Altı ulülazm peygamberden ikincisidir. Tûfan'ı ile meşhurdur.
NUH ALEYHİSSELÂM
İdris
aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden. Allah korkusundan
dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen ''Nuh''
denilmiştir.İdris aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderilip
onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı. Onun
göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar. Onu çok
sevenler ayrılık acısına dayanamadılar. Resmini yapıp seyrettiler. Daha
sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller
yaputperestpıp, tapmaya başladılar. Böylece insanlar arasında lik
meydana çıktı. İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe
aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp
yayıldı. Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri
doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi.
Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev
inşasında çalışıyordu. Doğru yoldan ayrılmış olan insanların
kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu. Elli yaşında iken, Allahü
teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Kendi zamânında yaşayan
bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselâm,ömrünü
sonuna kadar insanları Allahü teâlâya iman etmeye, o'nun emirlerine
uymaya, dâvet edeceğine söz (misak) verdi. Ona yeni bir din ve kitap
verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri
dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı.
Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur'ân-ı kerimde; puta tapan,
günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir.
Kur'ân-ı kerimde meâlen; ''Muhakkak ki biz, Nuh'u (aleyhisselâm)
kavmine resûl olarak gönderdik'' (A'râf sûresi:59) buyrulmaktadır.
Nuh
aleyhisselâm kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini,
putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya
iman edip, o'nun emirlerine uymalarını bildirdi. Fakat zulüm ve
zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar
inanmadılar ve ona düşman oldular. Nuh aleyhisselâm onlara nasihat
ederek: ''Ben size doğru yolu göstermek,zulmü kaldırıp, adâleti yaymak
için Allah tarafından gönderildim. Herkesin putlara tapmaktan vazgeçip
bir olan Allah'a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyordum''
dedi.Kavmiyse bu davete inanmayarak emirlerine uymamakla ve
sapıklıklarıda ısrar ediyordu. Çok az kimse imân etmişti. Fakat Nuh
aleyhisselâm tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan
devamlı sûrette Allah'a imân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse
azâba yakalanacaklarını bildiriyordu. Kavmi ise bu dâvete uymadıkları
gibi, Nuh aleyhisselâmı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken
dinlememek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı. Bir tarafdan da
ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı. Hazret-i Nuh'un dâveti,
günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu.
O'na imân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha
safha artırıyorlardı. Nuh aleyhisselâm gittikçe azan kavmine ''Ben size
zor ve güç bir teklif yapmıyorum. Puta tapmaktan vazgeçip Allahü
teâlâya ibâdet ediniz. Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor
zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz. Allah'tan korkunuz
zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız.'' diyordu. Yılar sürüp
gidiyor, Nuh aleyhisselâm ise tebliğ vazifesini devamlı olarak
yapıyordu. Çok az kimse imân etmişti. Diğer insanlarsa iş sâhibi
zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat
süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi. Her geçen gün daha bedbahtlaşan
bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı.
Nuh aleyhisselâm böylesine düşmüş olan insanlara acıyor, şefkat ve
sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu. Onlar ise bunu idrak edemeyip
karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh'u taşa tutuyorlar, onu şehirden
kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı. Bir
türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı. İsyanları
sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti. Senelerce yağmur yağdırmadı.
Malları, hayvanları helak oldu. Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri
kayboldu, nesilleri kesildi. Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler.
Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselâm; ''Ey kavmim başınıza gelen
bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir. Putlara tapıp, Allah'a ibâdet
etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti. Bu sebeple
yağmurlar kesildi. Büyük sıkıntılara düştünüz. Ama Rabbinizden
günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet
yağmuru göndersin. Size mallar ve evlatlar ihsan ederek şmdat etsin.
Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz. Rabbiniz sizi bir müddet
kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve
mükâfâtını verecek.'' diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara
ehemmiyetle nasihat etti. İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara
düşeceklerini bildirdi.
Nuh aleyhisselâm ve
bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakla israr eden azgın millet;
''Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarla
davrandın. Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla
korkutup durdun. Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim.
Artık ne olacaksa olsun.'' diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini
hiç kabul etmedikleri, Kur'ân-ı kerim'de Hûd sûresinde (ayet 32)
bildirilmektedir. Nûh aleyhisselâm kavminin bu tutumu karşısında aslâ
yılmadan, tebliğ vazifesini devâm ettiği hâlde, onların bir türlü imâna
gelmeyeceklerini iyice anladı. Bunun üzerine meâlen şöyle duâ ettiği
Kur'ân-ı kerim'de bildirilmektedir: ''Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Ey
Rabbim! yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfir bırakma! Eğer sen onları
bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler. Hem bundan sonra
onların çoluk çocuğu olmaz. Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek
ileri kimseler olurlar. Ey Rabbim! beni, anamı, babamı, mümin olarak
evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla,
zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır.'' (Nuh
sûresi:26-28) ve ''(Nuh aleyhisselâm duâ edip) dedi ki: Yâ Rabbi!
Gerçekten kavmim beni tekzip etti. Beni yalanladı. Artık benimle
onların arasındaki hükmü sen ver. Beni ve berâberimdeki müminleri
kurtar.'' (Şuarâ sûresi:117-118) Nuh aleyhisselâmın bu duâsı üzerine,
Kur'ân-ı kerimde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği
bildirilmektedir: ''Nuh'a vahy olundu ki; kavminden daha önce imân
etmiş olanların dışında hiç kimse imân etmeyecek. O hâlde sen, kavmin
seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma,
kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir. Nezâretimiz
altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler
(kâfirler) hakkında bana duâ etme. Zirâ onlar (suda) boğulacaklardır.''
(Hûd sûresi:36-37) Nuh aleyhisselâm kendisine gönderilen vahiy üzer,ne
hemen bir gemi yapmaya başladı. Geminin yapılmasında Cebrâil
aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl
yapılacağını târif ediyordu. Nuh aleyhisselâm ve imân eden müminler de
geminin yapılmasında çalıştılar. Geminin inşâsını gören putperestler;
''Şimdi de marangozluğa mı başladın?'' diyerek alay ediyorlardı.
Hazret-i Nuh ise; ''Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın
kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz.''
diyordu. Nuh aleyhisselâm, yüzyılar boyu insanları Allahü teâlâya imân
etmeye çağırdığı hâlde insanların imân etmemeleri sebebiyle helâk
olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi. ''Ey insanlar! Ben
size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim. Bir
ömür boyu size nasihat ettim. Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır
ve tahammül gösterdim. Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü
teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek. Geliniz, dâvetimi
kabul ediniz. Câhillik etmeyiniz Allahü teâlâya itâat ediniz. Ben sizin
hayır ve iyiliğinizi istiyorum. Siz bilmiyorsunuz ama, Allah'ın azâbı
en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek. Bildirdiklerime
inanmayan herkes helâk olacaktır. Şu yaptığım gemi, imân edenlerin
binip kurtuluşa ereceği gemidir. Allah'a imân etmeyen âsiler suda
boğulacaktır. Kurtulmayı isteyen imân etsin ve benimle yolcu olsun. Bu
benim, herkesin duyması gereken son sözümdür.''
Nuh
aleyhisselâmın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar;
''Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun. Şimdi de kuru bir
çöl ortasında büyük bir gemi yaptın. bizi tufanla korkutuyorsun biz
sana da söylediklerine de inanmıyoruz.'' dediler. Nihâyet bir müddet
sonra geminin yapımı tamamlandı. Hazret-i Nuh'un yaptığı ve üç katlı
olduğı rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket
ettiği (Buharlı bir gemi olduğu) Kur'ân-ı kerim'de açıkça
bildirilmektedir. Hûd sûresi, 40 âyet-i kerimesinde meâlen buyruldu ki:
''Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun
(fırının) taşıp fışkırdığı (yâhut gemi kazanının kaynadığı) zaman biz
Nuh'a şöyle emreyledik ki, kendisinden faydanılan hayvanların her
cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy. Üzerlerine
boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkında bir de imân edenleri
gemiye yükle. zâten Nuh'a imân edenler pek az idi.'' Gemiye binecekler
hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye
binmelerini söyledi. Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde
Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler. Nitekim Kur'ân-ı kerim'de meâlen
buyruldu ki: ''Nuh (aleyhisselâm) gemiye bineceklere; ''Allahü teâlânın
ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın
irâdesiyledir. Benim Rabbim, müminleri mâğfiret edici ve merhametiyle
tufân belâsından kurtaracıdır.'' dedi.'' (Hûd sûresi:41) Yine Kur'ân-ı
kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye
yerleşince; ''Bizi zâlim (kâfir) milletten kurtaran Allah'a hamd olsun.
Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en
hayırlısısın.'' de.'' (Mü'minin sûresi28-29) Nuh aleyhisselâm her
hayvandan birer çift alıp, imân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten
sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular
fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu. Sular dağları aştı. Gemi,
dağlar gibi dalgalar arasında kaldı. Nuh aleyhisselâm inanmayan
putperest kavim boğularak helak olup gitti. Bu tûfan hâdisesi Kur'ân-ı
kerim'de kamer sûresi 11 ve 12. âyette bildirilmektedir. Tûfan
başladığı sırada Nuh aleyhisselâm imân etmeyen oğlu Yâm'a (Kenan), imân
edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; ''Dağa çıkar sudan
kurtulurum.'' deyip binmedi. Bir dalga gelip onu da boğdu. Boğulanlar
arasında hazret-i Nuhûn hanımı da vardı. O da imân etmemişti. Tûfan
altı ay devam etti. Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; Ey arz!
Suyunu yut ve ey gök suyunu tut.'' (Hûd sûresi 44) emriyle yağmur
kesilip sular çekildi. Nuh aleyhisselâmın gemisi Muharrem ayının onunda
aşure günü Irak'ta Cûdi Dağı üzerine oturdu. Bundan sonra insanlar Nuh
aleyhisselâmın üç oğlundan türedi. Bu bakımdan Nuh aleyhisselâma ikinci
Âdem denildi. Nuh aleyhisselâm bin yaşında vefât etti. Nuh
aleyhisselâmın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı
oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes'ten de
Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp,
Asya'ya, Avrupa'ya, Okyanusya'ya ve Berring (Behreng) Boğazından
Amerika'ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar. Nuh aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerim'de şekür (çok şükreden kul) sıfatıyla anılmış olup,
birçok âyet-i kerimede ondan bahsedilmektedir. Ayrıca Kur'ân-ı
kerim'deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh
aleyhisselâmdan bahsedilmektedir. Ülü'lazm peygamberler arasında
Neciyullah (Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve
münâcaatta bulunup, ilâhi feyzleri alan) denilen Nuh aleyhisselâm
hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki: ''Melek-ül
mevt (Azrail aleyhisselâm) Nuh'a (aleyhisselâm) geldiğinde dedi ki:
''Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü (en yaşlısı), ey uzun ömürlü ve ey
duâsı kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?'' Nuh (aleyhisselâm) dedi ki:
''Şüyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da
birinden girmiş diğerinden çıkmıştır.''
Mûcizeleri:
1-Nuh
aleyhisselâmın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük
taşları toprak yapmasını istemişlerdi. Allahü teâlâ Cebrâil
aleyhisselâmı gönderip, ''Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret
etsin.'' buyurdu. Nuh aleyhisselâm da buyrulduğu gibi yapıp eliyle
işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular.
Bunun üzerine on iki kişi imân etti. 2-Uzakta bulunan ve gözle
görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi. 3-Susuz yerlerden su
çıkarırdı. 4- İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka tere geçerdi.
5- Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi. 6- Duâsıyla bulutsuz
olarak yağmur yağardı. 7- Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duâsıyla
yiyecek maddeleri hâline gelirdi. Gemisi Cûdi Dağının üzerine oturunca,
insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek isteklerinde duâ edince bir
miktar toprak ve kum yitecek hâline geldi ve bunu yediler. 8-İmân
ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına
rağmen, onun duâsıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar. 9-Eliyle
yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi.
NUH ALEYHİSSELÂM
İdris
aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden. Allah korkusundan
dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen ''Nuh''
denilmiştir.İdris aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderilip
onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı. Onun
göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar. Onu çok
sevenler ayrılık acısına dayanamadılar. Resmini yapıp seyrettiler. Daha
sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller
yaputperestpıp, tapmaya başladılar. Böylece insanlar arasında lik
meydana çıktı. İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe
aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp
yayıldı. Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri
doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi.
Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev
inşasında çalışıyordu. Doğru yoldan ayrılmış olan insanların
kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu. Elli yaşında iken, Allahü
teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Kendi zamânında yaşayan
bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselâm,ömrünü
sonuna kadar insanları Allahü teâlâya iman etmeye, o'nun emirlerine
uymaya, dâvet edeceğine söz (misak) verdi. Ona yeni bir din ve kitap
verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri
dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı.
Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur'ân-ı kerimde; puta tapan,
günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir.
Kur'ân-ı kerimde meâlen; ''Muhakkak ki biz, Nuh'u (aleyhisselâm)
kavmine resûl olarak gönderdik'' (A'râf sûresi:59) buyrulmaktadır.
Nuh
aleyhisselâm kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini,
putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya
iman edip, o'nun emirlerine uymalarını bildirdi. Fakat zulüm ve
zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar
inanmadılar ve ona düşman oldular. Nuh aleyhisselâm onlara nasihat
ederek: ''Ben size doğru yolu göstermek,zulmü kaldırıp, adâleti yaymak
için Allah tarafından gönderildim. Herkesin putlara tapmaktan vazgeçip
bir olan Allah'a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyordum''
dedi.Kavmiyse bu davete inanmayarak emirlerine uymamakla ve
sapıklıklarıda ısrar ediyordu. Çok az kimse imân etmişti. Fakat Nuh
aleyhisselâm tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan
devamlı sûrette Allah'a imân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse
azâba yakalanacaklarını bildiriyordu. Kavmi ise bu dâvete uymadıkları
gibi, Nuh aleyhisselâmı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken
dinlememek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı. Bir tarafdan da
ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı. Hazret-i Nuh'un dâveti,
günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu.
O'na imân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha
safha artırıyorlardı. Nuh aleyhisselâm gittikçe azan kavmine ''Ben size
zor ve güç bir teklif yapmıyorum. Puta tapmaktan vazgeçip Allahü
teâlâya ibâdet ediniz. Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor
zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz. Allah'tan korkunuz
zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız.'' diyordu. Yılar sürüp
gidiyor, Nuh aleyhisselâm ise tebliğ vazifesini devamlı olarak
yapıyordu. Çok az kimse imân etmişti. Diğer insanlarsa iş sâhibi
zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat
süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi. Her geçen gün daha bedbahtlaşan
bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı.
Nuh aleyhisselâm böylesine düşmüş olan insanlara acıyor, şefkat ve
sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu. Onlar ise bunu idrak edemeyip
karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh'u taşa tutuyorlar, onu şehirden
kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı. Bir
türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı. İsyanları
sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti. Senelerce yağmur yağdırmadı.
Malları, hayvanları helak oldu. Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri
kayboldu, nesilleri kesildi. Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler.
Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselâm; ''Ey kavmim başınıza gelen
bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir. Putlara tapıp, Allah'a ibâdet
etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti. Bu sebeple
yağmurlar kesildi. Büyük sıkıntılara düştünüz. Ama Rabbinizden
günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet
yağmuru göndersin. Size mallar ve evlatlar ihsan ederek şmdat etsin.
Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz. Rabbiniz sizi bir müddet
kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve
mükâfâtını verecek.'' diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara
ehemmiyetle nasihat etti. İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara
düşeceklerini bildirdi.
Nuh aleyhisselâm ve
bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakla israr eden azgın millet;
''Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarla
davrandın. Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla
korkutup durdun. Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim.
Artık ne olacaksa olsun.'' diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini
hiç kabul etmedikleri, Kur'ân-ı kerim'de Hûd sûresinde (ayet 32)
bildirilmektedir. Nûh aleyhisselâm kavminin bu tutumu karşısında aslâ
yılmadan, tebliğ vazifesini devâm ettiği hâlde, onların bir türlü imâna
gelmeyeceklerini iyice anladı. Bunun üzerine meâlen şöyle duâ ettiği
Kur'ân-ı kerim'de bildirilmektedir: ''Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Ey
Rabbim! yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfir bırakma! Eğer sen onları
bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler. Hem bundan sonra
onların çoluk çocuğu olmaz. Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek
ileri kimseler olurlar. Ey Rabbim! beni, anamı, babamı, mümin olarak
evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla,
zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır.'' (Nuh
sûresi:26-28) ve ''(Nuh aleyhisselâm duâ edip) dedi ki: Yâ Rabbi!
Gerçekten kavmim beni tekzip etti. Beni yalanladı. Artık benimle
onların arasındaki hükmü sen ver. Beni ve berâberimdeki müminleri
kurtar.'' (Şuarâ sûresi:117-118) Nuh aleyhisselâmın bu duâsı üzerine,
Kur'ân-ı kerimde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği
bildirilmektedir: ''Nuh'a vahy olundu ki; kavminden daha önce imân
etmiş olanların dışında hiç kimse imân etmeyecek. O hâlde sen, kavmin
seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma,
kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir. Nezâretimiz
altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler
(kâfirler) hakkında bana duâ etme. Zirâ onlar (suda) boğulacaklardır.''
(Hûd sûresi:36-37) Nuh aleyhisselâm kendisine gönderilen vahiy üzer,ne
hemen bir gemi yapmaya başladı. Geminin yapılmasında Cebrâil
aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl
yapılacağını târif ediyordu. Nuh aleyhisselâm ve imân eden müminler de
geminin yapılmasında çalıştılar. Geminin inşâsını gören putperestler;
''Şimdi de marangozluğa mı başladın?'' diyerek alay ediyorlardı.
Hazret-i Nuh ise; ''Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın
kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz.''
diyordu. Nuh aleyhisselâm, yüzyılar boyu insanları Allahü teâlâya imân
etmeye çağırdığı hâlde insanların imân etmemeleri sebebiyle helâk
olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi. ''Ey insanlar! Ben
size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim. Bir
ömür boyu size nasihat ettim. Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır
ve tahammül gösterdim. Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü
teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek. Geliniz, dâvetimi
kabul ediniz. Câhillik etmeyiniz Allahü teâlâya itâat ediniz. Ben sizin
hayır ve iyiliğinizi istiyorum. Siz bilmiyorsunuz ama, Allah'ın azâbı
en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek. Bildirdiklerime
inanmayan herkes helâk olacaktır. Şu yaptığım gemi, imân edenlerin
binip kurtuluşa ereceği gemidir. Allah'a imân etmeyen âsiler suda
boğulacaktır. Kurtulmayı isteyen imân etsin ve benimle yolcu olsun. Bu
benim, herkesin duyması gereken son sözümdür.''
Nuh
aleyhisselâmın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar;
''Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun. Şimdi de kuru bir
çöl ortasında büyük bir gemi yaptın. bizi tufanla korkutuyorsun biz
sana da söylediklerine de inanmıyoruz.'' dediler. Nihâyet bir müddet
sonra geminin yapımı tamamlandı. Hazret-i Nuh'un yaptığı ve üç katlı
olduğı rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket
ettiği (Buharlı bir gemi olduğu) Kur'ân-ı kerim'de açıkça
bildirilmektedir. Hûd sûresi, 40 âyet-i kerimesinde meâlen buyruldu ki:
''Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun
(fırının) taşıp fışkırdığı (yâhut gemi kazanının kaynadığı) zaman biz
Nuh'a şöyle emreyledik ki, kendisinden faydanılan hayvanların her
cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy. Üzerlerine
boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkında bir de imân edenleri
gemiye yükle. zâten Nuh'a imân edenler pek az idi.'' Gemiye binecekler
hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye
binmelerini söyledi. Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde
Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler. Nitekim Kur'ân-ı kerim'de meâlen
buyruldu ki: ''Nuh (aleyhisselâm) gemiye bineceklere; ''Allahü teâlânın
ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın
irâdesiyledir. Benim Rabbim, müminleri mâğfiret edici ve merhametiyle
tufân belâsından kurtaracıdır.'' dedi.'' (Hûd sûresi:41) Yine Kur'ân-ı
kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye
yerleşince; ''Bizi zâlim (kâfir) milletten kurtaran Allah'a hamd olsun.
Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en
hayırlısısın.'' de.'' (Mü'minin sûresi28-29) Nuh aleyhisselâm her
hayvandan birer çift alıp, imân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten
sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular
fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu. Sular dağları aştı. Gemi,
dağlar gibi dalgalar arasında kaldı. Nuh aleyhisselâm inanmayan
putperest kavim boğularak helak olup gitti. Bu tûfan hâdisesi Kur'ân-ı
kerim'de kamer sûresi 11 ve 12. âyette bildirilmektedir. Tûfan
başladığı sırada Nuh aleyhisselâm imân etmeyen oğlu Yâm'a (Kenan), imân
edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; ''Dağa çıkar sudan
kurtulurum.'' deyip binmedi. Bir dalga gelip onu da boğdu. Boğulanlar
arasında hazret-i Nuhûn hanımı da vardı. O da imân etmemişti. Tûfan
altı ay devam etti. Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; Ey arz!
Suyunu yut ve ey gök suyunu tut.'' (Hûd sûresi 44) emriyle yağmur
kesilip sular çekildi. Nuh aleyhisselâmın gemisi Muharrem ayının onunda
aşure günü Irak'ta Cûdi Dağı üzerine oturdu. Bundan sonra insanlar Nuh
aleyhisselâmın üç oğlundan türedi. Bu bakımdan Nuh aleyhisselâma ikinci
Âdem denildi. Nuh aleyhisselâm bin yaşında vefât etti. Nuh
aleyhisselâmın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı
oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes'ten de
Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp,
Asya'ya, Avrupa'ya, Okyanusya'ya ve Berring (Behreng) Boğazından
Amerika'ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar. Nuh aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerim'de şekür (çok şükreden kul) sıfatıyla anılmış olup,
birçok âyet-i kerimede ondan bahsedilmektedir. Ayrıca Kur'ân-ı
kerim'deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh
aleyhisselâmdan bahsedilmektedir. Ülü'lazm peygamberler arasında
Neciyullah (Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve
münâcaatta bulunup, ilâhi feyzleri alan) denilen Nuh aleyhisselâm
hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki: ''Melek-ül
mevt (Azrail aleyhisselâm) Nuh'a (aleyhisselâm) geldiğinde dedi ki:
''Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü (en yaşlısı), ey uzun ömürlü ve ey
duâsı kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?'' Nuh (aleyhisselâm) dedi ki:
''Şüyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da
birinden girmiş diğerinden çıkmıştır.''
Mûcizeleri:
1-Nuh
aleyhisselâmın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük
taşları toprak yapmasını istemişlerdi. Allahü teâlâ Cebrâil
aleyhisselâmı gönderip, ''Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret
etsin.'' buyurdu. Nuh aleyhisselâm da buyrulduğu gibi yapıp eliyle
işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular.
Bunun üzerine on iki kişi imân etti. 2-Uzakta bulunan ve gözle
görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi. 3-Susuz yerlerden su
çıkarırdı. 4- İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka tere geçerdi.
5- Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi. 6- Duâsıyla bulutsuz
olarak yağmur yağardı. 7- Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duâsıyla
yiyecek maddeleri hâline gelirdi. Gemisi Cûdi Dağının üzerine oturunca,
insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek isteklerinde duâ edince bir
miktar toprak ve kum yitecek hâline geldi ve bunu yediler. 8-İmân
ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına
rağmen, onun duâsıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar. 9-Eliyle
yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi.