Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    MÛSÂ ALEYHİSSELÂM (1)

    FIRTINA
    FIRTINA
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3752
    Doğum tarihi : 09/08/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 24
    Yaş : 55
    Ülke : Almanya

    MÛSÂ ALEYHİSSELÂM (1) Empty MÛSÂ ALEYHİSSELÂM (1)

    Mesaj tarafından FIRTINA C.tesi Ara. 19, 2009 1:51 am

    Allahü teâlâ ile Tûr dağında konuşmuştur.

    MÛSÂ ALEYHİSSELÂM


    İsrâiloğullarına
    gönderilen peygamberlerden. Peygamberler içinde üstünlükleri olan ve
    kendilerine ''ulü'l-azm'' denilen altı peygamberin üçüncüsüdür. Allahü
    teâlâ ile konuştuğu için, ''Kelimullah'' denilmiştir. Beni İsrâil'e
    gelmiştir. Yâkub aleyhisselâmın soyundandır. Hârûn aleyhisselâmın
    kardeşidir. Babasının ismi İmrân'dır. Annesinin ismi Nüceyb veya Nâciye
    veya Yuhâbil'dir. Hazret-i Yûsuf'tan sonra, Mısır'da, İsrâiloğulları
    iyice artıp çoğaldı. Bunlar hazret-i Yâkûb ve hazret-i Yûsuf'un
    bildirdikleri dine inanıyorlar ve emirleriniyerine getiriyorlardı.
    Mısır'ın eski yerlisi Kıbti kavmiyse yıldızlara ve putlara taparlardı
    ve İsrâiloğullarına hakâret gözüyle bakar, başlarında bulunan
    firavunlar onları esir gibi ağır işlerde kullanırlardı. Onların
    çoğalmasından endişe ederlerdi. Beni İsrâil, Kıbti kavminin kötü
    muâmelelerinden ve firavunların ağır tekliflerinden bezmiş,
    usanmışlardı. Bu bakımdan dedelerinin eski yurtları olan Ken,ân
    diyârına gitmek isterlerdi. Fakat firavunlar onların Mısır'dan
    çıkmasına izin vermeyip, eziyetlerini artırırlardı. Mısır'ın idâresini
    elinde bulunduran ve firavun denilen krallar, kendilerine mezar olarak
    dağ gibi piramitler yaptırıyorlar ve bu piramitlerin yapımında binlerce
    insanı zorla çalıştırıyorlar. Allahü teâlâyı inkâr edip, ilâhlık
    dâvâsında bulunuyorlardı. Bu zamanda falcılık, sihirbâzlık meslek
    hâline getirilmiş ve ülkenin her tarafında kâhinler, sihirbâzlar
    türemişti. Bu sırada Mısır halkının başında bulunan Firavun bir gece
    rüyâsında Kudüs tarafından çıkan bir ateşin Mısır'ın yerli halkı
    Kıbtileri yaktığını, İsrâiloğullarına ise hiç zarar vermediğini gördü.
    Bu rüyâyı yorumlayan kâhinler, İsrâiloğullarından bir erkek çocuk
    dünyâya gelecek, senin saltanatını yıkacak ve sen helâk olacaksın,
    dediler. Bunun üzerine Firavun on iki kabile hâlinde olan ve her bir
    kabilenin başında bir idârecisi bulunan İsrâiloğullarının
    birleşmesinden de iyice endişelendi. İsrâiloğullarından doğacak erkek
    çocukların öldürülmeleri için kânun çıkardı. Bu hâdise karşısında
    İsrâiloğullarının sıkıntıları iyice arttı. Firavun'un emrine karşı
    gelenler topluca öldürülmeye başlandı. Bu sırada doğan Mûsâ
    aleyhisselâmın annesi onun da öldürülmesinden korkmuş ve çok
    endişelenmişti. Kur'ân-ı kerim'de onun kalbine meâlen şöyle ilhâm
    edildiği bildirilmektedir. ''Mûsâ'nın annesine şöyle ilhâm ettik: Bu
    çocuğu (Mûsâ'yı) emzirİ sonra öldürülmesinden korktuğun zaman onu suya
    (Nil Nehrine) bırakıver, boğulmasından korkma, ayrılmasından
    kederlenme. Çünkü biz, muhakkak onu sana geri vereceğiz ve kendisini
    peygamberlerden yapacağız.'' (Kasas sûresi:7)

    Mûsâ
    aleyhisselâmın annesi onu bir sandığın içine koyup Nil Nehrine bıraktı.
    Nehir üzerinde akıp giderken akıntı onu Firavun'un sarayına doğru
    sürükledi. Firavun'un hanımı Âsiye, sandığı görerek yakalayıp saraya
    götürdü. Sandığı açıp içinde nûr topu gibi bir çocuk görünce onu cân u
    gönülden sevip;''Aman bunu öldürmeyiniz. Belki büyür de işimize yarar,
    yâhut onu oğul ediniriz.'' dedi. Onu emzirmek için pekçok süt analar
    getirtti.. Mûsâ aleyhisselâm hiçbirisinin memesini almadı. Annesi,
    çocuğunun Firavun'un sarayına alındığını ve süt annesi arandığını
    öğrendi. Süt annesi olabileceğini söylemesi için kızını yâni hazret-i
    Mûsâ'nın kardeşini gönderdi. Kardeşi saraya gidip; ''Size bu çocoğu
    emzirecek, onu güzel yetiştirecek bir hanımı haber vereyim mi?'' dedi.
    Bunun üzerine Mûsâ aleyhisselâmın annesini getirttiler. Mûsâ
    aleyhisselâm onun memesini aldı ve bunun üzerine Firavun'un hanımı
    Âsiye onu süt anneliğine kabûl etti. Böylece kimsenin haberi olmaksızın
    kendi oğlunu Firavun'un sarayında emzirip büyüttü. Mûsâ aleyhisselâm
    Firavun'un sarayında büyüdükten sonra sarayı terkedip akrabâsının ve
    büyük kardeşi Hârûn'un yanına gitti. Bir gün gördü ki;
    İsrâiloğullarından biriyle bir Kıbti kavga ediyor. Hazret-i Mûsâ
    aralarına girip ayırmak için Kıbtiyi itip hafifçe göğsüne vurdu. Kıbti
    yere düşüp öldü. Hazret-i Mûsâ elinden böyle bir kazâ çıkmasına üzüldü.
    Firavun'un şerrinden çekinip, Mısır'dan ayrılarak Medyen'e gitti. Orada
    peygamber olan Şuayb aleyhisselâmla buluşup, on sene Medyen'de kaldı ve
    Şuayb aleyhisselâmın kızıyla evlendi. Daha sonra Mısır'a gitmek üzere
    Medyen'den ayrıldı. Tur Dağına geldiği sırada mekânsız olarak Allahü
    teâlâ ile konuştu. Kendisine ve kardeşi Hârûn aleyhisselâma
    peygamberlik verildi. Elindeki asânın yılan olması mûcizesi ve eline
    koynuna sokup çıkarınca bembeyaz olup, ışık yayması mûcizeleri verildi.
    Sonra da Kur'ân-ı kerim'de meâlen şöyle vahyedildiği bildirilmektedir:
    ''Bu iki mûcize Firavun ve adamlarına karşı Rabbinin iki delilidir.
    Doğrusu onlar yoldan çıkmış bir millettir. Firavun'a git, doğrusu o
    azmıştır.'' (Kasas sûresi: 32-33)

    Hazret-i Mûsâ Mısır'a varıp,
    kardeşi Hârûn aleyhisselâm ile görüşüp, durumu anlattı. Firavun'a gidip
    onu dine dâvet ettiler. İsrâiloğullarını serbest bırakmasını istediler.
    Firavun ilâhlık dâvâsında bulunarak kabûl etmedi. Bunu üzerine Mûsâ
    aleyhisselâm elindeki asâsını yere bıraktı. Kocaman bir ejderhâ olup,
    hareket etmeye başladı. Elini koynuna sokup çıkardıi eli bembeyaz
    göründü. Bu mûcize karşısında şaşırıp kalan Firavun, durumu vezirlerine
    anlatınca, o sihirbâzdır dediler. Hazret-i Mûsâ; ''Size gelen gerçeğe
    dil mi uzatıyorsunuz. Bu, sihir değildir. Bu, her şeyin yaratıcısı olan
    Allahü teâlânın verdiği bir mûcisesidir.'' diyerek onları imana
    çağırdı. Firavun ve adamları hazret-i Mûsâ'nın sözlerini dinlemediler.
    Gösterdiği mûcizelere inanmayıp, sihirdir diye ısrâr ettiler. Firavun;
    ''Ey Mûsâ! Sihirbâzlığın ile bizi yurdumuzdan çıkarmaya mı geldin? Biz
    de sana sihir göstereceğiz. Bir vakit veyer tâyin et.'' diyerek
    ülkesindeki bütün sihirbâzları topladı. Mûsâ aleyhisselâm Allahü
    teâlâya duâ ederek, sihirbazlarla karşılaşmayı kabûl etti. Mısır halkı
    önünde sihirbazlarla karşı karşıya geldiler. Sihirbazlar ellerindeki ip
    ve sopaları yere attılar, göz bağcılık ile bir takım yılanlar geziyor
    gibi gösterdiler. Bu sırada Mûsâ aleyhisselâm elindeki asâsını yere
    bırakıverdi. Mûcize olarak dehşetli ve çevik bir ejderhâ olup,
    sihirbazların yere attıkları ve yılan gibi gösterdikleri şeyleri yuttu.
    Bunu gören sihirbazlar; ''Bu mutlaka insan gücünün dışında bir
    mûcizedir.'' dediler ve hazret-i Mûsâ'ya iman ettiler. Bu hadise
    karşısında Firavun iyice azgınlaşıp, baskı ve zulmünü arttırdı. Mûsâ
    aleyhisselâma inananları şehit ettirdi. Hazret-i Mûsâ'ya iman etmiş
    olan kendi hanımı Âsiye'yi de şehit etti. Firavun ve kavmi küfürde ve
    imansızlıkta ısrâr edince, Allahü teâlâ onları çeşitli belâlar verdi.
    önce şiddetli bir kuraklık oldu ve çetin bir kıtlığa tutuldular. Sonra
    su baskını, çekirge, haşarât ve kurbağa istilâsına uğradılar. Başlarına
    belâ geldikçe hazret-i Mûsâ'ya gidip belânın kaldırılmasını ve iman
    edeceklerini söylediler. Fakat belâ kalkınca azgınlıklarına devâm
    ederek iman etmediler. Tekrar belâlar başlarına geldi. Buna rağmen iman
    etmediler. Firavun ve kavmine gönderilen bu belâlar Kur'ân-ı kerim'in
    A'raf sûresinde bildirilmektedir. Firavun ve kavmi, Mûsâ aleyhisselâmın
    gösterdiği mûcizeler karşısında İsrâiloğullarının Mısır'dan gitmelerine
    izin verdi. Mûsâ aleyhisselâm bir vakit tâyin ederek bir gece vakti
    bütün İsrâiloğullarını toplayıp Mısır'dan çıktı. Bunun üzerine Firavun
    izin verdiğine pişmân oldu. Derhâl askerini toplayıp, peşlerine düştü
    ve sabaha doğru onlara Kızıldeniz kenarında yetişti.Önlerinde denizi
    arkalarında düşmanı gören İsrâiloğulları endişeye kapıldılar. Bu sırada
    Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma meâlen: ''Asân ile denize vur.'' (Şuarâ
    sûresi:63) diye vahyetti. hazret-i Mûsâ bu emir üzerine asâsını denize
    vurdu. Deniz hemen ikiye ayrıldı her bir tarafı yüksek bir dağ gibiydi.
    Önlerine çok geniş ve kupkuru on iki tâne yol açıldı. On iki sülâle
    olan İsrâiloğulları bu yollardan yürüyüp karşıya geçtiler. Firavun,
    askerleriyle birlikte peşlerine düşüp denizde açılan yola dalınca,
    açılan yol kapanıp sular kavuştu.Firavun askerleriyle birlikte boğuldu.
    Firavun boğulmak üzere iken ''inandım'' demişse de onun ye'se kapılarak
    söylediği bu sözü kabul olunmadı. Bu hususta kur'ân-ı kerim'de meâlen
    şöyle buyurulmaktadır: ''İsrâiloğullarını denizden geçirdik. Firavun ve
    askerleri haksızlık ve düşmanlıkla arkalarına düştüler. Firavun
    boğulacağı anda, ''İsrâiloğullarının iman ettiğinden (Allah'tan) başka
    bir ilâh olmadığına inandım, artık ben de Müslümanlardanım.'' dedi.''
    (Yûnus sûresi:90) Ancak Allahü teâlâ Riravun'un imanını kabul etmedi ve
    ona Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla şöyle hitap buyurdu: ''Şimdi mi
    inandın daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin.'' (Yûnus
    sûresi:91) ''Biz de bugün seni cansız bedeninle denizden yüksek bir
    yere atacağız ki, arkadan geleceklere bir ibret olsun. Bununla berâber
    doğrusu insanlardan birçok kimseler âyetlerimizden (ibret verici
    mûcizelerimizden) gâfildirler.'' (Yûnus sûresi: 92) Tefsir âlimlerinden
    Zemahşeri bu âyeti şöyle tefsir etmiştir. ''Seni deniz kenarında bir
    köşeye atacağız. Cesedini tam, noksansız ve bozulmamış hâlde çıplak ve
    elbisesiz olarak, senden asırlar sonra geleceklere bir ibret olmak
    üzere koruyacağız.''

    Firavun'un cesedi bir İngiliz araştırma
    ekibi tarafından Kızıldeniz kenârında kumlar arasında bulunarak
    İngiltere'ye götürülmüştür. Hâdisenin olduğu zamandan bugüne kadar üç
    bin yıl geçmiş olmasına rağmen, Firavun'un vücudu bozulmamış hâliyle
    secde eder vaziyette Londra'daki meşhur British Museum'da
    sergilenmektedir. (Bkz. Firavun) Mûsâ aleyhisselâm Kızıldeniz'i
    geçtikten sonra, İsrâiloğullarını Ken'an diyârına doğru götürdü. Yolda
    putperest bir kavmin yurduna uğradılar. Bu kavim öküz sûretinde
    yapılmış bir puta tapıyorlardı. Onların bu hâlini gören İsrâiloğulları
    onlara meyl ettiler. Hazret-i Mûsâ'ya; ''Yâ Mûsâ! onların tanrıları
    gibi bize de bir tanrı yap.'' dediler. Hazret-i Mûsâ onlara; ''Siz
    câhil bir kavimsiniz. Allahü teâlâ size nimet ve kurtuluş verdi. Allahü
    teâlâya iman ediniz, şirkten ve putlardan kaçınız.'' diye nasihat
    etti.Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma bir kitap indireceğini vâdetmişti.
    Tûr Dağına çıkması bildirildi. Mûsâ aleyhisselâm, kardeşi Hârûn'u
    (aleyhisselâm) yerine vekil bırakıp, kendisi Tûr Dağına gitti. Kırk gün
    Tûr Dağında kalıp, ibâdet etti. Vâsıtasız olarak Allahü teâlânın
    kelâmını işitti. Bu sırada Tevrât kitâbı nâzil oldu. Mûsâ aleyhisselâm
    Tûr'da iken, Sâmiri adında bir münâfık İsrâiloğullarının ellerindeki
    altınları topladı. Eriterek bir buzağı heykeli yapıp işte sizin
    ilâhınız budur diyerek İsrâiloğullarını aldatınca, buzağıya tapmaya
    başladılar. Hârûn aleyhisselâm her ne kadar nasihat ettiyse de
    dinlemeyip, ona karşı çıktılar. Mûsâ aleyhisselâm Tûr'dan dönünce, bu
    hâle çok gadaplanıp Sâmiri'yi reddetti ve yaptığı buzağı heykelini
    yakıp denize attı. Sâmiri de insanlardan ayrı ve uzak, vahşi bir
    şekilde, başkalarını ona yaklaşamadığı gibi, o da başkalarına
    yaklaşamaz hâlde yaşadı. Bu hâlde bulunan Sâmiri sahrâda perişan bir
    hâlde helâk oldu. Hârûn aleyhisselâma bu durumu sorunca; ''Nasihat
    ettim dinlemediler. Az kaldı beni öldüreceklerdi.'' dedi. Böylece
    hazret-i Mûsâ'nın gadabı geçti. Onlara, kendisine Tevrât'ın
    indirildiğini bildirdi. İsrâiloğulları da Tevrât'ta bildirilen
    hükümlerle amel etmeye başladılar. Putlara tapmaktan
    vazgeçtiler.Şirkten kurtulup, Allahü teâlâya imân ve şbâdet ettiler.
    İsrâiloğulları Tih sahrasında kaldıkları sırada Mûsâ aleyhisselâmın
    bildirdiklerine uymayıp yine taşkınlık gösterdiler. Mûsâ
    aleyhisselâmdan çeşitli isteklerde bulundular. Allahü teâlâ Mûsâ
    aleyhisselâmın duâsı üzerine, Tih Sahrasında susuz kalan
    İsrâiloğullarına su ihsân etti. Allahü teâlânın emriyle Mûsâ
    aleyhisselâm asâsını yere vurup, on iki tâne pınar fışkırıp
    İsrâiloğulları içtiler.

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 7:21 am