Semud kavmine gönderilmiştir.
SÂLİH ALEYHİSSELÂM
Semûd
kavmine gönderilen peygamber. Hazret-i Âdem'in on dokuzuncu batından
torunudur. Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Ad kavmi,
isyânları sebebiyle büyük bir azaba düşüp, helâk olmuştu. İmân
ettikleri için bu azabtan kurtulan insanlar ise kendilerine yeni
yurtlar kurmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar. Bu dağılan
insanlardan bir kısmı Semûd denilen kimsenin evlatlarıdır. Semûd kavmi,
Şam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen bölgede yerleşmişti. Bu sebeble
''Eshâb-ül-Hicr'' de denilen bu kavim, gün geçtikçe çoğalıp büyüdü.
Dokuz kabileden meydana geldi. Çok çalışıp, bağlar, bahçeler
yetiştirdi. Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere
saraylar, ovalara köşkler kurdular. Sanatta ve servette iyice
ilerlediler. Ancak, zevk ve safâya düşüp daha önce kendilerine Hûd
aleyhisselâm tarafından bildirilen, hak dinden yavaş yavaş uzaklaşmaya
başladılar. Kabile reislerinin de zulme ve haksızlığa başlamaları
üzerine, gittikçe çözülen, Semûd kavmi, nihâyet ağaçtan ve taştan
putlar yapıp tapmaya başladılar. Saptıkları kötü yolda sürüklenerek,
tevhid esâsından, Allahü teâlâya imân etmekten tamâmen uzaklaştılar.
Câhil ve azgın bir kavim oldular. Sâlih aleyhisselâm, bu kavim arasında
herkesle iyi geçinen, fakirlere yardım eden, zayıfları koruyan ve üstün
ahlâkıyla sevilen bir zâttı. Kırk yaşlarına geldiği sırada, Allahü
teâlâ onu Semûd kavmine, doğru yolu göstermek üzere peygamber olarak
gönderdi. Sâlih aleyhisselâm kavmini imâna dâvet edip, putlara
tapmaktan, zulümden ve diğer bütün kötülüklerden uzak durmalarını
ısrarla söyledi. Kavmine; ''Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir
peygamberim. Artık Allah'tan korkun, bana itâat edin.'' diyerek
dâvetini açıkladı.Sâlih aleyhisselâmın bu dâveti karşısında pek az
kimse imân etti. Kavmin çoğunluğu imân etmemekte direndi. Servetlerine
güvenen, zevk ve safâ içinde kendinden geçip, zulme başvuran
inkârcılar, Sâlih aleyhisselâma; ''Sen de bizim gibi bir insandan başka
bir şey değilsin!'' diyorlar, onu, ''büyülenmiş, yalancı''
sayıyorlardı. Sâlih aleyhisselâm ise kavmini imâna davet etmeye devam
ediyor ve şöyle diyordu:
Ey Semûd kavmi! Sizin içinde
bulunduğunuz bu güzel bağ ve bahçelerde, bu yemyeşil ekinler, altın
başaklarla, güzel hurmalarla ve çağlayan sularla berâber ebdi olarak
burada kalacağınızı mı zannediyorsunuz? Bu evleri kim yaptı. Şimdi kim
oturuyor, hiç düşünüyor musunuz? Bu bağların ve bahçelerin ilk
sâhibleri kimlerdi, şimdi kim oturuyor? Belki onlar da sizin
kendilerini burada ebedi kalacak zannediyorlardı. Fakat hepsi ölüp
gittiler. Siz de gelip geçenler gibi öleceksiniz. Bunlar size
kalmayacak. Âhirette, yaptıklarınızdan birer birer hesâba
çekileceksiniz. Henüz fırsat eldeyken bana tâbi olun. Şunu iyi bilin
ki, bugün sizi aldatıp, Allah'a isyân ettirenler, ilâhi azâbtan
kendilerini de sizi de kurtaramayacaklardır. Çünkü onlar da sizin gibi
âciz insanlardır.'' Allahü teâlâ, Semûd kavmine isyân ve taşkınlıktan
vaz geçmeleri için, kadınlarını kısır bıraktı. Ağaçlar kuruyup meyve
vermedi. Semûdluların bir kuyu hâricindeki bütün suları kurudu. Sâlih
aleyhisselâma kin ve öfkeyle gelen Semûdlular: ''Ey Sâlih! Aramıza
fesâd karıştırdın. Mallarımıza, çoluk-çocuğumuza, bize zarar verdin.
Buradan çekil git. Yoksa seni öldürürüz.'' dediler. Sâlih aleyhisselâm
bir müddet onlardan ayrılıp tenhâ yerlere gitti. Bir müddet sonra
tekrar dönüp Semûdluları imâna dâvet etti. Semûd kavmi, Sâlih
aleyhisselâmdan mûcize göstermesini istedi. Ancak mûcizeleri gördükleri
hâlde yine imân etmediler. Yine bir gün Sâlih aleyhisselâma gelip:
''Eğer doğru söylüyorsan, şu dağdaki sarp kayalardan kızıl tüylü ve
doğurmak üzere olan bir dişi deve çıksın. O zaman sana imân ederiz.''
dediler. Bunu istemekten maksatları akıllara durgunluk verecek,
insanları şaşırtacak bir iş isteyip, yapmamasını ve mahcup olmasını
düşündüler. Sâlih aleyhisselâm; ''Allahü teâlâ her şeye kâdirdir, böyle
bir mûcize görürseniz, dağdan akan pınar suyunun bir gün deveye, bir
gün size âit olmasına râzı mısınız?'' dedi. Semûd kavmi böyle bir şey
olamayacağını düşünerek: ''Bu şartı da kabul ediyoruz.'' dediler.
Sâlih
aleyhisselâmın bu şarttan maksâdı; dağdan gelen pınar suyunun az olması
ve zagın insanların sâhiplenmesi sebebiyle zor durumda kalan kimselere
yardımcı olup, devenin hissesi olan suyu fakir ve zayıflara vermekti.
Sâlih aleyhisselâm onlara; ''Benimle sözleştiğinizi unutmayın, şâyet
deve çıkınca ona bir zarar verirseniz ve verdiğiniz sözlerde
durmazsanız acı bir azâba uğrarsınız.'' dedi. Semûd kavmi; ''Sen deveyi
çıkar, her istediğini kabul edeceğiz. Aksine bir iş yaparsak azâbı da
kabul ediyoruz.'' dediler. Nihâyet devenin çıkmasını istedikleri dağın
kayalıkları önünde toplanıp, beklemeye başladılar. Sâlih aleyhisselâm
böyle bir mûcize vermesi için Allahü teâlâya duâ etti ve duâsı kabul
oldu. Kaya yarılıp, arasından istedikleri gibi bir deve çıktı. Deve,
iki yana dizilip hayret ve şaşkınlıktan donakalan Semûd kavmi arasından
salına salına yürümeye başladı. Sonra da bir yavru doğurdu. Bu mûcizeyi
görenlerden bir kısmı imân etti. Diğer bir kısmı ise menfaatlerinin ve
zulümlerinin ortadan kalkacağını görerek bir türlü imân etmediler.
Sâlih aleyhisselâm onlara sözlerinde durmalarını, aksi takdirde ağır
bir azâba düşeceklerini söyledi. Fakat inad ve inkârdan vazgeçmediler.
Suyun taksimi işi de kendilerine ağır gelip kendilerine göre çâreler
aramaya başladılar. Mûcize olarak kayadan çıkan deve, yavrusuyla
birlikte her tarafı dolaşıyor, su içme nöbeti olduğu gün de suyun
başına gelip suyu tamâmen içiyordu. Su içmesi de ayrı bir mûcize olup
tonlarca su içiyor, su vücûdunda kayboluyordu. Suyu içip bitirince, su
çıkan yerde oturuyordu. İmân edenler, ondan bir kabiliye yetecek kadar
bol süt sağıyorlar, sütten içeyor ve yiyecekler yapıyorlardı. Böylece
inananların imânı kuvvetlenir, inkârcıların kinleri artardı. Bu mûcize
karşısında âciz kalan Semûd kavmi deveyi öldürmeyi plânlıyordu.
Nitekim, Sâlih aleyhisselâmın nasihat edip, imân etmeye çağırdığı bir
sırada, onlar, su içmekte olan deveyi göstererek; ''Güyâ şu deveyi
öldürsek biz helâk olacakmışız! Onu öldürelim de gör!'' dediler.
Nihâyet çeşitli plânlar kurarak deveyi öldürdüler. Sonra da Sâlih
aleyhisselâma; ''İşte deveyi öldürdük. Eğer sözledişin gibi bir
peygambersen sözlediğin azâbı getir.'' dediler. Sâlih aleyhisselâm bu
azgın kavme şefkat ve merhâmetle nasihat edip; ''Ey kavmim! Nedir bu
yaptığınız? Sizin için bir imtihan vesilesi olan deveyi de öldürdünüz.
İnkârda ve günâhkarlıkta ısrar ettiniz. Buna rağmen tövbe kapısı
açıktır. Neden azâbın gelmesini istiyorsunuz, tövbe ediniz!'' dedi. Bu
son dâvete de sert cevaplar veren Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmı,
âilesini ve imân edenleride öldürmeyi plânlamaya başladılar.
Sâlih
aleyhisselâm bu azgın kavme şöyle dedi: ''Yurdunuzda üç gün daha kalın,
birinci gün yüzünüz sararacak, ikici gün kızaracak, üçüncü gün
siyahlaşacak, dördüncü gün ise üzerinize azâb gelerek sizi helâk
edecektir!'' Sâlih aleyhisselâmın söylediği bu günler gelip çattı. Bu
sırada Semûd kavmi Sâlih aleyhisselâmı ve inananları öldürme
teşebbüsüne giriştiler. Onlar harekete geçmeden, Cebrâil aleyhisselâm
gelip, durumu Sâlih aleyhisselâma bildirdi. Sâlih aleyhisselâm da imân
edenlerle birlikte oradan uzaklaşıp gitti. Birinci günde bâzı hâller
zuhûr etti. Devenin bastığı yerlerde kanfışkırdığı, ağaçların
yapraklarının kızardığı, kuyu suyunun kan renginde ve insanların
yüzlerinin sapsarı olduğu görüldü.İkinci gün de Semûdluların yüzleri
kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu. Bu belirtileri gören Semûdlular
azâbın geleceğini kanâat getirip feryât ettiler. Yüzlerinin
siyahlaştığı üçüncü gün, evini sarıp hücum ettikleri Sâlih
aleyhisselâmın, şehirden çıkıp gittiğini anladılar. O gün, gece
yarısından sonra, sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ve dağlardan
fışkıran ateş ile Semûd kavminin yurdu altüst oldu. Sayhanın
(sarsıntının) şiddetinden hepsinin ödleri patladı. Hepsi helâk olup
gittiler. Bundan sonra da yurtları hiç mâmur edilmedi. Sanki hiç insan
yaşamamış bir yer hâlini aldı. Semûd kavmi helâk edildikten sonra Sâlih
aleyhisselâm, imân edenlerle birlikte gelip, yerle bir edilen şehre
ibretle bakarak; ''Ey kavmim! Sizden hiçbir ücret istemeden, sizi
sâdece Allahü teâlâ imân etmeye dâvet ettim ve bunu size nice
nasihatlar yaptım. Fakat siz dinlemediniz. Sonra bu azâba uğradınız!''
dedi.Sâlih aleyhisselâm, kavminin helâkinden sonra kendisine imân
edenlerle birlikte Mekke'ye veya Şam taraflarına gitti. Remle
kasabasına yerleşti. Hadramût tarafına gittiğine dâir rivâyetler de
vardır. Kur'ân-ı kerimin değişik âyet-i kerimelerinde Sâlih
aleyhisselâmdan ve kavminden bahsedilmekte olup, Semûd kavminin helâk
edilişi meâlen şöyle bildirilmektedir. Semûd kavmine gelince: Biz
onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü (câhillik ve sapıklığı)
hidâyete tercih ettiler. Bunun üzerine onları, kazandıkları
(işledikleri) günâh yüzünden şiddetli azap yıldırımı yakalayıverdi.
İmân edip de azâbımızdan korkanları ise kurtardık. (Fussilet sûresi:
17- 18)
MÛCİZELERİ:
1- Kayadan deve çıkartması. 2- Sâlih
aleyhisselâmın kavminin bulundukları yerde hamt denilen meyvesiz
ağaçlardan başka ağaç yoktu. ''Hak peygambersen, bu ağaçlar meyve
versin!'' diye kendisine mûcize teklifinde bulundular. Sâlih
aleyhisselâm duâ edince, bu ağaçların hepsi çeşit çeşit meyveler verdi.
3- Sâlih aleyhisselâmın duâsı bereketiyle büyük taştan su çıkmıştır. 4-
Sâlih aleyhisselâmın çadırına ateş tesir etmemiştir. Şöyle ki, kavmi
koyuncu idi. Senenin bâzı aylarını sahralarda, yaylalarda çadır kurarak
geçirirlerdi. İmân etmeyenlerden biri, gizlice Sâlih aleyhisselâmın
çadırını ateşe verince, çadır yanmağa başladı. Bunun üzerine kavminden
kâfir olanlar; ''Hak peygamber isen, çadırındaki yangını söndür!'' diye
alay etmeye, eğlenmeye başladılar. Hazret-i Sâlih, yangının sönmesi
için duâ edince, kendi çadırı kurtulup, ateş kâfirlerin çadırlarına
geçti ve hiçbir çadır kalmayıp, içindeki eşyâlarla berâber, yanıp kül
oldu.
SÂLİH ALEYHİSSELÂM
Semûd
kavmine gönderilen peygamber. Hazret-i Âdem'in on dokuzuncu batından
torunudur. Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Ad kavmi,
isyânları sebebiyle büyük bir azaba düşüp, helâk olmuştu. İmân
ettikleri için bu azabtan kurtulan insanlar ise kendilerine yeni
yurtlar kurmak üzere çeşitli bölgelere dağıldılar. Bu dağılan
insanlardan bir kısmı Semûd denilen kimsenin evlatlarıdır. Semûd kavmi,
Şam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen bölgede yerleşmişti. Bu sebeble
''Eshâb-ül-Hicr'' de denilen bu kavim, gün geçtikçe çoğalıp büyüdü.
Dokuz kabileden meydana geldi. Çok çalışıp, bağlar, bahçeler
yetiştirdi. Çöllerin kuru sıcağından kurtulup, dağları oyarak tepelere
saraylar, ovalara köşkler kurdular. Sanatta ve servette iyice
ilerlediler. Ancak, zevk ve safâya düşüp daha önce kendilerine Hûd
aleyhisselâm tarafından bildirilen, hak dinden yavaş yavaş uzaklaşmaya
başladılar. Kabile reislerinin de zulme ve haksızlığa başlamaları
üzerine, gittikçe çözülen, Semûd kavmi, nihâyet ağaçtan ve taştan
putlar yapıp tapmaya başladılar. Saptıkları kötü yolda sürüklenerek,
tevhid esâsından, Allahü teâlâya imân etmekten tamâmen uzaklaştılar.
Câhil ve azgın bir kavim oldular. Sâlih aleyhisselâm, bu kavim arasında
herkesle iyi geçinen, fakirlere yardım eden, zayıfları koruyan ve üstün
ahlâkıyla sevilen bir zâttı. Kırk yaşlarına geldiği sırada, Allahü
teâlâ onu Semûd kavmine, doğru yolu göstermek üzere peygamber olarak
gönderdi. Sâlih aleyhisselâm kavmini imâna dâvet edip, putlara
tapmaktan, zulümden ve diğer bütün kötülüklerden uzak durmalarını
ısrarla söyledi. Kavmine; ''Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir
peygamberim. Artık Allah'tan korkun, bana itâat edin.'' diyerek
dâvetini açıkladı.Sâlih aleyhisselâmın bu dâveti karşısında pek az
kimse imân etti. Kavmin çoğunluğu imân etmemekte direndi. Servetlerine
güvenen, zevk ve safâ içinde kendinden geçip, zulme başvuran
inkârcılar, Sâlih aleyhisselâma; ''Sen de bizim gibi bir insandan başka
bir şey değilsin!'' diyorlar, onu, ''büyülenmiş, yalancı''
sayıyorlardı. Sâlih aleyhisselâm ise kavmini imâna davet etmeye devam
ediyor ve şöyle diyordu:
Ey Semûd kavmi! Sizin içinde
bulunduğunuz bu güzel bağ ve bahçelerde, bu yemyeşil ekinler, altın
başaklarla, güzel hurmalarla ve çağlayan sularla berâber ebdi olarak
burada kalacağınızı mı zannediyorsunuz? Bu evleri kim yaptı. Şimdi kim
oturuyor, hiç düşünüyor musunuz? Bu bağların ve bahçelerin ilk
sâhibleri kimlerdi, şimdi kim oturuyor? Belki onlar da sizin
kendilerini burada ebedi kalacak zannediyorlardı. Fakat hepsi ölüp
gittiler. Siz de gelip geçenler gibi öleceksiniz. Bunlar size
kalmayacak. Âhirette, yaptıklarınızdan birer birer hesâba
çekileceksiniz. Henüz fırsat eldeyken bana tâbi olun. Şunu iyi bilin
ki, bugün sizi aldatıp, Allah'a isyân ettirenler, ilâhi azâbtan
kendilerini de sizi de kurtaramayacaklardır. Çünkü onlar da sizin gibi
âciz insanlardır.'' Allahü teâlâ, Semûd kavmine isyân ve taşkınlıktan
vaz geçmeleri için, kadınlarını kısır bıraktı. Ağaçlar kuruyup meyve
vermedi. Semûdluların bir kuyu hâricindeki bütün suları kurudu. Sâlih
aleyhisselâma kin ve öfkeyle gelen Semûdlular: ''Ey Sâlih! Aramıza
fesâd karıştırdın. Mallarımıza, çoluk-çocuğumuza, bize zarar verdin.
Buradan çekil git. Yoksa seni öldürürüz.'' dediler. Sâlih aleyhisselâm
bir müddet onlardan ayrılıp tenhâ yerlere gitti. Bir müddet sonra
tekrar dönüp Semûdluları imâna dâvet etti. Semûd kavmi, Sâlih
aleyhisselâmdan mûcize göstermesini istedi. Ancak mûcizeleri gördükleri
hâlde yine imân etmediler. Yine bir gün Sâlih aleyhisselâma gelip:
''Eğer doğru söylüyorsan, şu dağdaki sarp kayalardan kızıl tüylü ve
doğurmak üzere olan bir dişi deve çıksın. O zaman sana imân ederiz.''
dediler. Bunu istemekten maksatları akıllara durgunluk verecek,
insanları şaşırtacak bir iş isteyip, yapmamasını ve mahcup olmasını
düşündüler. Sâlih aleyhisselâm; ''Allahü teâlâ her şeye kâdirdir, böyle
bir mûcize görürseniz, dağdan akan pınar suyunun bir gün deveye, bir
gün size âit olmasına râzı mısınız?'' dedi. Semûd kavmi böyle bir şey
olamayacağını düşünerek: ''Bu şartı da kabul ediyoruz.'' dediler.
Sâlih
aleyhisselâmın bu şarttan maksâdı; dağdan gelen pınar suyunun az olması
ve zagın insanların sâhiplenmesi sebebiyle zor durumda kalan kimselere
yardımcı olup, devenin hissesi olan suyu fakir ve zayıflara vermekti.
Sâlih aleyhisselâm onlara; ''Benimle sözleştiğinizi unutmayın, şâyet
deve çıkınca ona bir zarar verirseniz ve verdiğiniz sözlerde
durmazsanız acı bir azâba uğrarsınız.'' dedi. Semûd kavmi; ''Sen deveyi
çıkar, her istediğini kabul edeceğiz. Aksine bir iş yaparsak azâbı da
kabul ediyoruz.'' dediler. Nihâyet devenin çıkmasını istedikleri dağın
kayalıkları önünde toplanıp, beklemeye başladılar. Sâlih aleyhisselâm
böyle bir mûcize vermesi için Allahü teâlâya duâ etti ve duâsı kabul
oldu. Kaya yarılıp, arasından istedikleri gibi bir deve çıktı. Deve,
iki yana dizilip hayret ve şaşkınlıktan donakalan Semûd kavmi arasından
salına salına yürümeye başladı. Sonra da bir yavru doğurdu. Bu mûcizeyi
görenlerden bir kısmı imân etti. Diğer bir kısmı ise menfaatlerinin ve
zulümlerinin ortadan kalkacağını görerek bir türlü imân etmediler.
Sâlih aleyhisselâm onlara sözlerinde durmalarını, aksi takdirde ağır
bir azâba düşeceklerini söyledi. Fakat inad ve inkârdan vazgeçmediler.
Suyun taksimi işi de kendilerine ağır gelip kendilerine göre çâreler
aramaya başladılar. Mûcize olarak kayadan çıkan deve, yavrusuyla
birlikte her tarafı dolaşıyor, su içme nöbeti olduğu gün de suyun
başına gelip suyu tamâmen içiyordu. Su içmesi de ayrı bir mûcize olup
tonlarca su içiyor, su vücûdunda kayboluyordu. Suyu içip bitirince, su
çıkan yerde oturuyordu. İmân edenler, ondan bir kabiliye yetecek kadar
bol süt sağıyorlar, sütten içeyor ve yiyecekler yapıyorlardı. Böylece
inananların imânı kuvvetlenir, inkârcıların kinleri artardı. Bu mûcize
karşısında âciz kalan Semûd kavmi deveyi öldürmeyi plânlıyordu.
Nitekim, Sâlih aleyhisselâmın nasihat edip, imân etmeye çağırdığı bir
sırada, onlar, su içmekte olan deveyi göstererek; ''Güyâ şu deveyi
öldürsek biz helâk olacakmışız! Onu öldürelim de gör!'' dediler.
Nihâyet çeşitli plânlar kurarak deveyi öldürdüler. Sonra da Sâlih
aleyhisselâma; ''İşte deveyi öldürdük. Eğer sözledişin gibi bir
peygambersen sözlediğin azâbı getir.'' dediler. Sâlih aleyhisselâm bu
azgın kavme şefkat ve merhâmetle nasihat edip; ''Ey kavmim! Nedir bu
yaptığınız? Sizin için bir imtihan vesilesi olan deveyi de öldürdünüz.
İnkârda ve günâhkarlıkta ısrar ettiniz. Buna rağmen tövbe kapısı
açıktır. Neden azâbın gelmesini istiyorsunuz, tövbe ediniz!'' dedi. Bu
son dâvete de sert cevaplar veren Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmı,
âilesini ve imân edenleride öldürmeyi plânlamaya başladılar.
Sâlih
aleyhisselâm bu azgın kavme şöyle dedi: ''Yurdunuzda üç gün daha kalın,
birinci gün yüzünüz sararacak, ikici gün kızaracak, üçüncü gün
siyahlaşacak, dördüncü gün ise üzerinize azâb gelerek sizi helâk
edecektir!'' Sâlih aleyhisselâmın söylediği bu günler gelip çattı. Bu
sırada Semûd kavmi Sâlih aleyhisselâmı ve inananları öldürme
teşebbüsüne giriştiler. Onlar harekete geçmeden, Cebrâil aleyhisselâm
gelip, durumu Sâlih aleyhisselâma bildirdi. Sâlih aleyhisselâm da imân
edenlerle birlikte oradan uzaklaşıp gitti. Birinci günde bâzı hâller
zuhûr etti. Devenin bastığı yerlerde kanfışkırdığı, ağaçların
yapraklarının kızardığı, kuyu suyunun kan renginde ve insanların
yüzlerinin sapsarı olduğu görüldü.İkinci gün de Semûdluların yüzleri
kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu. Bu belirtileri gören Semûdlular
azâbın geleceğini kanâat getirip feryât ettiler. Yüzlerinin
siyahlaştığı üçüncü gün, evini sarıp hücum ettikleri Sâlih
aleyhisselâmın, şehirden çıkıp gittiğini anladılar. O gün, gece
yarısından sonra, sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ve dağlardan
fışkıran ateş ile Semûd kavminin yurdu altüst oldu. Sayhanın
(sarsıntının) şiddetinden hepsinin ödleri patladı. Hepsi helâk olup
gittiler. Bundan sonra da yurtları hiç mâmur edilmedi. Sanki hiç insan
yaşamamış bir yer hâlini aldı. Semûd kavmi helâk edildikten sonra Sâlih
aleyhisselâm, imân edenlerle birlikte gelip, yerle bir edilen şehre
ibretle bakarak; ''Ey kavmim! Sizden hiçbir ücret istemeden, sizi
sâdece Allahü teâlâ imân etmeye dâvet ettim ve bunu size nice
nasihatlar yaptım. Fakat siz dinlemediniz. Sonra bu azâba uğradınız!''
dedi.Sâlih aleyhisselâm, kavminin helâkinden sonra kendisine imân
edenlerle birlikte Mekke'ye veya Şam taraflarına gitti. Remle
kasabasına yerleşti. Hadramût tarafına gittiğine dâir rivâyetler de
vardır. Kur'ân-ı kerimin değişik âyet-i kerimelerinde Sâlih
aleyhisselâmdan ve kavminden bahsedilmekte olup, Semûd kavminin helâk
edilişi meâlen şöyle bildirilmektedir. Semûd kavmine gelince: Biz
onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü (câhillik ve sapıklığı)
hidâyete tercih ettiler. Bunun üzerine onları, kazandıkları
(işledikleri) günâh yüzünden şiddetli azap yıldırımı yakalayıverdi.
İmân edip de azâbımızdan korkanları ise kurtardık. (Fussilet sûresi:
17- 18)
MÛCİZELERİ:
1- Kayadan deve çıkartması. 2- Sâlih
aleyhisselâmın kavminin bulundukları yerde hamt denilen meyvesiz
ağaçlardan başka ağaç yoktu. ''Hak peygambersen, bu ağaçlar meyve
versin!'' diye kendisine mûcize teklifinde bulundular. Sâlih
aleyhisselâm duâ edince, bu ağaçların hepsi çeşit çeşit meyveler verdi.
3- Sâlih aleyhisselâmın duâsı bereketiyle büyük taştan su çıkmıştır. 4-
Sâlih aleyhisselâmın çadırına ateş tesir etmemiştir. Şöyle ki, kavmi
koyuncu idi. Senenin bâzı aylarını sahralarda, yaylalarda çadır kurarak
geçirirlerdi. İmân etmeyenlerden biri, gizlice Sâlih aleyhisselâmın
çadırını ateşe verince, çadır yanmağa başladı. Bunun üzerine kavminden
kâfir olanlar; ''Hak peygamber isen, çadırındaki yangını söndür!'' diye
alay etmeye, eğlenmeye başladılar. Hazret-i Sâlih, yangının sönmesi
için duâ edince, kendi çadırı kurtulup, ateş kâfirlerin çadırlarına
geçti ve hiçbir çadır kalmayıp, içindeki eşyâlarla berâber, yanıp kül
oldu.