yanlışlık olmaz. Noksanlık, bir karıncayı, bir arpa
tanesini yaratmaktan aciz olan ateistin kafasındadır.
Tefsir,
moda kitabı değildir. Her çağa, her asra göre değişik tefsir olmaz.
Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki
çıkarılacak? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için değişik, yeni bir
tefsire ihtiyaç olmaz. Çünkü dine yeni bir şey eklemek bid’at olur.
Dinimizin emirlerini değiştirmek büyük sapıklıktır. Her çağa, her asra
göre değişik tefsir yazmak, değişik yorum getirmek demek, dini her
asırda bozmak demektir.
İslam âlimleri, olması mümkün olan her
meselenin cevabını bildirmişlerdir. Cevap verilmemiş hiçbir mesele
kalmamıştır. Kur’an-ı kerimde, beş vakit namazın vakitleri, çeşitli
âyet-i kerimelerde bildirildiği halde, Beş vakit namaz tabirinin
geçmeyişinin elbette sebepleri vardır. Bunun hikmetlerinden birisi de,
kutuplarda ve kutuplara yakın yerlerde, beş vakit namazın hepsinin
vaktinin girmemesidir.
Ayakları olmayan kimse için abdestin farzı
dört değil, üçtür. Biri sakıt olmuştur. Bulunmayan ayaklar yerine
vücudun başka yerini yıkamak gerekmez.
Zengin, İslam’ın beş
şartını da yapmakla yükümlü iken, fakire zekat vermek ve şartları
yoksa, hacca gitmek de farz değildir. Şu halde ifa bakımından, İslam’ın
şartı zengine göre beş iken, fakire göre üçtür. Fakire de, “Sen
İslam’ın beş şartını yapmaya mecbursun” denilemez. Çünkü onda zenginlik
şartı yoktur.
Muayyen özrü on gün devam eden bir kadın, her ay
on gün namaz kılmaz. Çünkü namaz kılmak için o kadında, hadesten
taharet şartı yoktur. Özürden kurtulunca kaza etmesi de emredilmemiştir.
Kısa
gecelerde şafak kaybolmadan fecrin tulu ettiği ülkelerde, yatsı ve
vitrin vakitleri girmediği için bu namazları kılmak gerekmez. (Nimet-i
İslam)
Halebi’de buyuruluyor ki:
Vakit girmedikçe, namaz
farz olmaz. Nitekim Sadrüddin Bürhan-ül eimme, (Vakti girmediği için
yatsı namazı size farz olmaz) diye fetva vermiştir. Şems-ül-eimme
Hulvani, (Vakit girmeyen yerlerde yatsı namazı kaza olarak kılınır)
diye fetva vermiştir. Ancak bu fetvayı duyan Harezm’de Şeyh-i Kebir
Bakkali, (Vakit girmeyen yerlerde yatsı namazı farz olmaz) diye fetva
verdi. İmam-ı Hulvani bu fetva üzerine, Şeyh-i Kebir’e, (Beş vakit
namazdan birini kaldıran kimse, kâfir olmaz mı?) diye sordurunca,
Şeyh-i Kebir de, (Dirsekleri ile birlikte elleri veya aşık kemikleri
ile birlikte ayakları olmayan kimse için abdestin farzı kaçtır?) dedi.
Daha sonra, (İşte bir abdest uzvu noksan olana abdestin farzı, dört
değil, üç olduğu gibi, namaz vakitlerinden bazısı girmeyen yerdeki
Müslümanlara, sadece vakti giren namazlar farzdır) buyurdu. Bu cevap
karşısında, imam-ı Hulvani, hakkı teslim edip, önceki fetvasından rücu
etti.
Şafii âlimlerin çoğuna göre, yatsı ve sabah namazının
vakti girmeyen yerlerde bu namazlar, vakitleri giren en yakın bölgeye
kıyas edilerek kılınır.
Hanefi’de vakit, namazın hem şartı hem
de sebebi olduğu için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o
namaz farz olmaz. Vakit girmeden de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez.
Fakat bazı âlimlere göre bu iki namazı kılmak farzdır. İhtiyata riayet
etmek çok iyi olur. Bu bakımdan bu iki namaz, (Vaktine yetişip de
kılamadığım son yatsı) ve (son sabah namazının farzını kılmaya) diye
niyet edilerek kılınmalıdır. Bu iki namazı, vakitlerinin başladığı en
son günün vakitlerinde kılmak iyi olur.
Bu iki namaz vaktinin
başlamadığı zamanlarda, daha önce vakitlerinin olduğu en son günün
vakitlerini esas alarak, normal vakti girene kadar her zaman o vakitte
kılınır.
Sual: Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur. Ancak
seferi olanın, dört mezhepte de oruç tutması farz değildir. Kutuplara
ve aya giden Müslüman, seferi ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder.
Kutuplarda
buz denizinde yaşayan insan yok ise de, biz var olduğunu düşünelim.
Altı ay gündüz, altı ay gece olan yerlerde nasıl oruç tutulacaktır?
CEVAP
Gündüzleri
24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde,
oruca saat ile başlanır ve saat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun
olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az
olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer)
Namazı
orucu ay ve güneşin durumuna göre ayarlayan İslam dininde 3-6 ay güneş
batmayan ve doğmayan yerlere göre benim bildiğim bir kaide yoktur.
Varsa gösterin.
CEVAP
Bizim bildiğimiz veya sizin bildiğiniz
dinde ölçü olmaz. Dinde dört tane ölçü vardır. Bu ölçülere uygunsa
mesele yok. Yoksa şahıslara göre bence senceye göre hareket edilirse
insan sayısı kadar din meydana çıkar.
Yukarıda ki yazıda
kaidelerden bahsediliyor ya. Mesela vakit girmedikçe namaz farz olmaz
kaidesi bildiriliyor ya. Dinde senet olan kitaplardan naklediliyor.
Daha ne kaidesi arıyorsunuz? 6 ay gece veya altı ay gündüz olan
yerlerde oruca saatle başlanır deniyor ya. Yarasa güneşi göremiyorsa,
güneşin bunda suçu yoktur.
1400 yıl önce Arabistan’da yaşayanlar
kutuplar diye bir yer bilmiyorlardı. Bilmediklerine göre bir kaide de
koymaları imkansızdır.
CEVAP
Arapların bilip bilmemesi önemli
değil ki, önemli olan Allah’ın bilmesi ve Resulünün bildirmesidir.
Resulü kaideler bildirmiştir âlimler de buna göre ictihadlarını ortaya
koymuşlardır. Din zamanla değişmez. Karanlık ülkelerin olduğunu
Arapların bilmemesi de söz konusu değil. İslamiyet Arapların dini
değildir, kâinata inmiştir eksik değildir. Dediğiniz gibi eksik olursa
suçu Allah’a yüklemiş oluruz, dinimizi niye eksik gönderdi diye.
Kaideleri de Araplar değil Allah ve Onun Peygamberi koyar.
İman ve
ibadetler değişmez. Kıyamete kadar aynıdır. Değişen fen bilgileridir.
Zaman geçtikçe kâmil şeklini alırlar. İslamiyet zaten kâmil olarak
gelmiştir ve öyledir ve öyle devam edecektir. Cevap verilemeyecek
hiçbir mesele yoktur.
Sual: "Dinimizde her şey bildirilmiş,
İslam alimleri her şeyi açıklamışlardır" deniyor. Peki, altı ay gündüz
ve altı ay gece olan kutuplarda orucun nasıl tutulacağı, namazın nasıl
kılınacağı da açıklanmış mıdır?
CEVAP
Evet onlar da
açıklanmıştır. Hanefi’de vakit, namazın hem şartı hem de sebebi olduğu
için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o namaz farz olmaz.
Vakit girmeden de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez. Fakat bazı âlimlere
göre vakti girmeyen namazları da kılmak farzdır. İhtiyata riayet etmek
çok iyi olur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül
eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların
zamanına uyularak namazlar kılınır. Vakti girmeyen bu namazları
kılarken, (Vaktine yetişip de kılamadığım en son ……. namazının farzını
kılmaya) diye niyet edilmesi uygun olur.
Dört mezhepte de
seferde oruç tutmak farz değildir. Kutuplara ve Aya giden Müslüman,
seferi ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder. Ramazan ayı gelince,
oruç tutmak farz olur. Bu bakımdan gündüzleri 24 saatten daha uzun
yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saat ile başlanır
ve saat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal
teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki
Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer)
NOT: Daha
kolay anlaşılması için şunu da ilave edelim: 6 ay gündüz veya 6 ay gece
olan yerlerde, mesela İstanbul'un namaz vakitleri esas alınıp ona göre
namaz kılınır. Oruç için de öyle. Ramazan ayı gelince, İstanbul'un oruç
vakitleri esas alınır, o saatte başlanıp o saatte iftar edilir.
Sual: Avrupa’daki bazı Müslümanlar, yatsı ve sabahın vakti girmeyen yerlerde cemaatle nafile namaz kılıyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP
Doğru değildir. Ramazanda kılınan teravih hariç, nafile namazlar cemaatle kılınmaz.
kılınır, nasıl oruç tutulur. Buna kimse cevap veremiyor, görüldüğü gibi
İslamiyet her asra ayak uyduramıyor diyerek, güya İslamiyet’in bazı
meselelere bir çare bulamayacağını söylüyorlar. Bunların etkisi altında
kalan, reformist zihniyete sahip bazı mezhepsizler de, Bakın dinde
cevap verilmesi gereken meseleler çıkıyor, yeni ictihadlar yapılmalı,
Kur'anı her çağda, o asrın teknolojisinin, ilminin ışığında yeniden
tefsir etmeli, yorumlamalı diyerek Kur'an-ı kerimi asra uydurmaya
çalışıyorlar.
Bunlara nasıl cevap vermeli?
CEVAP
İslamiyet’i
gönderen, her şeye gücü yeten, her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâdır.
Allah için hiçbir zorluk olmaz. Namaz, oruç gibi dinimizin bütün
emirleri, zamana göre değişmez. Hiçbiri de çağın şartlarına ters
düşmez. Çünkü dini gönderen Allahü teâlâ, her asırda neler olacağını
bilir. Zaten bilmeyen ilah olamaz. Öyle ise Allahü teâlânın gönderdiği
dinde noksanlık, yanlışlık olmaz. Noksanlık, bir karıncayı, bir arpa
tanesini yaratmaktan aciz olan ateistin kafasındadır.
Tefsir,
moda kitabı değildir. Her çağa, her asra göre değişik tefsir olmaz.
Dinimiz eksik mi ki tamamlanacaktır? Yoksa fazlalık mı var ki
çıkarılacak? Dinde eksiklik ve fazlalık olmadığı için değişik, yeni bir
tefsire ihtiyaç olmaz. Çünkü dine yeni bir şey eklemek bid’at olur.
Dinimizin emirlerini değiştirmek büyük sapıklıktır. Her çağa, her asra
göre değişik tefsir yazmak, değişik yorum getirmek demek, dini her
asırda bozmak demektir.
İslam âlimleri, olması mümkün olan her
meselenin cevabını bildirmişlerdir. Cevap verilmemiş hiçbir mesele
kalmamıştır. Kur’an-ı kerimde, beş vakit namazın vakitleri, çeşitli
âyet-i kerimelerde bildirildiği halde, Beş vakit namaz tabirinin
geçmeyişinin elbette sebepleri vardır. Bunun hikmetlerinden birisi de,
kutuplarda ve kutuplara yakın yerlerde, beş vakit namazın hepsinin
vaktinin girmemesidir.
Ayakları olmayan kimse için abdestin farzı
dört değil, üçtür. Biri sakıt olmuştur. Bulunmayan ayaklar yerine
vücudun başka yerini yıkamak gerekmez.
Zengin, İslam’ın beş
şartını da yapmakla yükümlü iken, fakire zekat vermek ve şartları
yoksa, hacca gitmek de farz değildir. Şu halde ifa bakımından, İslam’ın
şartı zengine göre beş iken, fakire göre üçtür. Fakire de, “Sen
İslam’ın beş şartını yapmaya mecbursun” denilemez. Çünkü onda zenginlik
şartı yoktur.
Muayyen özrü on gün devam eden bir kadın, her ay
on gün namaz kılmaz. Çünkü namaz kılmak için o kadında, hadesten
taharet şartı yoktur. Özürden kurtulunca kaza etmesi de emredilmemiştir.
Kısa
gecelerde şafak kaybolmadan fecrin tulu ettiği ülkelerde, yatsı ve
vitrin vakitleri girmediği için bu namazları kılmak gerekmez. (Nimet-i
İslam)
Halebi’de buyuruluyor ki:
Vakit girmedikçe, namaz
farz olmaz. Nitekim Sadrüddin Bürhan-ül eimme, (Vakti girmediği için
yatsı namazı size farz olmaz) diye fetva vermiştir. Şems-ül-eimme
Hulvani, (Vakit girmeyen yerlerde yatsı namazı kaza olarak kılınır)
diye fetva vermiştir. Ancak bu fetvayı duyan Harezm’de Şeyh-i Kebir
Bakkali, (Vakit girmeyen yerlerde yatsı namazı farz olmaz) diye fetva
verdi. İmam-ı Hulvani bu fetva üzerine, Şeyh-i Kebir’e, (Beş vakit
namazdan birini kaldıran kimse, kâfir olmaz mı?) diye sordurunca,
Şeyh-i Kebir de, (Dirsekleri ile birlikte elleri veya aşık kemikleri
ile birlikte ayakları olmayan kimse için abdestin farzı kaçtır?) dedi.
Daha sonra, (İşte bir abdest uzvu noksan olana abdestin farzı, dört
değil, üç olduğu gibi, namaz vakitlerinden bazısı girmeyen yerdeki
Müslümanlara, sadece vakti giren namazlar farzdır) buyurdu. Bu cevap
karşısında, imam-ı Hulvani, hakkı teslim edip, önceki fetvasından rücu
etti.
Şafii âlimlerin çoğuna göre, yatsı ve sabah namazının
vakti girmeyen yerlerde bu namazlar, vakitleri giren en yakın bölgeye
kıyas edilerek kılınır.
Hanefi’de vakit, namazın hem şartı hem
de sebebi olduğu için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o
namaz farz olmaz. Vakit girmeden de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez.
Fakat bazı âlimlere göre bu iki namazı kılmak farzdır. İhtiyata riayet
etmek çok iyi olur. Bu bakımdan bu iki namaz, (Vaktine yetişip de
kılamadığım son yatsı) ve (son sabah namazının farzını kılmaya) diye
niyet edilerek kılınmalıdır. Bu iki namazı, vakitlerinin başladığı en
son günün vakitlerinde kılmak iyi olur.
Bu iki namaz vaktinin
başlamadığı zamanlarda, daha önce vakitlerinin olduğu en son günün
vakitlerini esas alarak, normal vakti girene kadar her zaman o vakitte
kılınır.
Sual: Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur. Ancak
seferi olanın, dört mezhepte de oruç tutması farz değildir. Kutuplara
ve aya giden Müslüman, seferi ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder.
Kutuplarda
buz denizinde yaşayan insan yok ise de, biz var olduğunu düşünelim.
Altı ay gündüz, altı ay gece olan yerlerde nasıl oruç tutulacaktır?
CEVAP
Gündüzleri
24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde,
oruca saat ile başlanır ve saat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun
olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az
olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer)
Namazı
orucu ay ve güneşin durumuna göre ayarlayan İslam dininde 3-6 ay güneş
batmayan ve doğmayan yerlere göre benim bildiğim bir kaide yoktur.
Varsa gösterin.
CEVAP
Bizim bildiğimiz veya sizin bildiğiniz
dinde ölçü olmaz. Dinde dört tane ölçü vardır. Bu ölçülere uygunsa
mesele yok. Yoksa şahıslara göre bence senceye göre hareket edilirse
insan sayısı kadar din meydana çıkar.
Yukarıda ki yazıda
kaidelerden bahsediliyor ya. Mesela vakit girmedikçe namaz farz olmaz
kaidesi bildiriliyor ya. Dinde senet olan kitaplardan naklediliyor.
Daha ne kaidesi arıyorsunuz? 6 ay gece veya altı ay gündüz olan
yerlerde oruca saatle başlanır deniyor ya. Yarasa güneşi göremiyorsa,
güneşin bunda suçu yoktur.
1400 yıl önce Arabistan’da yaşayanlar
kutuplar diye bir yer bilmiyorlardı. Bilmediklerine göre bir kaide de
koymaları imkansızdır.
CEVAP
Arapların bilip bilmemesi önemli
değil ki, önemli olan Allah’ın bilmesi ve Resulünün bildirmesidir.
Resulü kaideler bildirmiştir âlimler de buna göre ictihadlarını ortaya
koymuşlardır. Din zamanla değişmez. Karanlık ülkelerin olduğunu
Arapların bilmemesi de söz konusu değil. İslamiyet Arapların dini
değildir, kâinata inmiştir eksik değildir. Dediğiniz gibi eksik olursa
suçu Allah’a yüklemiş oluruz, dinimizi niye eksik gönderdi diye.
Kaideleri de Araplar değil Allah ve Onun Peygamberi koyar.
İman ve
ibadetler değişmez. Kıyamete kadar aynıdır. Değişen fen bilgileridir.
Zaman geçtikçe kâmil şeklini alırlar. İslamiyet zaten kâmil olarak
gelmiştir ve öyledir ve öyle devam edecektir. Cevap verilemeyecek
hiçbir mesele yoktur.
Sual: "Dinimizde her şey bildirilmiş,
İslam alimleri her şeyi açıklamışlardır" deniyor. Peki, altı ay gündüz
ve altı ay gece olan kutuplarda orucun nasıl tutulacağı, namazın nasıl
kılınacağı da açıklanmış mıdır?
CEVAP
Evet onlar da
açıklanmıştır. Hanefi’de vakit, namazın hem şartı hem de sebebi olduğu
için, sebep bulunmayınca yani vakit girmeyince, o namaz farz olmaz.
Vakit girmeden de kılınmaz. Kaza etmek de gerekmez. Fakat bazı âlimlere
göre vakti girmeyen namazları da kılmak farzdır. İhtiyata riayet etmek
çok iyi olur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül
eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların
zamanına uyularak namazlar kılınır. Vakti girmeyen bu namazları
kılarken, (Vaktine yetişip de kılamadığım en son ……. namazının farzını
kılmaya) diye niyet edilmesi uygun olur.
Dört mezhepte de
seferde oruç tutmak farz değildir. Kutuplara ve Aya giden Müslüman,
seferi ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder. Ramazan ayı gelince,
oruç tutmak farz olur. Bu bakımdan gündüzleri 24 saatten daha uzun
yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saat ile başlanır
ve saat ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal
teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki
Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer)
NOT: Daha
kolay anlaşılması için şunu da ilave edelim: 6 ay gündüz veya 6 ay gece
olan yerlerde, mesela İstanbul'un namaz vakitleri esas alınıp ona göre
namaz kılınır. Oruç için de öyle. Ramazan ayı gelince, İstanbul'un oruç
vakitleri esas alınır, o saatte başlanıp o saatte iftar edilir.
Sual: Avrupa’daki bazı Müslümanlar, yatsı ve sabahın vakti girmeyen yerlerde cemaatle nafile namaz kılıyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP
Doğru değildir. Ramazanda kılınan teravih hariç, nafile namazlar cemaatle kılınmaz.