Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir.
ŞUAYB ALEYHİSSELÂM
Medyen
ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrâhim aleyhisselâm veya Sâlih
aleyhisselâmın neslindedir. Soyu anne tarafından Lût aleyhisselâmın
kızına ulaştığı ve Eyyûb aleyhisselâmla teyze oğulları oldukları
rivâyet edilmiştir. Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir. Kavmine güzel
söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine
Hatib-ül-enbiyâ (peygamberlerin hatibi) denildi. İnsanlara İbrâhim
aleyhisselâma bildirilen dinin emir ve yasaklarını tebliğ
etti.Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında
Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe körfezinden Humus Vâdisine kadar
uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, o kavmin
asil bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir
şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı
arasında geçen Şuayb aleyhisselâm, azgın ve sapık kavmin
kötülüklerinden yzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur
ve namaz kılardı. Medyenliler atalarının doğru yolunda ayrılmışlar ve
kötü yollara sapmışlardı. Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeyi
bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere
tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar
üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte
muhakkak hile yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar,
pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik
ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük
ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların
mallarına zorla el koyuyorlardı. Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve
gariblerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden
alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pekçok nimetin şükrünü yapmayıp,
nankörlük ediyorlardı. Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için
Şuayb aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Şeayb aleyhisselâm
onlara nasihatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve
yanlızca o'na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda
haksızlık ve hile yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını
söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını,
vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın
Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselâmın sözlerini dinlemeyip, ona karşı
çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselâm, bütün
sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete
devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh
aleyhisselâmın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lût kavminin başına
gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip imân
etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân
edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk
olacaklarını aöık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam'a kadar
duyulmuştu. Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselâma imân etmekle
şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselâma
gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselâmı ve ona inananları
kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından
çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselâm azgın
Medyen halkının, bütün nasihatlerine rağmen imâna gelmelerinden ümit
kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti. Şuayb aleyhisselâm Allahü
teâlâya; ''Yâ Rabbi! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen
hükmedicilerin hayırlısısın.'' diye duâ etti.
Azgınlıklarına
ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine,
Allahü teâlâ azâp gönderdi. Cebrâil aleyhisselâmın bir sayhası ve bir
zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o
beldede yaşamaışlardı. Şuayb aleyhisselâm ve ona inananlar kurtulup
Medyen'e yakın bir yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir
olan Eyke'ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle
vazifelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke
halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne
ile verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı tarafdakine muhakkak zarar
verirler ve onu aldatırlardı. alırken ucuz ve fazla fazla alırlar,
satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara
taparlardı. Şuayb aleyhisselâma inanmak için gelenleri vaz geçirmek
için çalışırlar, Şuayb aleyhisselâma yalancı derlerdi. İstekleri
olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi. Şuayb aleyhisselâm Eyke
halkını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Eyke halkı
Şuayb aleyhisselâmdan mûcize istediler. Şuayb aleyhisselâm çevredeki
putlara hitâp edip; ''Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!'' dedi. Taş
ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip;
''Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlÂdır. Yâ Şuayb! sen ise Allahü
teâlânın peygamberisin!'' dediler ve kâidelerinden yere düşüp
paramparça oldular. Bir mûcize karşısında bâzı kimseler imâna geldi.
İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselâm
son defâ ikâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah'a imân
etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden
vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay
ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler. İmân
etmeyeceklerini açıkca söyleyip; ''Eğer sen doğru sözlüysen, bize
gökten azap indir.'' dediler. Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi Allahü
teâlâya havâle etti. Allahü teâla onlara isyanları sebebiyle şiddetli
bir azap göndererek hepsini helâk ettiler. Önce ortalığı kasıp kavuran
şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. sular fokur fokur kaynadı.
Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu.
Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir tarafdan bir tarafa
koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu
gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek
için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına
toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya
başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler. Eykelilerin helâl
edildiği bugün, Kur'ân-ı kerimde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve
meâlen şöyle buyurulmaktadır: ''O gölge (zılle) gününün azâbı onları
yakalıyıverdi. Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi.'' (Şuarâ
sûresi:189) Şuayb aleyhisselâm, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra,
inananlarla birlikte Medyen'e gidip yerleşti. İnananlardan birinin
kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı.
Allah korkusundan çok göz yaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu
kuvvetten düştü. bu sırada Mısır'dan çıkıp Medyen'e gelen Mûsâ
aleyhisselâm, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb
aleyhisselâmın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı. Şuayb
aleyhisselâm ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin güvenilir
bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını
gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı. Mûsâ aleyhisselâm
orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır'a göç etti.
Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselâm, her sene Medyen'den
Mısır'a giderek kızı va damâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra da
orada vefât etti. Vefâtından 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir.
Şuayb
aleyhisselâm çok namaz kılardı. Tevrât'ta ismi Mikâil olarak
bildirilmiştir. Kur'ân-ı kerimde A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût
sûrelerinde Şuayb aleyhisselâm, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında
âyet-i kerimeler mevcuttur. Şuayb aleyhisselâmın altı çeşit mûcizesi
vardır.
Mûcizeleri:
1-Hazret-i Şuayb'ın duâsı
bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur.
2- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle taşlar toprak olmuştu. Şöyle ki:
Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: ''Hak peygamber
iseniz, duâ ediniz, şu daplar kalkıp, yerimiz geniş olsun.'' diye
teklif etmişlerdi. Şuayb aleyhisselâm duâ edince, cenâb-ı hak duâsını
kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi. Elini
koyunca hepsi toprak oluverdi. 3-Şuayb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle
Medyen'de bâzı taşlar koyun olmuştur. Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu
olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb
buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi. Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok
üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı hakka duâ eyledi.
Cenâb-ı Hak duâsını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret
etmesini emreyledi. Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun
oluverdi. Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla
oldu. O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Mûsâ'ya güttürüp,
kızını da ona verdiği meşhurdur. 4-Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları
etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin
olmuştur. 5- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle kum tepeleri yerinden
kalkmıştır. 6-Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta
devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselâm çıkıncaya kadar
küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu.
ŞUAYB ALEYHİSSELÂM
Medyen
ve Eyke ahâlisine gönderilen peygamber. İbrâhim aleyhisselâm veya Sâlih
aleyhisselâmın neslindedir. Soyu anne tarafından Lût aleyhisselâmın
kızına ulaştığı ve Eyyûb aleyhisselâmla teyze oğulları oldukları
rivâyet edilmiştir. Mûsâ aleyhisselâmın kayınpederidir. Kavmine güzel
söz söylemesi, tatlı ve tesirli hitâb etmesi sebebiyle kendisine
Hatib-ül-enbiyâ (peygamberlerin hatibi) denildi. İnsanlara İbrâhim
aleyhisselâma bildirilen dinin emir ve yasaklarını tebliğ
etti.Arabistan Yarımadasının kuzeybatısında Hicâz'la Filistin arasında
Kızıldeniz sâhilinde yer alan Akabe körfezinden Humus Vâdisine kadar
uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Şuayb aleyhisselâm, o kavmin
asil bir âilesine mensuptu. Gençliği, dedelerinden Medyen adlı bir
şahsın etrâfında toplandıkları için bu adla anılan Medyen halkı
arasında geçen Şuayb aleyhisselâm, azgın ve sapık kavmin
kötülüklerinden yzak yaşar, babasından kalan koyunlarıyla meşgul olur
ve namaz kılardı. Medyenliler atalarının doğru yolunda ayrılmışlar ve
kötü yollara sapmışlardı. Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeyi
bırakmışlar, kendi elleriyle yaptıkları putlara ve heykellere
tapıyorlardı. Medyen, ticâret kervanlarının gelip geçtiği yollar
üzerinde olduğundan ticâretle uğraşıyorlardı. Yaptıkları alış-verişte
muhakkak hile yapıyorlardı. Yiyecek maddelerini alıp, stok yapıyorlar,
pahalanınca fâhiş fiyatla satıyorlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik
ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük
ölçekle veriyorlardı. İnsanların yollarını kesiyorlar, onların
mallarına zorla el koyuyorlardı. Yol üstünde durup, bilhassa yabancı ve
gariblerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden
alıyorlardı. Ayrıca sâhip oldukları pekçok nimetin şükrünü yapmayıp,
nankörlük ediyorlardı. Allahü teâlâ onlara, doğru yola dâvet etmek için
Şuayb aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Şeayb aleyhisselâm
onlara nasihatlerde bulunup, Allahü teâlâya şirk koşmamalarını ve
yanlızca o'na ibâdet etmelerini, alış-verişte, ölçü ve tartıda
haksızlık ve hile yapmamalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını
söyledi. Kötülüklere devâm ettikleri takdirde azâba uğrayacaklarını,
vazgeçtikleri takdirde mükâfâta kavuşacaklarını söyledi. Fakat azgın
Medyen kavmi, Şuayb aleyhisselâmın sözlerini dinlemeyip, ona karşı
çıktılar. Ona inananları tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselâm, bütün
sıkıntı, eziyet ve horlamalara rağmen, Medyenlileri doğru yola dâvete
devâm etti. İbret olarak isyânları sebebiyle helâk edilen Nûh
aleyhisselâmın gönderildiği kavmin, Hûd kavminin, Lût kavminin başına
gelen azapları ve helâk olmalarını anlattı. İnkârdan vazgeçip imân
etmelerini, mağfiret dilemelerini, aksi hâlde kendilerinin de isyân
edip, helâk olan kavimler gibi azâba düşeceklerini ve helâk
olacaklarını aöık bir lisanla anlattı. Onun peygamberliği Şam'a kadar
duyulmuştu. Pekçok kimse gelerek Şuayb aleyhisselâma imân etmekle
şereflendiler. Fakat Medyenliler yolda durup, Şuayb aleyhisselâma
gelenlere mâni olmaya çalıştılar. Şuayb aleyhisselâmı ve ona inananları
kendi sapık dinlerine dönmedikleri takdirde yurtlarından
çıkaracaklarını söyleyip, tehdit ettiler. Şuayb aleyhisselâm azgın
Medyen halkının, bütün nasihatlerine rağmen imâna gelmelerinden ümit
kesince, onları Allahü teâlâya havâle etti. Şuayb aleyhisselâm Allahü
teâlâya; ''Yâ Rabbi! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver. Sen
hükmedicilerin hayırlısısın.'' diye duâ etti.
Azgınlıklarına
ve inananlara karşı düşmanlıklarına devâm eden Medyen halkı üzerine,
Allahü teâlâ azâp gönderdi. Cebrâil aleyhisselâmın bir sayhası ve bir
zelzeleyle onların hepsini helâk etti. Hepsi yok oldular. Sanki onlar o
beldede yaşamaışlardı. Şuayb aleyhisselâm ve ona inananlar kurtulup
Medyen'e yakın bir yerde, yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir
olan Eyke'ye giderek, oradaki insanlara doğru yolu göstermekle
vazifelendirildi. Medyen halkının bütün husûsiyetlerini taşıyan Eyke
halkı, parayı tartı ile alırlar, kenarlarından kırptıktan sonra, tâne
ile verirlerdi. Alış-verişlerinde karşı tarafdakine muhakkak zarar
verirler ve onu aldatırlardı. alırken ucuz ve fazla fazla alırlar,
satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yolcuları soyarlar, putlara
taparlardı. Şuayb aleyhisselâma inanmak için gelenleri vaz geçirmek
için çalışırlar, Şuayb aleyhisselâma yalancı derlerdi. İstekleri
olmazsa, tehditte bulunup, eziyet ederlerdi. Şuayb aleyhisselâm Eyke
halkını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Eyke halkı
Şuayb aleyhisselâmdan mûcize istediler. Şuayb aleyhisselâm çevredeki
putlara hitâp edip; ''Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin!'' dedi. Taş
ve ağaçtan yapılmış cansız birer varlık olan putlar dile gelip;
''Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü teâlÂdır. Yâ Şuayb! sen ise Allahü
teâlânın peygamberisin!'' dediler ve kâidelerinden yere düşüp
paramparça oldular. Bir mûcize karşısında bâzı kimseler imâna geldi.
İnanmayanlar da azgınlıklarını daha da arttırdılar. Şuayb aleyhisselâm
son defâ ikâz edip, puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah'a imân
etmelerini ölçü ve tartıda adâletli olmalarını ve her türlü zulümden
vazgeçip, kurtulmalarını söylediyse de inkâr edip inanmadılar. Alay
ettiler, yalancısın, sihirbazsın, büyülenmişsin dediler. İmân
etmeyeceklerini açıkca söyleyip; ''Eğer sen doğru sözlüysen, bize
gökten azap indir.'' dediler. Şuayb aleyhisselâm bu azgın kavmi Allahü
teâlâya havâle etti. Allahü teâla onlara isyanları sebebiyle şiddetli
bir azap göndererek hepsini helâk ettiler. Önce ortalığı kasıp kavuran
şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. sular fokur fokur kaynadı.
Susuzluktan kıvranıyorlar sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu.
Çâresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir tarafdan bir tarafa
koşuyorlardı. Bu hâl yedi gün devâm etti. Sekizinci gün ufukta koyu
gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek
için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Onlar bulutun altına
toplanır toplanmaz buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya
başladı ve hepsi ateş altında helâk olup, gittiler. Eykelilerin helâl
edildiği bugün, Kur'ân-ı kerimde (gölge günü) olarak bildirilmekte ve
meâlen şöyle buyurulmaktadır: ''O gölge (zılle) gününün azâbı onları
yakalıyıverdi. Gerçekten o azap büyük bir günah azâbı idi.'' (Şuarâ
sûresi:189) Şuayb aleyhisselâm, Eyke ahâlisinin helâk olmasından sonra,
inananlarla birlikte Medyen'e gidip yerleşti. İnananlardan birinin
kızıyla evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kendisi iyice yaşlandı.
Allah korkusundan çok göz yaşı döktü. Gözleri zayıfladı, vücudu
kuvvetten düştü. bu sırada Mısır'dan çıkıp Medyen'e gelen Mûsâ
aleyhisselâm, kuyu başında koyunlarını sulamak için bekleyen Şuayb
aleyhisselâmın kızlarına yardım ederek, koyunlarını suladı. Şuayb
aleyhisselâm ücret vermek için onu evine dâvet etti. Onu emin güvenilir
bir kimse olarak görüp, koyunlarına çoban tuttu. Sekiz sene koyunlarını
gütmesi şartıyla kızlarından birini ona nikâhladı. Mûsâ aleyhisselâm
orada on sene kaldı. Çocukları oldu. Daha sonra Mısır'a göç etti.
Sıhhati düzelip gözleri açılan Şuayb aleyhisselâm, her sene Medyen'den
Mısır'a giderek kızı va damâdını ziyâret etti. Bir müddet sonra da
orada vefât etti. Vefâtından 300 yaşında olduğu rivâyet edilmiştir.
Şuayb
aleyhisselâm çok namaz kılardı. Tevrât'ta ismi Mikâil olarak
bildirilmiştir. Kur'ân-ı kerimde A'râf, Şuarâ, Hûd ve Ankebût
sûrelerinde Şuayb aleyhisselâm, Medyen ve Eyke kavimleri hakkında
âyet-i kerimeler mevcuttur. Şuayb aleyhisselâmın altı çeşit mûcizesi
vardır.
Mûcizeleri:
1-Hazret-i Şuayb'ın duâsı
bereketiyle, koyunlardan doğmuş siyah kuzuların hepsi beyaz olmuştur.
2- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle taşlar toprak olmuştu. Şöyle ki:
Medyen kasabası dağlık, taşlık bir yer olduğundan: ''Hak peygamber
iseniz, duâ ediniz, şu daplar kalkıp, yerimiz geniş olsun.'' diye
teklif etmişlerdi. Şuayb aleyhisselâm duâ edince, cenâb-ı hak duâsını
kabul edip, elini o dağ ve taşlar üzerine koy, diye emreyledi. Elini
koyunca hepsi toprak oluverdi. 3-Şuayb aleyhisselâmın duâsı bereketiyle
Medyen'de bâzı taşlar koyun olmuştur. Şöyle ki, kendilerinin hiç koyunu
olmadığı için kavmi, bizim koyunlarımızı elimizden almak için Şuayb
buraya gelmiştir diye söz etmişlerdi. Hazret-i Şuayb bunu işitince, çok
üzülüp, kendinin de koyunu olması için cenâb-ı hakka duâ eyledi.
Cenâb-ı Hak duâsını kabul edip, orada bulunan taşlara eliyle işâret
etmesini emreyledi. Hazret-i Şuayb işâret ettiği anda o taşlar koyun
oluverdi. Bu sûretle koyunları kavminin koyunundan birkaç misli fazla
oldu. O koyunları sekiz, yâhut on sene hazret-i Mûsâ'ya güttürüp,
kızını da ona verdiği meşhurdur. 4-Hazret-i Şuayb, bir yerin taşları
etrâfında dönünce, o taşlar hemen bakır olup, ahâli bununla pek zengin
olmuştur. 5- Hazret-i Şuayb'ın duâsı bereketiyle kum tepeleri yerinden
kalkmıştır. 6-Hazret-i Şuayb, bir dağa çıkmak istediği zaman, dağ âdeta
devenin oturup kalktığı gibi, Şuayb aleyhisselâm çıkıncaya kadar
küçülür, çıktıktan sonra evvelki hâli gibi büyük bir dağ olurdu.