Namaz bize dünyevî-uhrevî, maddî-mânevî pek çok faydalar sağlamaktadır. Bu faydalardan bâzıları şunlardır:
1 - Günde beş vakit namaz kılan bir insan, daima Allah'ı hatırlar ve
kendisini her an O'nun huzurunda hisseder. Bu ise, o insanın aklında
kötü düşüncelerin barınmasına fırsat vermez. Verse bile çıkarıp
atmasına sebeb olur. Zaten dünyada gördüğümüz her kötülüğün başı,
Allah'ı unutmak ve Allah korkusuna kalbde yer vermemek değil midir?
Dünyada
insana Allah'ı unutturacak, gaflete atacak pek çok şey vardır. İnsan
yaradılışı itibariyle gece-gündüz dünya meşgaleleri içindedir. Böyle
kesif bir meşgale içinde bulunan insana, elbette her an Allah'ı
hatırlatacak bir şey'in olması gerekir. Böyle bir şey olmaz ise, insan
hem Allah'ı unutur, hem de kalbinde Allah korkusuna yer vermez. Allah'ı
unutunca da yalnız kendi nefsini, keyfini, menfaatini düşünen bencil
bir insan hâline gelir. Hak, hukuk, adalet gözetmez. İnsanlar bu hâle
gelince, artık ona ne kanun, ne polis, ne de jandarma te'sir edebilir.
Fırsat bulduklarında meşru' olup olmadığına bakmaksızın her arzu
ettiklerini yaparlar.
İşte bunun içindir ki, Allah Teâlâ,
insanoğlunun kalbine ona daima Allah'ı hatırlatacak ve O'ndan
korkutacak bir bekçi koymuştur. Bu bekçi de Namazdır.
Namaz,
insana Mevlâsını hatırlatır. İnsan Mevlâsını hatırladıkça kötülüklere
olan meyli kırılır. Akıl, fikir, el, ayak, göz kulak gibi bütün
âzalarını kötülüklerden çeker. Başkasının malına, canına, ırz ve
namusuna göz dikmez.
Namazın bu hususiyetine Kur'ân-ı Kerîm'de şu şekilde işâret olunmuştur:
"Namaz kıl. Zira namaz insanı fahşâ ve münkerden, yani, her türlü kötü ve çirkin işlerden alıkor."
Hadîs-i şerîf'te de meâlen:
"Namaz
dînin direğidir. Kim namazını kılmaya devam ederse, dînini yıkılmaktan
korur, muhafaza eder. Kim de onu terkederse, dinî hayatın direğini
yıkar, dindarlığını muhafaza edemez hâle gelir" buyurulmak suretiyle,
bu husus veciz bir şekilde beyan edilmiştir.
Namazın insana Allah'ı nasıl hatırlatıp onu her türlü kötülüklerden nasıl alıkoyduğunu biraz daha açıklayalım:
Namazİnİ
devamlİ kİlan bir kimse, sabahleyin erken kalkar, sabah namazİnİ kİlmak
ve Allah'a olan borcunu ödemek için, önce abdest alİr. İçini ve dİşİnİ
temizler. Kalbinde bir kötülük varsa onu atar. Temiz bir kalb ve temiz
bir vücudla Allah'İn divanİna çİkar, huzurunda durur, namazİnİ kİlar.
Bundan sonra işine gider.
İş esnasİnda huyu, suyu, sözü sohbeti
başka başka insanlarla karşİlaşİr. Bunlardan iyi ve kötü pek çok söz
işitir, insan olmasİ hasebiyle zaman zaman kalbine kötü düşünceler
gelir. Hİrs, hased, kin, intikam hisleriyle dolar. Bunların bir
kısmının te'sîri altında bir şeyler yapmaya karar verdiği ve yapmak
için hazırlığa da giriştiği bir sırada, müezzinin Allahu Ekber diyerek
öğle namazına çağırdığını işitir. İşte o zaman kalbi kin ve intikam,
hırs ve hased ile dolu olan insan, kalbindeki bütün bu kötü hisleri bir
tarafa atarak namaza koşar. Yine temiz bir kalb ve temiz bir vücud ile
Allah'ın huzuruna durur. Namaz onun imdadına yetişmiş, herhangi bir
kötülük işlemesine fırsat vermeden Allah'ın huzuruna çıkarmıştır.
Namazın bu imdadı ona ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde de yetişir.
Artık
o insan için, kötülük yapmaya ve düşünmeye zaman kalmamıştır. Beş vakit
namaz ona bu fırsatı vermez. Çünkü bir vakit namazın kalbinde bıraktığı
te'sir kaybolup gitmeden diğer bir vaktin namazı gelip girer. Bu
sebeble namaz kılmakta devamlı olan bir insanın kalbinde Allah sevgisi
ve korkusu hiç eksik olmaz. Böyle bir kalbten de kötülük sâdır olması
beklenemez.
2 - Namaz, mü'minin günlük hayatını da düzenler.
Günde beş vakit, belirli vakitlerde Allah'ın huzurunda bulunma
zarureti, insanı belli bir düzen ve disiplin içinde yaşamaya sevkeder.
İşlerini, namaz vakitlerinin hâsıl ettiği zaman dilimlerine göre
tanzime mecbur eder. Böyle düzenli ve disiplinli bir şekilde yapılan
çalışmalar ise, insanı hayatta huzurlu ve başarılı kılar.
3 -
Her namaz, sahibine nefsini murakabe, muhasebe ve kontrol melekesini de
kazandırır. Sık sık müdür veya müfettiş huzuruna çağrılan bir memur,
nasıl görevinde dikkatli davranır, işlerini muntazam bir surette
yürütürse, bunun gibi günde en az 5 sefer Hâlikının huzuruna çıkan bir
insan da, bütün işlerini hatâ ve yanlışlığa meydan vermeyecek şekilde
yapar.
4 - Namaz kılan bir mü'min, kalben müsterihtir, ruhen
kuvvetli, mânen güçlüdür. Hayatı boyunca, vazifesini hakkıyla yerine
getirmiş olmanın huzuru ile yaşar.
5 - Beş vakit namazını kılan
kimseyi, Cennetine koyacağına dair Allah Teâlâ'nın va'di vardır. Yeter
ki kılınan namazlar, sırf rızâ-yı İlâhî için olsun ve erkân ve âdâbına
riayet edilerek eksiksiz yapılsın. "Cennetin anahtarı namazdır" hadîs-i
şerîfi, bu İlâhî va'di te'yid etmektedir.
Yanlış anlaşılmasın,
bu ifade, namaz kılmayan kimse Cennete giremez demek değildir. Allah
isterse, kulunun râzı olduğu bir iyiliğinden veya İslâmî bir
hizmetinden dolayı, onun bütün günah ve kusurlarını, ibâdet borçlarını
afvedip Cennetine koyabilir. Bu, tamamen O'nun lütuf ve merhametine
kalmış bir husustur. Fakat namaz ibâdetini mâna ve ruhuna uygun şekilde
eksiksiz olarak yerine getirene ise, Allah, Cennetini va'detmiştir.
Va'dinden dönmek O'nun şânına yakışmaz.
6 - Günde 5 vakit namaz
kılmak, aynı zamanda küçük günahlar için bir keffârettir. Resûl-i Ekrem
Efendimiz, 5 vakit namazı vaktinde kılan kimseyi, günde 5 defa evinin
önünden akan bir nehire girip yıkanan kimseye benzetir ve sonra şöyle
buyurur:
"Günde 5 defa suda yıkanan kimsenin bedeninde kirden ve pastan bir eser kalır mı?
İşte
namazını kılan, günde 5 vakit Rabbinin huzurunda başını secdeye koyup
rahmetine iltica eden kimse de böyledir. Allah böyle kimselerin
günahlarını afveder. İsterse günahları köpükler kadar çok olsun."
Bir başka hadîs'te de şöyle buyrulur:
"Namazını vaktinde kılan kimsenin iki namaz arasındaki küçük günahlarını Allah Teâlâ afveder."
Namaz
için abdest alan kimse, abdest uzuvlarını yıkadıkça, o uzuvlarla
işlenen küçük günahların suyla birlikte yıkanıp gideceği de yine
rivayetlerde gelmiştir.
7 - Rükünlerine ve âdâbına tam riayet
edilerek kılınan 5 vakit namazın, kıyâmet gününde sâhibi için bir nur,
hüccet ve delil olacağı ve onu kabirde karanlıklardan ve azabtan ve
haşir mahkemesinde de hesabın zorluklarından kurtaracağı yine hadîs-i
şerîflerin beyanından anlaşılmaktadır. Bundan daha büyük bir lütuf ve
ihsan olur mu?
8 - Namazın dünyevî ve uhrevî en mühim
faydalarından birisi de namaz kılan kimsenin bütün dünyevî iş ve
çalışmalarının güzel bir niyetle ibâdet hükmüne geçmesidir.
İnsan
namazını kılarak Allah'ın hukukunu yerine getirirse, geçimini helâl
yerden te'min etmek niyetiyle yapacağı bütün gayret ve çabaları âhireti
açısından boş ve faydasız bir dünyevî çaba olmaktan çıkar, ibâdet
hükmünü alır. Artık o insanın bütün ömrü, bir ibâdet hâli içinde geçer.
Hiçbir gayret ve çalışması Allah katında zâyi olmaz, boşa gitmez.
Eğer
o kimsenin geçimini te'min için çalıştığı iş, umumun menfaatini de
alâkadar eden bir meşgale ise, o şahıs yaptığı işin neticesinden
istifade eden umum insanlar adedince de sevabları kazanır.
İşte
bu büyük kazancın tek bir şartı vardır. O da farz olan namazlarını
kılmak, ciddî bir mâzeret olmadan namazlarını geciktirerek kazaya
bırakmamaktır.
Namaz kılan kimsenin bütün dünyevî çalışmalarının
ibâdet hükmüne geçmesi sırrı, kişide çalışmaya, insanlara faydalı
olacak hizmetlerde bulunmaya karşı ciddî bir şevk ve heyecan meydana
getirir. Bu sebeble, insan ihtiyarlasa bile ailesinin maişeti için
çalışmaktan, gayret ve faaliyette bulunmaktan geri durmaz. Fütûr ve
tembelliğe düşmez. "Artık ihtiyarladım. Bir köşeye çekilip sadece
âhiretime çalışayım" diye düşünmez. İnsanlığa ve aile ferdlerine daha
faydalı olmak için çalışır, çabalar.
Çünkü, bilir ki, namazlarını kıldığı için bütün dünyevî çalışmaları da ibâdet hükmünü almaktadır...
1 - Günde beş vakit namaz kılan bir insan, daima Allah'ı hatırlar ve
kendisini her an O'nun huzurunda hisseder. Bu ise, o insanın aklında
kötü düşüncelerin barınmasına fırsat vermez. Verse bile çıkarıp
atmasına sebeb olur. Zaten dünyada gördüğümüz her kötülüğün başı,
Allah'ı unutmak ve Allah korkusuna kalbde yer vermemek değil midir?
Dünyada
insana Allah'ı unutturacak, gaflete atacak pek çok şey vardır. İnsan
yaradılışı itibariyle gece-gündüz dünya meşgaleleri içindedir. Böyle
kesif bir meşgale içinde bulunan insana, elbette her an Allah'ı
hatırlatacak bir şey'in olması gerekir. Böyle bir şey olmaz ise, insan
hem Allah'ı unutur, hem de kalbinde Allah korkusuna yer vermez. Allah'ı
unutunca da yalnız kendi nefsini, keyfini, menfaatini düşünen bencil
bir insan hâline gelir. Hak, hukuk, adalet gözetmez. İnsanlar bu hâle
gelince, artık ona ne kanun, ne polis, ne de jandarma te'sir edebilir.
Fırsat bulduklarında meşru' olup olmadığına bakmaksızın her arzu
ettiklerini yaparlar.
İşte bunun içindir ki, Allah Teâlâ,
insanoğlunun kalbine ona daima Allah'ı hatırlatacak ve O'ndan
korkutacak bir bekçi koymuştur. Bu bekçi de Namazdır.
Namaz,
insana Mevlâsını hatırlatır. İnsan Mevlâsını hatırladıkça kötülüklere
olan meyli kırılır. Akıl, fikir, el, ayak, göz kulak gibi bütün
âzalarını kötülüklerden çeker. Başkasının malına, canına, ırz ve
namusuna göz dikmez.
Namazın bu hususiyetine Kur'ân-ı Kerîm'de şu şekilde işâret olunmuştur:
"Namaz kıl. Zira namaz insanı fahşâ ve münkerden, yani, her türlü kötü ve çirkin işlerden alıkor."
Hadîs-i şerîf'te de meâlen:
"Namaz
dînin direğidir. Kim namazını kılmaya devam ederse, dînini yıkılmaktan
korur, muhafaza eder. Kim de onu terkederse, dinî hayatın direğini
yıkar, dindarlığını muhafaza edemez hâle gelir" buyurulmak suretiyle,
bu husus veciz bir şekilde beyan edilmiştir.
Namazın insana Allah'ı nasıl hatırlatıp onu her türlü kötülüklerden nasıl alıkoyduğunu biraz daha açıklayalım:
Namazİnİ
devamlİ kİlan bir kimse, sabahleyin erken kalkar, sabah namazİnİ kİlmak
ve Allah'a olan borcunu ödemek için, önce abdest alİr. İçini ve dİşİnİ
temizler. Kalbinde bir kötülük varsa onu atar. Temiz bir kalb ve temiz
bir vücudla Allah'İn divanİna çİkar, huzurunda durur, namazİnİ kİlar.
Bundan sonra işine gider.
İş esnasİnda huyu, suyu, sözü sohbeti
başka başka insanlarla karşİlaşİr. Bunlardan iyi ve kötü pek çok söz
işitir, insan olmasİ hasebiyle zaman zaman kalbine kötü düşünceler
gelir. Hİrs, hased, kin, intikam hisleriyle dolar. Bunların bir
kısmının te'sîri altında bir şeyler yapmaya karar verdiği ve yapmak
için hazırlığa da giriştiği bir sırada, müezzinin Allahu Ekber diyerek
öğle namazına çağırdığını işitir. İşte o zaman kalbi kin ve intikam,
hırs ve hased ile dolu olan insan, kalbindeki bütün bu kötü hisleri bir
tarafa atarak namaza koşar. Yine temiz bir kalb ve temiz bir vücud ile
Allah'ın huzuruna durur. Namaz onun imdadına yetişmiş, herhangi bir
kötülük işlemesine fırsat vermeden Allah'ın huzuruna çıkarmıştır.
Namazın bu imdadı ona ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde de yetişir.
Artık
o insan için, kötülük yapmaya ve düşünmeye zaman kalmamıştır. Beş vakit
namaz ona bu fırsatı vermez. Çünkü bir vakit namazın kalbinde bıraktığı
te'sir kaybolup gitmeden diğer bir vaktin namazı gelip girer. Bu
sebeble namaz kılmakta devamlı olan bir insanın kalbinde Allah sevgisi
ve korkusu hiç eksik olmaz. Böyle bir kalbten de kötülük sâdır olması
beklenemez.
2 - Namaz, mü'minin günlük hayatını da düzenler.
Günde beş vakit, belirli vakitlerde Allah'ın huzurunda bulunma
zarureti, insanı belli bir düzen ve disiplin içinde yaşamaya sevkeder.
İşlerini, namaz vakitlerinin hâsıl ettiği zaman dilimlerine göre
tanzime mecbur eder. Böyle düzenli ve disiplinli bir şekilde yapılan
çalışmalar ise, insanı hayatta huzurlu ve başarılı kılar.
3 -
Her namaz, sahibine nefsini murakabe, muhasebe ve kontrol melekesini de
kazandırır. Sık sık müdür veya müfettiş huzuruna çağrılan bir memur,
nasıl görevinde dikkatli davranır, işlerini muntazam bir surette
yürütürse, bunun gibi günde en az 5 sefer Hâlikının huzuruna çıkan bir
insan da, bütün işlerini hatâ ve yanlışlığa meydan vermeyecek şekilde
yapar.
4 - Namaz kılan bir mü'min, kalben müsterihtir, ruhen
kuvvetli, mânen güçlüdür. Hayatı boyunca, vazifesini hakkıyla yerine
getirmiş olmanın huzuru ile yaşar.
5 - Beş vakit namazını kılan
kimseyi, Cennetine koyacağına dair Allah Teâlâ'nın va'di vardır. Yeter
ki kılınan namazlar, sırf rızâ-yı İlâhî için olsun ve erkân ve âdâbına
riayet edilerek eksiksiz yapılsın. "Cennetin anahtarı namazdır" hadîs-i
şerîfi, bu İlâhî va'di te'yid etmektedir.
Yanlış anlaşılmasın,
bu ifade, namaz kılmayan kimse Cennete giremez demek değildir. Allah
isterse, kulunun râzı olduğu bir iyiliğinden veya İslâmî bir
hizmetinden dolayı, onun bütün günah ve kusurlarını, ibâdet borçlarını
afvedip Cennetine koyabilir. Bu, tamamen O'nun lütuf ve merhametine
kalmış bir husustur. Fakat namaz ibâdetini mâna ve ruhuna uygun şekilde
eksiksiz olarak yerine getirene ise, Allah, Cennetini va'detmiştir.
Va'dinden dönmek O'nun şânına yakışmaz.
6 - Günde 5 vakit namaz
kılmak, aynı zamanda küçük günahlar için bir keffârettir. Resûl-i Ekrem
Efendimiz, 5 vakit namazı vaktinde kılan kimseyi, günde 5 defa evinin
önünden akan bir nehire girip yıkanan kimseye benzetir ve sonra şöyle
buyurur:
"Günde 5 defa suda yıkanan kimsenin bedeninde kirden ve pastan bir eser kalır mı?
İşte
namazını kılan, günde 5 vakit Rabbinin huzurunda başını secdeye koyup
rahmetine iltica eden kimse de böyledir. Allah böyle kimselerin
günahlarını afveder. İsterse günahları köpükler kadar çok olsun."
Bir başka hadîs'te de şöyle buyrulur:
"Namazını vaktinde kılan kimsenin iki namaz arasındaki küçük günahlarını Allah Teâlâ afveder."
Namaz
için abdest alan kimse, abdest uzuvlarını yıkadıkça, o uzuvlarla
işlenen küçük günahların suyla birlikte yıkanıp gideceği de yine
rivayetlerde gelmiştir.
7 - Rükünlerine ve âdâbına tam riayet
edilerek kılınan 5 vakit namazın, kıyâmet gününde sâhibi için bir nur,
hüccet ve delil olacağı ve onu kabirde karanlıklardan ve azabtan ve
haşir mahkemesinde de hesabın zorluklarından kurtaracağı yine hadîs-i
şerîflerin beyanından anlaşılmaktadır. Bundan daha büyük bir lütuf ve
ihsan olur mu?
8 - Namazın dünyevî ve uhrevî en mühim
faydalarından birisi de namaz kılan kimsenin bütün dünyevî iş ve
çalışmalarının güzel bir niyetle ibâdet hükmüne geçmesidir.
İnsan
namazını kılarak Allah'ın hukukunu yerine getirirse, geçimini helâl
yerden te'min etmek niyetiyle yapacağı bütün gayret ve çabaları âhireti
açısından boş ve faydasız bir dünyevî çaba olmaktan çıkar, ibâdet
hükmünü alır. Artık o insanın bütün ömrü, bir ibâdet hâli içinde geçer.
Hiçbir gayret ve çalışması Allah katında zâyi olmaz, boşa gitmez.
Eğer
o kimsenin geçimini te'min için çalıştığı iş, umumun menfaatini de
alâkadar eden bir meşgale ise, o şahıs yaptığı işin neticesinden
istifade eden umum insanlar adedince de sevabları kazanır.
İşte
bu büyük kazancın tek bir şartı vardır. O da farz olan namazlarını
kılmak, ciddî bir mâzeret olmadan namazlarını geciktirerek kazaya
bırakmamaktır.
Namaz kılan kimsenin bütün dünyevî çalışmalarının
ibâdet hükmüne geçmesi sırrı, kişide çalışmaya, insanlara faydalı
olacak hizmetlerde bulunmaya karşı ciddî bir şevk ve heyecan meydana
getirir. Bu sebeble, insan ihtiyarlasa bile ailesinin maişeti için
çalışmaktan, gayret ve faaliyette bulunmaktan geri durmaz. Fütûr ve
tembelliğe düşmez. "Artık ihtiyarladım. Bir köşeye çekilip sadece
âhiretime çalışayım" diye düşünmez. İnsanlığa ve aile ferdlerine daha
faydalı olmak için çalışır, çabalar.
Çünkü, bilir ki, namazlarını kıldığı için bütün dünyevî çalışmaları da ibâdet hükmünü almaktadır...