Urfa'da Nemrut ateşe attırdı. Fakat yanmadı.
İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM
Kur'ân-ı
kerîm'de ismi bildirilen peygamberlerden,ülülazm adı verilen altı
peygamberden biri olup,Keldânî kavmine gönderilmiştir.Peygambber
efendimiz Muhammed aleyhisselâmdan sonra peygamberlerin ve insanların
en üstünüdür.Allahü teâlâ ona Halîlim (dostum) buyurduğu için
Halîlullah veya Halîlürrâhmân olarak bilinir.Babası mümin olan Târûh
olup,annesi Emine'dir.İbrâhim aleyhisselâm,peygamber efendimizin
dedelerindendir.Çünkü,ilk oğlu İsmâil aleyhisselâm Arapların,ikinci
oğlu İshâk aleyhisselâm da İsrâiloğullarının ceddi yâni
dedesidir.Keldâni memleketi olan Bâbil'in doğu tarafında ve Dicle ile
Fırat nehirleri arasındaki bölgede doğdu.Yüz yetmiş beş yaşındayken
Kudüs'te vefât etti.
İbrâhim aleyhisselâma annesi Emîle veya Ûşâ hâmileyken,babası Târûh vefât etti.Annesi,amcası olan Âzer ile evlendi.
Âzer üvey babası ve amcası olup putperestti.Geçimini put yapıp satarak temin ederdi
Tefsir
âlimleri,En'âm sûresinin Âzer'in ismi geçen 14.âyetini tefsir
ederken,Âzer'in hazret-i İbrâhim'in amcası ve üvey babası olduğunu
açıkça belirtmişlerdir.Zîrâ,Peygamberimizin baba ve dedeleri Âdem
aleyhisselâmdan beri hep mümindi.Kur'ân-ı kerîm'de meâlen;" Sen,yani
senin nûrun,hep secde edenlerden dolaştırılıp,sana ulaşmıştır." (Şu'arâ
sûresi:219) buyrulmaktadır.Ehl-i sünnet âlimleri bu âyet-i kerîmeyi
tefsir ederken,Peygamberimizin bütün ana ve babalarının,mümin olduğunu
anlamışlardır.Abdullah ibni Abbâs'ın bildirdiği hadîs-i şerîfte de:
"Benim dedelerimin hiçbiri zinâ yapmadı.Allahü teâlâ,beni temiz
babalardan,temiz analardan getirdi.Dedelerimin iki oğlu olsaydı,ben
bunların en hayırlısında,en iyisinde bulunurdum."buyuruldu.
Âyet-i
kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce İslâm kitâbında
yazıldığı üzere Peygamber efendimizin anaları ve babaları arasında
bulunmakla şereflenen bahtiyarların hepsi,zamanlarının ve
memleketlerinin en asîl,en şerefli,en güzel ve en temiz
kimseleriydi.Hepsi de aziz ve muhteremdiler.İbrâhim aleyhisselâmın
babası Târûh da böylece mümin,yani inanmıştı.Kötü ahlâktan,âdî ve
çirkin sıfatlardan uzaktı.
Nûh aleyhisselâmdan çok sonra
Bâbil'de hüküm süren,yıldızlara ve putlara tapan Keldâni kavminin o
devirdeki kralı olan Nemrûd,insanları kendine ve putlara
taptırıyordu.Bir gece gördüğü rüyâyı,mineccimler;"Doğacak bir erkek
çocuğun yeni bir din getireceği ve onun saltanatını yıkacağı." şeklinde
tâbir edince,Nemrûd yeni doğan erkek çocukların öldürülmelerini ve
hâmile kadınların hapsedilmelerini emretti.O sırada hazret-i İbrâhim'e
hâmile olan annesi,amcası Âzer'le evliydi.Görünüşte hâmileliği belli
olmadığı için fark edemediler,kocasına da;"Çocuk doğunca oğlan
olursa,kendi elinle Nemrûd'a teslim eder mükâfât alırsın"dedi.Annesi
zamanı gelince de şehir dışında bir mağarada doğum yaptı ve Âzer'e
çocuğun doğup öldüğünü söyledi.Oğlunu mağarada gizledi ve orada
büyüttü.Yanına gittiğinde onu parmağını emerken bulur ve doymuş
görürdü.Parmaklarından süt ve bal gelirdi.Allahü teâlâ Cebrâil
aleyhisselâmı göndererek bu gıdâları Cennet'ten parmaklarına akıtırdı.
İbrâhim
aleyhisselâm büyüyüp,mağaradan çıkınca,güneşe,aya,yıldızlara ve kâinâta
bakarak bunları yaratanın eşi ve benzeri olmayan bir yaratıcının
olduğunu anladı.Keldâni kavmine gelerek,taptıkları putların ve
yıldızların ilâh olmadığını,anlayabilecekleri açık delillerle
anlattı.Bâbil halkı çocuk yaşta olan ve putlarına karşı çıkan hazret-i
İbrâhim'i üvey babası Âzer'e şikâyet ettiler.Âzer,İbrâhim aleyhisselâmı
azarlayarak bu işten vazgeçmesini istediyse de İbrâhim aleyhisselâm
onun sözlerine hiç aldırmayıp;"Benden delil isteyin göstereyim.Bana
hidâyet veren,doğru yolu gösteren Allahü teâlâ beni sizden ayırdı.Sizin
içinde bulunduğunuz sapıklığa düşürmedi.Sizi ve putlarınızı
sevmiyorum." dedi.Putlara tapmanın mânâsız olduğunu Âzer'e de
söyledi.Âzer hiddetlenip İbrâhim aleyhisselâmın yanından uzaklaşmasını
istedi.
Genç yaştayken Keldânî kavmine peygamber olarak
gönderilen ve kendisine on sayfa (forma) kitap verilen İbrâhim
aleyhisselâm,Allahü teâlânın emriyle büyük-küçük herkesi Allahü teâlâya
îmân etmeye çağırdı.İnsanlara topluca ve açık bir tebliğde
bulunmayı,putların mânâsız ve âcizliğini,onlara tapmanın sapıklık
olduğunu gâyet açık bir şekilde göstermek istedi.O zaman Keldânî
kavmi,bir gün bayram yapmak üzere bir yere toplandı.Onlar gittiği zaman
İbrâhim aleyhisselâmın üvey babası ve puthânenin bekçisi olan Âzer onu
da bayram yerine gitmeye zorladı.İbrâhim aleyhisselâm hasta olduğunu
söyleyerek gitmedi.İnsanlar bayram yerinde toplandıkları zaman,yetmiş
kadar putun bulunduğu puthâneye girdi.Getirdiği bir balta ile bütün
putları kırıp.parça parça etti.Sadece en iri putu kırmadı ve baltayı
bunun boynuna asarak,oradan uzaklaştı. Keldânî kavmi bayramdan
dönünce,puthâneye girip,putların kırılıp parça parça edildiğini
görüp,şaşırdılar.Bunu kim yaptı,diye bağırmaya başladılar.Bu
işi,İbrâhim yapmıştır,diyerek onu yakalayıp halkın önünde
sorguladılar." Ey İbrâhim! Putlarımızı sen mi kırdın?" deyince,İbrâhim
aleyhisselâm,bu işi olsa olsa;" Ben varken bu küçük putlara niçin
tapıyorlar!" diyen şu iri put yapmıştır,demiştir. "Siz ona sorunuz."
deyince,putperestler;" Putlar konuşmaz ki,sen bize ona sor diyorsun!"
dediler.Bunun üzerine İbrâhim aleyhisselâm;"O hâlde daha kendilerini
kırılmaktan kurtaramayan,size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilâh
diyerek niçin tapıyorsunuz?Hâlâ akıllanmayacak mısınız?Size ve bu
taptığınız putlara yazıklar olsun!" dedi.Putlarını İbrâhim
aleyhisselâmın kırdığını anlayan Keldânî kavmi,onu hapsettiler.Durumu
da ılâhlık iddiâsında bulunan kralları Nemrûd'a bildirdiler.
Nemrûd,
İbrâhim aleyhisselâmı yanına getirmelerini emretti. İbrâhim
aleyhisselâm Nemrûd'u Allahü teâlâya îmân etmeye dâvet etti.Nemrûd,bunu
reddettiği gibi, İbrâhim aleyhisselâmın kendisine secde etmesini
istedi.Secde etmeyince,hapsettirdi ve ateşte yakılmasını
emretti.Günlerce yığılan odunlar ateşlendi.Şiddetinden yanına
yaklaşamadıkları ateşe hazret-i İbrâhim'i mancınıkla attılar.Ateşe
atılırken;"Hasbiyallah ve ni-mel vekil",yani "Bana Allah'ım yetişir.O
ne iyi vekildir,yardımcıdır." dedi.ateşe düşerken Cebrâil aleyhisselâm
gelip;"Bir dileğin var mı?diye sorunca;"Var,fakat sana değil,Rabbim
beni görüyor,biliyor." dedi.Onun bu hâli Kur'ân-ı kerîm'de övülüyor
ve;"Sözünün eri olan İbrâhim." buyruluyor.Allahü teâlâ,Kur'ân-ı
kerîm'de meâlen ateşe; "Ey ateş! İbrâhim'e karşı serin ve selâmette
ol!" (Enbiyâ sûresi:69) diye emretti.Ateşin içi yemyeşil bir bahçe
kesildi. Cebrâil aleyhisselâm da kendisine arkadaş oldu.Cennet'ten
gömlek ve yaygı getirdi ve onu Cennet nîmetleri ile doyurdu.Ateşte yedi
gün kaldığı rivâyet edilir.Ateş sönünce mûcizeyi gözleriyle görenlerden
kardeşi Haran,amcasının kızı ve sonra hanımı olan hazret-i Sâre ve bâzı
kimseler îmân ettiler. İbrâhim aleyhisselâm ateşten kurtulduktan sonra
Keldâni kavmini bir müddet daha îmâna dâvet etti.Fakat zâlim Nemrûd ve
putperest ahâli küfürlerinden vazgeçmediler.Allahü teâlâ,Nemrûd ve
kavmine sivrisinekleri musallat etti.Sinekler onların kanlarını emdiler
ve kuru kemik hâline getirdiler.Sineklerden birisi de Nemrûd'un
burnundan girip beynine yerleşti.Uzun zaman azap ve ıztırap verdi.Hattâ
başını tokmakla döğdüre döğdüre öldü. Allahü teâlâ, tanrılık iddiâ eden
Nemrûd'u en âciz mahlûklarından birisi olan sivrisinekle cezalandırdı.
İbrâhim
aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle Bâbil'den Harrân'a (Urfa'nın
güneyinde bir yer) hicret etti.Bu yolculukta kardeşinin oğlu Lût
aleyhisselâm,hanımı Sâre Hâtun ve diğer inananlar da
bulundular.Harrân'da bir müddet kaldıktan sonra,Şam'a,oradan da Mısır'a
gitmek üzere yola çıktı.Bu yolculuk esnâsında kardeşinin oğlu Lût
aleyhisselâmın Sedûm bölgesi ahâlisinde peygamber olarak
vazîfelendirildiği bildirildi.Lût aleyhisselâmın Sedûm'a hareketinden
sonra,Mısır'a giden İbrâhim aleyhisselâm rivâyete göre bu sırada
otuzsekiz yaşındaydı.
Mısır'a gittiği sırada Sinan bin Ulvan
adlı zâlim bir Firavun vardı.İbrâhim aleyhisselâm ve hanımı hazret-i
Sâre'nin Mısır'a geldiğini haber alan Firavun,zorbalık yaparak Sâre'yi
almak istedi.Bu zâlim hükümdâr hazret-i Sâre'yi sarayına çağırttı.Ona
musallat olmak isteyince nefesi kesilip elleri ve ayakları tutmaz hâle
geldi.Bu hâline pişman olup,musallat olmaktan vaz geçti.Hazret-i
Sâre'den,onun düştüğü fecî hâlden kurtulması için duâ etmesini
istedi.Hazret-i Sâre,hükümdârı bu kadın öldürdü,diye suçlanmasından
korktuğu için,duâ etti.Tekrar eski hâline dönen Firavun,Hacer adında
bir câriyeyi hazret-i Sâre'ye hediye etti.Bu hâdiseden sonra İbrâhim
aleyhisselâm hanımı Sâre ve hediye edilen Hacer Hâtunla birlikte
Mısır'dan ayrılıp,Filistin'e gitti.Filistin topraklarında ıssız ve
kupkuru bir yer olan Sebû'ya yerleşti.Bir müddet burada kaldı.Zamanla
çok mala kavuştu.Yarım milyonu sığır olmak üzere,davarları vâdileri ve
ovaları doldurdu.Çok zengin oldu.Sebû denilen yere sonradan gelip
yerleşen insanların İbrâhim aleyhisselâmı incitmeleri üzerine oradan
ayrılıp,Şam tarafında Kıst adlı yere göçtü.Çok cömert olan İbrâhim
aleyhisselâm insanlara çok ikrâmlarda bulunurdu.
İbrâhim
aleyhisselâm,çocuğu olmadığı için hanımı hazret-i Sâre'nin isteği ve
izniyle hazret-i Hacer'le evlendi.Bu evlilikten İsmâil aleyhisselâm
doğdu.Muhammed aleyhisselâmın nûru hazret-i Hacer vâsıtasıyle İsmâil
aleyhisselâma intikâl ettiği için,hazret-i Sâre'nin kalbinde hazret-i
Hacer'e karşı gayret hâsıl oldu. İbrâhim aleyhisselâm,hazret-i Sâre'yi
üzmemek için Allahü teâlânın emriyle hazret-i Hacer ve oğlu İsmâil'i
(aleyhisselâm) yanına alarak,o zamanlar ıssız ve susuz bir yer olan
Mekke'ye götürdü.Onları oraya bırakıp,Şam diyârına geri döndü.Hacer
annemiz ve oğlu İsmâil aleyhisselâm oradayken,mübârek Zemzem suyu
yerden fışkırarak çıktı.
İbrâhim aleyhisselâm,daha önce bir
oğlum olursa,Allah yoluna kurban edeceğim,diye adakta
bulunmuştu.İbrâhim aleyhisselâm,hazret-i Hacer ve oğlu İsmâil
aleyhisselâmı ziyâret için Mekke'ye geldiği sırada,üç gün üst üste
gördüğü bir rüyâ üzerine İsmâil aleyhisselâmı kurban etmek istedi.Tam
kurban etmek üzereyken,Allahü teâlâ İbrâhim aleyhisselâma rüyâsında
sadâkat (bağlılık) gösterdiğini bildirerek kurbanlık bir koç ihsân
etti.Böylece İsmâil aleyhisselâm,kurban edilmekten kurtuldu.Allahü
teâlâ, İbrâhim aleyhisselâma ihtiyar yaşında hazret-i Sâre'den İshâk
isimli oğlunu ihsân etti. İbrâhim aleyhisselâm bir kaç defa hazret-i
Hacer'i ve oğlu İsmâil aleyhisselâmı ziyâret etti.Bir defâsında oğlu
İsmâil ile birlikte Beytullah'ı (Kâbe-i muazzamayı) inşâ etti.Cennet
yâkutlarından Hacer-ül-Esved adlı siyah taşı Cebrâil aleyhisselâmın
bildirmesiyle alarak,Kâbe-i muazzamanın duvarına yerleştirdi.Kâbe
duvarını örerken,şimdi Makâm-ı İbrâhim denilen taşın üzerine
bastı.Kâbe'yi yapıp bitirince,Allahü teâlânın Cebrâil aleyhisselâm
aracılığıyla bildirdiği gibi, İsmâil aleyhisselâm ve Mekke'de yerleşmiş
olan Cürhümlülerle birlikte hac ibâdetini yaptı.
İsmâil
aleyhisselâmla haccın rükünlerini yerine getirdikten sonra,oğluna
Kâbe'ye bakmasına ve onu koruması için tenbihte bulundu.Şam'a gitmek
istedi.Gitmeden önce Arafat'a çıkıp,İsmâil aleyhisselâmın evlâdına duâ
etti ve Şam'a döndü.Ertesi sene hac mevsiminde hanımı hazret-i Sâre ve
oğlu İshâk aleyhisselâmı da alarak Mekke'ye geldi.Hac ibâdetini
yaptıktan sonra,birlikte Şam'a döndüler.
İbrâhim
aleyhisselâm,vefât etmeden önce oğlu hazret-i İsmâil'e şu vasiyette
bulundu:"Ey oğlum!Alnında parlayan bu nûr,son peygamber Muhammed
aleyhisselâmın nûrudur.Bütün baba ve dedelerimizin vasiyeti,bu nûru iyi
muhâfaza edip,ehline teslim etmektir.Bu mübârek nûru iyi muhâfaza
et.Nikâhlı,afîf ve temiz kadınlara teslim eyle.Evlâdına da böyle
vasiyette bulun."dedi.Yüz yetmiş beş yaşında hazret-i Hacer ve hazret-i
Sâre'den sonra Kudüs'te vefât etti.Kudüs civârında Habrun kasabasında
bir mağaraya defnedildi.Bu kasaba,İbrâhim aleyhisselâmın Halîl (Allahü
teâlânın dostu) ismine izâfeten Halîlurrahmân ismiyle
meşhurdur.Hazret-i Lût,hazret-i İshâk ve hazret-i Yâkûb ile pekçok
peygamberin bu beldede bulunduğu rivâyet edilir.Müslüman hükümdârlar
oradaki mescitleri ve türbeleri kendi devirlerinde tâmir
ettirmişlerdir.Halîlurrahmân'daki mescit ve türbeleri ise son olarak
Osmanlı Sultânı İkinci Abdülhâmid Han tâmir ettirmiştir.
İbrâhim
aleyhisselâm ülülazm peygamberlerin ikincisi olup,Peygamber efendimiz
Muhammed aleyhisselâmdan sonra bütün peygamberlerden ve resûllerden
üstündür. İbrâhim aleyhisselâmdan sonra gelen bütün peygamberler onun
neslindendir.
Allahü teâlâ hazret-i İbrâhim'i ilâhî sırlara
vâkıf kıldı ve onu,ateşe atıldığında nefsiyle,oğlu hazret-i İsmâil'i
Allah için kurban etmesini bildirip evlâdı ile malı ile imtihân
etti.Malı ile imtihân edilmesi şöyle olmuştur:O kadar zengindi
ki,sadece sığırları yarım milyon olup,davarları,ovaları ve vâdileri
dolduruyordu.Cebrâil aleyhisselâm insan sûretinde gelip;"Ya İbrâhim,bu
sürüler kimindir?" deyince;"Allah'ındır fakat benim elimde
emânettir.Allahü teâlâyı tesbih et,ismini an,onu zikret,bu sürülerin
hepsi senin olsun." diyerek bütün malını bağışladı.Cebrâil aleyhisselâm
kendini tanıtınca,hazret-i İbrâhim;"Ben Allah için bağışladığımı geri
alamam." diyerek bütün malını satıp,Allah yolunda sarf etti.
Hazret-i
İbrâhim kendisine nâzil olan (indirilen) emir ve yasakları tamâmen
halka bildirdi.Allah'tan başka şeylere tapmanın bâtıl (geçersiz)
olduğunu çok açık bir şekilde anlattı.Şirke (Allah'a ortak koşma) yol
açacak kapıların hepsini kapattı.
Çocukluğundan ölümüne kadar hak
din üzere olduğundan ve insanlara dîni bildirdiğinden dolayı,onun
milletine işâret için Kur'ân-ı kerîmde "Hanîfen" (hak din üzere
bulunanlar) diye zikredilmiştir.Hazret-i İbrâhim'in husûsiyetleri
Kur'ân-ı kerîmde Nahl sûresi 120,121,122. âyetlerde
bildirilmektedir.Misâfirperverliği ve cömertliği dillerde
dolaşırdı.Misâfir olmayınca yemek yemez,bir misâfir bulmak için
uzaklara giderdi.Bu vasfından dolayı ona Ebû'd-Düyûf (misâfirler
babası) adı verilmişti.Kıblesi Kâbe idi.Namaza durduğu zaman kalbinin
coşması,hışırtısı çok uzaklardan duyulurdu.
İBRÂHİM ALEYHİSSELÂM
Kur'ân-ı
kerîm'de ismi bildirilen peygamberlerden,ülülazm adı verilen altı
peygamberden biri olup,Keldânî kavmine gönderilmiştir.Peygambber
efendimiz Muhammed aleyhisselâmdan sonra peygamberlerin ve insanların
en üstünüdür.Allahü teâlâ ona Halîlim (dostum) buyurduğu için
Halîlullah veya Halîlürrâhmân olarak bilinir.Babası mümin olan Târûh
olup,annesi Emine'dir.İbrâhim aleyhisselâm,peygamber efendimizin
dedelerindendir.Çünkü,ilk oğlu İsmâil aleyhisselâm Arapların,ikinci
oğlu İshâk aleyhisselâm da İsrâiloğullarının ceddi yâni
dedesidir.Keldâni memleketi olan Bâbil'in doğu tarafında ve Dicle ile
Fırat nehirleri arasındaki bölgede doğdu.Yüz yetmiş beş yaşındayken
Kudüs'te vefât etti.
İbrâhim aleyhisselâma annesi Emîle veya Ûşâ hâmileyken,babası Târûh vefât etti.Annesi,amcası olan Âzer ile evlendi.
Âzer üvey babası ve amcası olup putperestti.Geçimini put yapıp satarak temin ederdi
Tefsir
âlimleri,En'âm sûresinin Âzer'in ismi geçen 14.âyetini tefsir
ederken,Âzer'in hazret-i İbrâhim'in amcası ve üvey babası olduğunu
açıkça belirtmişlerdir.Zîrâ,Peygamberimizin baba ve dedeleri Âdem
aleyhisselâmdan beri hep mümindi.Kur'ân-ı kerîm'de meâlen;" Sen,yani
senin nûrun,hep secde edenlerden dolaştırılıp,sana ulaşmıştır." (Şu'arâ
sûresi:219) buyrulmaktadır.Ehl-i sünnet âlimleri bu âyet-i kerîmeyi
tefsir ederken,Peygamberimizin bütün ana ve babalarının,mümin olduğunu
anlamışlardır.Abdullah ibni Abbâs'ın bildirdiği hadîs-i şerîfte de:
"Benim dedelerimin hiçbiri zinâ yapmadı.Allahü teâlâ,beni temiz
babalardan,temiz analardan getirdi.Dedelerimin iki oğlu olsaydı,ben
bunların en hayırlısında,en iyisinde bulunurdum."buyuruldu.
Âyet-i
kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce İslâm kitâbında
yazıldığı üzere Peygamber efendimizin anaları ve babaları arasında
bulunmakla şereflenen bahtiyarların hepsi,zamanlarının ve
memleketlerinin en asîl,en şerefli,en güzel ve en temiz
kimseleriydi.Hepsi de aziz ve muhteremdiler.İbrâhim aleyhisselâmın
babası Târûh da böylece mümin,yani inanmıştı.Kötü ahlâktan,âdî ve
çirkin sıfatlardan uzaktı.
Nûh aleyhisselâmdan çok sonra
Bâbil'de hüküm süren,yıldızlara ve putlara tapan Keldâni kavminin o
devirdeki kralı olan Nemrûd,insanları kendine ve putlara
taptırıyordu.Bir gece gördüğü rüyâyı,mineccimler;"Doğacak bir erkek
çocuğun yeni bir din getireceği ve onun saltanatını yıkacağı." şeklinde
tâbir edince,Nemrûd yeni doğan erkek çocukların öldürülmelerini ve
hâmile kadınların hapsedilmelerini emretti.O sırada hazret-i İbrâhim'e
hâmile olan annesi,amcası Âzer'le evliydi.Görünüşte hâmileliği belli
olmadığı için fark edemediler,kocasına da;"Çocuk doğunca oğlan
olursa,kendi elinle Nemrûd'a teslim eder mükâfât alırsın"dedi.Annesi
zamanı gelince de şehir dışında bir mağarada doğum yaptı ve Âzer'e
çocuğun doğup öldüğünü söyledi.Oğlunu mağarada gizledi ve orada
büyüttü.Yanına gittiğinde onu parmağını emerken bulur ve doymuş
görürdü.Parmaklarından süt ve bal gelirdi.Allahü teâlâ Cebrâil
aleyhisselâmı göndererek bu gıdâları Cennet'ten parmaklarına akıtırdı.
İbrâhim
aleyhisselâm büyüyüp,mağaradan çıkınca,güneşe,aya,yıldızlara ve kâinâta
bakarak bunları yaratanın eşi ve benzeri olmayan bir yaratıcının
olduğunu anladı.Keldâni kavmine gelerek,taptıkları putların ve
yıldızların ilâh olmadığını,anlayabilecekleri açık delillerle
anlattı.Bâbil halkı çocuk yaşta olan ve putlarına karşı çıkan hazret-i
İbrâhim'i üvey babası Âzer'e şikâyet ettiler.Âzer,İbrâhim aleyhisselâmı
azarlayarak bu işten vazgeçmesini istediyse de İbrâhim aleyhisselâm
onun sözlerine hiç aldırmayıp;"Benden delil isteyin göstereyim.Bana
hidâyet veren,doğru yolu gösteren Allahü teâlâ beni sizden ayırdı.Sizin
içinde bulunduğunuz sapıklığa düşürmedi.Sizi ve putlarınızı
sevmiyorum." dedi.Putlara tapmanın mânâsız olduğunu Âzer'e de
söyledi.Âzer hiddetlenip İbrâhim aleyhisselâmın yanından uzaklaşmasını
istedi.
Genç yaştayken Keldânî kavmine peygamber olarak
gönderilen ve kendisine on sayfa (forma) kitap verilen İbrâhim
aleyhisselâm,Allahü teâlânın emriyle büyük-küçük herkesi Allahü teâlâya
îmân etmeye çağırdı.İnsanlara topluca ve açık bir tebliğde
bulunmayı,putların mânâsız ve âcizliğini,onlara tapmanın sapıklık
olduğunu gâyet açık bir şekilde göstermek istedi.O zaman Keldânî
kavmi,bir gün bayram yapmak üzere bir yere toplandı.Onlar gittiği zaman
İbrâhim aleyhisselâmın üvey babası ve puthânenin bekçisi olan Âzer onu
da bayram yerine gitmeye zorladı.İbrâhim aleyhisselâm hasta olduğunu
söyleyerek gitmedi.İnsanlar bayram yerinde toplandıkları zaman,yetmiş
kadar putun bulunduğu puthâneye girdi.Getirdiği bir balta ile bütün
putları kırıp.parça parça etti.Sadece en iri putu kırmadı ve baltayı
bunun boynuna asarak,oradan uzaklaştı. Keldânî kavmi bayramdan
dönünce,puthâneye girip,putların kırılıp parça parça edildiğini
görüp,şaşırdılar.Bunu kim yaptı,diye bağırmaya başladılar.Bu
işi,İbrâhim yapmıştır,diyerek onu yakalayıp halkın önünde
sorguladılar." Ey İbrâhim! Putlarımızı sen mi kırdın?" deyince,İbrâhim
aleyhisselâm,bu işi olsa olsa;" Ben varken bu küçük putlara niçin
tapıyorlar!" diyen şu iri put yapmıştır,demiştir. "Siz ona sorunuz."
deyince,putperestler;" Putlar konuşmaz ki,sen bize ona sor diyorsun!"
dediler.Bunun üzerine İbrâhim aleyhisselâm;"O hâlde daha kendilerini
kırılmaktan kurtaramayan,size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilâh
diyerek niçin tapıyorsunuz?Hâlâ akıllanmayacak mısınız?Size ve bu
taptığınız putlara yazıklar olsun!" dedi.Putlarını İbrâhim
aleyhisselâmın kırdığını anlayan Keldânî kavmi,onu hapsettiler.Durumu
da ılâhlık iddiâsında bulunan kralları Nemrûd'a bildirdiler.
Nemrûd,
İbrâhim aleyhisselâmı yanına getirmelerini emretti. İbrâhim
aleyhisselâm Nemrûd'u Allahü teâlâya îmân etmeye dâvet etti.Nemrûd,bunu
reddettiği gibi, İbrâhim aleyhisselâmın kendisine secde etmesini
istedi.Secde etmeyince,hapsettirdi ve ateşte yakılmasını
emretti.Günlerce yığılan odunlar ateşlendi.Şiddetinden yanına
yaklaşamadıkları ateşe hazret-i İbrâhim'i mancınıkla attılar.Ateşe
atılırken;"Hasbiyallah ve ni-mel vekil",yani "Bana Allah'ım yetişir.O
ne iyi vekildir,yardımcıdır." dedi.ateşe düşerken Cebrâil aleyhisselâm
gelip;"Bir dileğin var mı?diye sorunca;"Var,fakat sana değil,Rabbim
beni görüyor,biliyor." dedi.Onun bu hâli Kur'ân-ı kerîm'de övülüyor
ve;"Sözünün eri olan İbrâhim." buyruluyor.Allahü teâlâ,Kur'ân-ı
kerîm'de meâlen ateşe; "Ey ateş! İbrâhim'e karşı serin ve selâmette
ol!" (Enbiyâ sûresi:69) diye emretti.Ateşin içi yemyeşil bir bahçe
kesildi. Cebrâil aleyhisselâm da kendisine arkadaş oldu.Cennet'ten
gömlek ve yaygı getirdi ve onu Cennet nîmetleri ile doyurdu.Ateşte yedi
gün kaldığı rivâyet edilir.Ateş sönünce mûcizeyi gözleriyle görenlerden
kardeşi Haran,amcasının kızı ve sonra hanımı olan hazret-i Sâre ve bâzı
kimseler îmân ettiler. İbrâhim aleyhisselâm ateşten kurtulduktan sonra
Keldâni kavmini bir müddet daha îmâna dâvet etti.Fakat zâlim Nemrûd ve
putperest ahâli küfürlerinden vazgeçmediler.Allahü teâlâ,Nemrûd ve
kavmine sivrisinekleri musallat etti.Sinekler onların kanlarını emdiler
ve kuru kemik hâline getirdiler.Sineklerden birisi de Nemrûd'un
burnundan girip beynine yerleşti.Uzun zaman azap ve ıztırap verdi.Hattâ
başını tokmakla döğdüre döğdüre öldü. Allahü teâlâ, tanrılık iddiâ eden
Nemrûd'u en âciz mahlûklarından birisi olan sivrisinekle cezalandırdı.
İbrâhim
aleyhisselâm Allahü teâlânın emriyle Bâbil'den Harrân'a (Urfa'nın
güneyinde bir yer) hicret etti.Bu yolculukta kardeşinin oğlu Lût
aleyhisselâm,hanımı Sâre Hâtun ve diğer inananlar da
bulundular.Harrân'da bir müddet kaldıktan sonra,Şam'a,oradan da Mısır'a
gitmek üzere yola çıktı.Bu yolculuk esnâsında kardeşinin oğlu Lût
aleyhisselâmın Sedûm bölgesi ahâlisinde peygamber olarak
vazîfelendirildiği bildirildi.Lût aleyhisselâmın Sedûm'a hareketinden
sonra,Mısır'a giden İbrâhim aleyhisselâm rivâyete göre bu sırada
otuzsekiz yaşındaydı.
Mısır'a gittiği sırada Sinan bin Ulvan
adlı zâlim bir Firavun vardı.İbrâhim aleyhisselâm ve hanımı hazret-i
Sâre'nin Mısır'a geldiğini haber alan Firavun,zorbalık yaparak Sâre'yi
almak istedi.Bu zâlim hükümdâr hazret-i Sâre'yi sarayına çağırttı.Ona
musallat olmak isteyince nefesi kesilip elleri ve ayakları tutmaz hâle
geldi.Bu hâline pişman olup,musallat olmaktan vaz geçti.Hazret-i
Sâre'den,onun düştüğü fecî hâlden kurtulması için duâ etmesini
istedi.Hazret-i Sâre,hükümdârı bu kadın öldürdü,diye suçlanmasından
korktuğu için,duâ etti.Tekrar eski hâline dönen Firavun,Hacer adında
bir câriyeyi hazret-i Sâre'ye hediye etti.Bu hâdiseden sonra İbrâhim
aleyhisselâm hanımı Sâre ve hediye edilen Hacer Hâtunla birlikte
Mısır'dan ayrılıp,Filistin'e gitti.Filistin topraklarında ıssız ve
kupkuru bir yer olan Sebû'ya yerleşti.Bir müddet burada kaldı.Zamanla
çok mala kavuştu.Yarım milyonu sığır olmak üzere,davarları vâdileri ve
ovaları doldurdu.Çok zengin oldu.Sebû denilen yere sonradan gelip
yerleşen insanların İbrâhim aleyhisselâmı incitmeleri üzerine oradan
ayrılıp,Şam tarafında Kıst adlı yere göçtü.Çok cömert olan İbrâhim
aleyhisselâm insanlara çok ikrâmlarda bulunurdu.
İbrâhim
aleyhisselâm,çocuğu olmadığı için hanımı hazret-i Sâre'nin isteği ve
izniyle hazret-i Hacer'le evlendi.Bu evlilikten İsmâil aleyhisselâm
doğdu.Muhammed aleyhisselâmın nûru hazret-i Hacer vâsıtasıyle İsmâil
aleyhisselâma intikâl ettiği için,hazret-i Sâre'nin kalbinde hazret-i
Hacer'e karşı gayret hâsıl oldu. İbrâhim aleyhisselâm,hazret-i Sâre'yi
üzmemek için Allahü teâlânın emriyle hazret-i Hacer ve oğlu İsmâil'i
(aleyhisselâm) yanına alarak,o zamanlar ıssız ve susuz bir yer olan
Mekke'ye götürdü.Onları oraya bırakıp,Şam diyârına geri döndü.Hacer
annemiz ve oğlu İsmâil aleyhisselâm oradayken,mübârek Zemzem suyu
yerden fışkırarak çıktı.
İbrâhim aleyhisselâm,daha önce bir
oğlum olursa,Allah yoluna kurban edeceğim,diye adakta
bulunmuştu.İbrâhim aleyhisselâm,hazret-i Hacer ve oğlu İsmâil
aleyhisselâmı ziyâret için Mekke'ye geldiği sırada,üç gün üst üste
gördüğü bir rüyâ üzerine İsmâil aleyhisselâmı kurban etmek istedi.Tam
kurban etmek üzereyken,Allahü teâlâ İbrâhim aleyhisselâma rüyâsında
sadâkat (bağlılık) gösterdiğini bildirerek kurbanlık bir koç ihsân
etti.Böylece İsmâil aleyhisselâm,kurban edilmekten kurtuldu.Allahü
teâlâ, İbrâhim aleyhisselâma ihtiyar yaşında hazret-i Sâre'den İshâk
isimli oğlunu ihsân etti. İbrâhim aleyhisselâm bir kaç defa hazret-i
Hacer'i ve oğlu İsmâil aleyhisselâmı ziyâret etti.Bir defâsında oğlu
İsmâil ile birlikte Beytullah'ı (Kâbe-i muazzamayı) inşâ etti.Cennet
yâkutlarından Hacer-ül-Esved adlı siyah taşı Cebrâil aleyhisselâmın
bildirmesiyle alarak,Kâbe-i muazzamanın duvarına yerleştirdi.Kâbe
duvarını örerken,şimdi Makâm-ı İbrâhim denilen taşın üzerine
bastı.Kâbe'yi yapıp bitirince,Allahü teâlânın Cebrâil aleyhisselâm
aracılığıyla bildirdiği gibi, İsmâil aleyhisselâm ve Mekke'de yerleşmiş
olan Cürhümlülerle birlikte hac ibâdetini yaptı.
İsmâil
aleyhisselâmla haccın rükünlerini yerine getirdikten sonra,oğluna
Kâbe'ye bakmasına ve onu koruması için tenbihte bulundu.Şam'a gitmek
istedi.Gitmeden önce Arafat'a çıkıp,İsmâil aleyhisselâmın evlâdına duâ
etti ve Şam'a döndü.Ertesi sene hac mevsiminde hanımı hazret-i Sâre ve
oğlu İshâk aleyhisselâmı da alarak Mekke'ye geldi.Hac ibâdetini
yaptıktan sonra,birlikte Şam'a döndüler.
İbrâhim
aleyhisselâm,vefât etmeden önce oğlu hazret-i İsmâil'e şu vasiyette
bulundu:"Ey oğlum!Alnında parlayan bu nûr,son peygamber Muhammed
aleyhisselâmın nûrudur.Bütün baba ve dedelerimizin vasiyeti,bu nûru iyi
muhâfaza edip,ehline teslim etmektir.Bu mübârek nûru iyi muhâfaza
et.Nikâhlı,afîf ve temiz kadınlara teslim eyle.Evlâdına da böyle
vasiyette bulun."dedi.Yüz yetmiş beş yaşında hazret-i Hacer ve hazret-i
Sâre'den sonra Kudüs'te vefât etti.Kudüs civârında Habrun kasabasında
bir mağaraya defnedildi.Bu kasaba,İbrâhim aleyhisselâmın Halîl (Allahü
teâlânın dostu) ismine izâfeten Halîlurrahmân ismiyle
meşhurdur.Hazret-i Lût,hazret-i İshâk ve hazret-i Yâkûb ile pekçok
peygamberin bu beldede bulunduğu rivâyet edilir.Müslüman hükümdârlar
oradaki mescitleri ve türbeleri kendi devirlerinde tâmir
ettirmişlerdir.Halîlurrahmân'daki mescit ve türbeleri ise son olarak
Osmanlı Sultânı İkinci Abdülhâmid Han tâmir ettirmiştir.
İbrâhim
aleyhisselâm ülülazm peygamberlerin ikincisi olup,Peygamber efendimiz
Muhammed aleyhisselâmdan sonra bütün peygamberlerden ve resûllerden
üstündür. İbrâhim aleyhisselâmdan sonra gelen bütün peygamberler onun
neslindendir.
Allahü teâlâ hazret-i İbrâhim'i ilâhî sırlara
vâkıf kıldı ve onu,ateşe atıldığında nefsiyle,oğlu hazret-i İsmâil'i
Allah için kurban etmesini bildirip evlâdı ile malı ile imtihân
etti.Malı ile imtihân edilmesi şöyle olmuştur:O kadar zengindi
ki,sadece sığırları yarım milyon olup,davarları,ovaları ve vâdileri
dolduruyordu.Cebrâil aleyhisselâm insan sûretinde gelip;"Ya İbrâhim,bu
sürüler kimindir?" deyince;"Allah'ındır fakat benim elimde
emânettir.Allahü teâlâyı tesbih et,ismini an,onu zikret,bu sürülerin
hepsi senin olsun." diyerek bütün malını bağışladı.Cebrâil aleyhisselâm
kendini tanıtınca,hazret-i İbrâhim;"Ben Allah için bağışladığımı geri
alamam." diyerek bütün malını satıp,Allah yolunda sarf etti.
Hazret-i
İbrâhim kendisine nâzil olan (indirilen) emir ve yasakları tamâmen
halka bildirdi.Allah'tan başka şeylere tapmanın bâtıl (geçersiz)
olduğunu çok açık bir şekilde anlattı.Şirke (Allah'a ortak koşma) yol
açacak kapıların hepsini kapattı.
Çocukluğundan ölümüne kadar hak
din üzere olduğundan ve insanlara dîni bildirdiğinden dolayı,onun
milletine işâret için Kur'ân-ı kerîmde "Hanîfen" (hak din üzere
bulunanlar) diye zikredilmiştir.Hazret-i İbrâhim'in husûsiyetleri
Kur'ân-ı kerîmde Nahl sûresi 120,121,122. âyetlerde
bildirilmektedir.Misâfirperverliği ve cömertliği dillerde
dolaşırdı.Misâfir olmayınca yemek yemez,bir misâfir bulmak için
uzaklara giderdi.Bu vasfından dolayı ona Ebû'd-Düyûf (misâfirler
babası) adı verilmişti.Kıblesi Kâbe idi.Namaza durduğu zaman kalbinin
coşması,hışırtısı çok uzaklardan duyulurdu.