Tasavvufun şartları, geçmiş Şeyhlerin şu
huylarıdır; dünyaya rağbet etmemek, zikirle ve ibadetle meşgul olmak,
insanlara tenezzül etmemek, kanaat sahibi olmak, yiyecek, içecek ve
giyecek gibi şeylerde az ile yetinmek, fakirleri gözetmek, şehvetleri
bırakmak, mücahede etmek, takva sahibi olmak, az uyumak, az konuşmak,
fikri hak üzerinde toplamak, murakebe etmek, halktan ayrılıp yalnız
yaşamak, gurbete çıkmak, şeyhlerle görüşmek, ihtiyaç varken yemek,
zaruret halinde konuşmak, iyice uyku bastırdığı zaman uyumak,
mescitlerde oturmak, yamalı hırka giyinmek, Kur'an-ı Kerim'in
söylediklerini yapmaktır.Böyle gidenin kabul edileceğine Allah'ın
Rasulü (s.a.v.) şahittir.
O halde bu zamanımızda akıllı insan
Allah dostlarının prensiplerini ve yolunu bilmelidir ki, gerçekten
onlardan olanla, kendilerini onlardan göstermek için onların
elbiselerini giyenleri, şeklen onlara benzeyenleri birbirinden ayırd
etsin de riya ve taklide düşenlerden olmasın.
Çünkü Allah dostları
yer yüzünde Allah'ın güvenli dostlarıdır. Sırlarının ve ilminin
aşinalarıdır. O'nun seçkin kullarıdır. Onlar Peygamber lisanı ile
övülmüşlerdir.Hz. Aişe (r.a.) nin rivayetinde Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: '' Her kim cennet ehlinden bir adama bakmak isterse, saçı
karışık, rengi uçuk soluk, yumuşak huylu kimseye baksın ki, o kerpiç
üstüne kerpiç, kamış üstüne kamış koymamış bugün (atların) koşu
alanını, yarın koşuya hazırlamış (savaşa hazır durumda bulunmuştur)
gaye ya cennet veya cehennemdir.
İşte Allah dostu budur. Onların
işleri böyledir. Bu inancı inkar eden, bilgisinin azlığından
hakikatleri bulamadığından inkar etmiştir.Çünkü işin iç yüzünü tahkik
edenler azdır. Onları ancak onların cinsinden olanlar bilir. Yüce Allah
buyurmuştur ki: '' Bunula doğru yolu bulamadıkları için bu eski bir
uydurmadır.''diyecekler (Ahkam 11)
Bu yoldan olduğunu iddia edipte
vücudunun organlarını bu yoldan alıkoyan, kalbini zikirle meşgul
etmeyen, himmetini (hak üzerinde) toplamayan gelen ilahi halleri
değerlendirmeyen, niyetini temizlemeyen, tasavvufun hakkını vermeyen,
hakikatlerini bilmeyen, kendisinin olmayan bir şeyi iddia etmiştir.
Maksadı
insanları kandırıp tasavvufu bir geçim vasıtası yapmak ve böylece
onların sırtından geçinmektir. O kimse güzel vakti alıp mahfeder.Eğer
ona fakirliğin bazı hakikatleri: Nefsi küçültme, ibadet, belalara
tahammül yolu açılsa, mücahede yapması istense rezil olur. Bunları terk
ettiği için, davaya düşmüştür, yapmacık hareket etmektedir. Onun içinde
ne Allah korkusu, ne murakebe, ne vera', ne mücahede, ne zikir, ne
tasavvuf muamelesi yokken yamalı hırka giymiştir.
Tasavvuf ise ona
lanet eder. Davaları onun önüne perde olur. Şeytan ona yaklaşır,
melekler uzaklaşır. Allah ona gazap eder, hakiki tasavvuf erbabı onun
düşmanı olur.
Kim ilmi kullanmaz, iradeye sarılmaz, vecd de ileri
gitmez, marifette derine inmez de tasavuf iddia ederse o, keyfine
uymaktadır, manadan perdelidir.
Allah'dan kork, dışını koru esasa
sarıl. Zira zahirde bir delili, bir tanığı bulunmayan her batın,
sapıklıktır. Mutasavvıfın (tasavvuf ehli) tanınacak bir işareti,
uyulacak bir hidayeti olmazsa yolunda düzgünlük, yolunda ölçülülük,
bütün hallerinde doğruluk bulunmazsa (o adam) mutasavvıf olamaz.Ancak
bu vasıflar kendisinde olmayan (yani yolu düzgün, içi dışına uygun,
halleri ölçülü olan) kimse mutasavvıf olur.Tasavvufu yeme, içme,
arzularını yapma,yasaklara dalma, haramlara girme, kötü şeyler dinleme
şeklinde anlayan, bunları vasıta yapan kimse tasavvufdan uzaktır. Onun
davası, manasına perdedir.Tasavvufunda Allah dostlarının yolunda
gitmeyen hak dava eden kuru davacılardandır.
Tarikatlerin her
ne kadar zahirde şubeleri olsa da matlub ve maksudları birdir. Bu
matlub ve maksud da, Allahü Tealanın ve Rasulü Zişan Efendimizin
rızalarını kazanmak ve insanı kamil olmaktır. Kaldı ki, Enbiyayı izamın
ve Evliyayı kiramın ismi şeriflerinden birisi her hangi bir zaman ve
mekanda bir gün tazim ile anılır ve bulunursa ruhaniyetlerini bi-
lutfihi Teala o ismin anıldığı ve bulunduğu yerlerde hazır bulunacağı
ve himmet-i maneviyelerinin bi-iznillahi Teala zuhur edeceği ve o
yerlerin her türlü afetlerde salim kalacağı tecrübe ile sabit olmuştur.
O mübarek isimlrin anıldığı ve bulunduğu yerlerin feyzi berektleri ile
dolacağı, tazim ve muhabbetle ananların ve bulunduranların da
şefaatlerine nail olacağı herkesçe malumdur.
Allah cümlemizi de kendi dostlarının yoluna uyup, onların yürüdüğü yolda yürümeğe gayret eden mü'minlerden eylesin. (Amin)
huylarıdır; dünyaya rağbet etmemek, zikirle ve ibadetle meşgul olmak,
insanlara tenezzül etmemek, kanaat sahibi olmak, yiyecek, içecek ve
giyecek gibi şeylerde az ile yetinmek, fakirleri gözetmek, şehvetleri
bırakmak, mücahede etmek, takva sahibi olmak, az uyumak, az konuşmak,
fikri hak üzerinde toplamak, murakebe etmek, halktan ayrılıp yalnız
yaşamak, gurbete çıkmak, şeyhlerle görüşmek, ihtiyaç varken yemek,
zaruret halinde konuşmak, iyice uyku bastırdığı zaman uyumak,
mescitlerde oturmak, yamalı hırka giyinmek, Kur'an-ı Kerim'in
söylediklerini yapmaktır.Böyle gidenin kabul edileceğine Allah'ın
Rasulü (s.a.v.) şahittir.
O halde bu zamanımızda akıllı insan
Allah dostlarının prensiplerini ve yolunu bilmelidir ki, gerçekten
onlardan olanla, kendilerini onlardan göstermek için onların
elbiselerini giyenleri, şeklen onlara benzeyenleri birbirinden ayırd
etsin de riya ve taklide düşenlerden olmasın.
Çünkü Allah dostları
yer yüzünde Allah'ın güvenli dostlarıdır. Sırlarının ve ilminin
aşinalarıdır. O'nun seçkin kullarıdır. Onlar Peygamber lisanı ile
övülmüşlerdir.Hz. Aişe (r.a.) nin rivayetinde Peygamber (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: '' Her kim cennet ehlinden bir adama bakmak isterse, saçı
karışık, rengi uçuk soluk, yumuşak huylu kimseye baksın ki, o kerpiç
üstüne kerpiç, kamış üstüne kamış koymamış bugün (atların) koşu
alanını, yarın koşuya hazırlamış (savaşa hazır durumda bulunmuştur)
gaye ya cennet veya cehennemdir.
İşte Allah dostu budur. Onların
işleri böyledir. Bu inancı inkar eden, bilgisinin azlığından
hakikatleri bulamadığından inkar etmiştir.Çünkü işin iç yüzünü tahkik
edenler azdır. Onları ancak onların cinsinden olanlar bilir. Yüce Allah
buyurmuştur ki: '' Bunula doğru yolu bulamadıkları için bu eski bir
uydurmadır.''diyecekler (Ahkam 11)
Bu yoldan olduğunu iddia edipte
vücudunun organlarını bu yoldan alıkoyan, kalbini zikirle meşgul
etmeyen, himmetini (hak üzerinde) toplamayan gelen ilahi halleri
değerlendirmeyen, niyetini temizlemeyen, tasavvufun hakkını vermeyen,
hakikatlerini bilmeyen, kendisinin olmayan bir şeyi iddia etmiştir.
Maksadı
insanları kandırıp tasavvufu bir geçim vasıtası yapmak ve böylece
onların sırtından geçinmektir. O kimse güzel vakti alıp mahfeder.Eğer
ona fakirliğin bazı hakikatleri: Nefsi küçültme, ibadet, belalara
tahammül yolu açılsa, mücahede yapması istense rezil olur. Bunları terk
ettiği için, davaya düşmüştür, yapmacık hareket etmektedir. Onun içinde
ne Allah korkusu, ne murakebe, ne vera', ne mücahede, ne zikir, ne
tasavvuf muamelesi yokken yamalı hırka giymiştir.
Tasavvuf ise ona
lanet eder. Davaları onun önüne perde olur. Şeytan ona yaklaşır,
melekler uzaklaşır. Allah ona gazap eder, hakiki tasavvuf erbabı onun
düşmanı olur.
Kim ilmi kullanmaz, iradeye sarılmaz, vecd de ileri
gitmez, marifette derine inmez de tasavuf iddia ederse o, keyfine
uymaktadır, manadan perdelidir.
Allah'dan kork, dışını koru esasa
sarıl. Zira zahirde bir delili, bir tanığı bulunmayan her batın,
sapıklıktır. Mutasavvıfın (tasavvuf ehli) tanınacak bir işareti,
uyulacak bir hidayeti olmazsa yolunda düzgünlük, yolunda ölçülülük,
bütün hallerinde doğruluk bulunmazsa (o adam) mutasavvıf olamaz.Ancak
bu vasıflar kendisinde olmayan (yani yolu düzgün, içi dışına uygun,
halleri ölçülü olan) kimse mutasavvıf olur.Tasavvufu yeme, içme,
arzularını yapma,yasaklara dalma, haramlara girme, kötü şeyler dinleme
şeklinde anlayan, bunları vasıta yapan kimse tasavvufdan uzaktır. Onun
davası, manasına perdedir.Tasavvufunda Allah dostlarının yolunda
gitmeyen hak dava eden kuru davacılardandır.
Tarikatlerin her
ne kadar zahirde şubeleri olsa da matlub ve maksudları birdir. Bu
matlub ve maksud da, Allahü Tealanın ve Rasulü Zişan Efendimizin
rızalarını kazanmak ve insanı kamil olmaktır. Kaldı ki, Enbiyayı izamın
ve Evliyayı kiramın ismi şeriflerinden birisi her hangi bir zaman ve
mekanda bir gün tazim ile anılır ve bulunursa ruhaniyetlerini bi-
lutfihi Teala o ismin anıldığı ve bulunduğu yerlerde hazır bulunacağı
ve himmet-i maneviyelerinin bi-iznillahi Teala zuhur edeceği ve o
yerlerin her türlü afetlerde salim kalacağı tecrübe ile sabit olmuştur.
O mübarek isimlrin anıldığı ve bulunduğu yerlerin feyzi berektleri ile
dolacağı, tazim ve muhabbetle ananların ve bulunduranların da
şefaatlerine nail olacağı herkesçe malumdur.
Allah cümlemizi de kendi dostlarının yoluna uyup, onların yürüdüğü yolda yürümeğe gayret eden mü'minlerden eylesin. (Amin)