Download
MÂNÂSI
Biz
verdik sana (Yâ Muhammed) hakikatte Kevser. Sen de Rabbın için namaz
kıl ve kurban da kesiver. Doğrusu, asıl ebter sana buğz eden (hınç
besleyen, diş bileyen) in kendisidir.
Tefsir -
Kur'ân'da lâfız bakımından en kısa, mânâ cihetinden çok geniş sûre
budur. Mekke'de nazil olmuştur. Müslümanlar ilk devirlerinde hem azlık,
hem de fakir idiler. Peygamber Efendimizin erkek çocukları da o
sıralarda ölmüştü. Arap putperestleri bunları Müslümanlık için birer
kusur sayarak onlarla alay ederlerdi. "Eğer Muhammed hak Peygamber ve
getirdiği din de İlâhî bir din olsaydı herkes bu dîne giriverirdi. Ve
Muhammed'in arkasına adını andıracak bir erkek evlâdı kalırdı. Adını
sanını yaşatacak bir evlâdı bile yok!" diyerek halkı Müslümanlıktan
soğutmaya çalışıyorlardı. (Arkasına erkek evlâdı kalmamış olanlara
Araplar ebter derler ki, güdük kaldı, arkasından adını anacak kalmadı,
demektir) İşte bütün bunların birer dedikodudan ibaret olduğunu
bildirmek için Allâhu Teâlâ bu sûreyi inzal buyurdu ve bununla
Peygamber'e ve müslümanlara büyük bir müjde verdi.
Allâhu
Teâlâ buyuruyor ki: "Yâ Muhammed! Muhakkak ki biz sana Kevser verdik.
Sen bundan dolayı Allâh'a şükret, ibadet et..." Acaba Kevser ne
demektir? Bunun pek çok mânâları vardır. Birkaçını burada gösterelim:
Kevser, bitmek tükenmek bilmiyen saâdet ve hayır kaynağıdır.
Kevser,
geçtiği her yere, kupkuru bir çöl dahi olsa, taze bir hayat sağlayan,
oranın kısırlığını, yoksulluğunu feyiz ve berekete çeviren Cennet
ırmağıdır.
Kevser, bütün dünyaya feyiz ve bereket getirecek, dünyayı baştanbaşa yenileyecek bir ilim, hikmet, fazilet deryasıdır.
Kevser,
bütün beşeriyet için bir saâdet ve selâmet kaynağı olan Peygamberlik
rütbesidir. İşte Kevser'in böyle birçok mânâları vardır. Bütün bu
mânâları gözönünde tutarak bu sûrenin mânâsını şöyle izah edebiliriz:
"Habîbim!
Ben sana öyle bir rütbe, öyle bir din verdim ki: O, çölün ortasından
fışkıran ve rastgeldiği herşeye yeni, taze, ebedî bir hayat veren suyu
bol bir ırmak gibidir. Bu mânevi ve İlâhî kaynaktan fışkıran feyiz ve
bereket, hayır ve fazilet hiç kesilmeden akacak ve sınırlarını
genişleterek beşeriyetin vicdanını çöl kısırlığından kurtaracak, onu
yepyeni bir hayata kavuşturacak ve kıyamete kadar hiçbir engel onun
akışını durduramayacaktır. Böylece senin adın, sanın da her zaman ve
her yerde söylenecek, kalplerde yaşıyacak, dînin dünyaya yayılacaktır.
Dünyada olduğu gibi âhirette de Kevser nîmeti, Kevser ırmağı sana
verilecektir. O'nun sahibi sen olacaksın ve ondan kana kana içenler
mes'ut ve bahtiyar olacaklardır."
"Şunu kesin olarak
bil ki: Güdük kalacak, sonu gelmeyecek, adı sanı unutulacak olan sen ve
senin dînin değil, asıl sana ve senin dînine düşman olanların
kendileridir. Onların soyu sopu kalmayacaktır. Öyle ise bu büyük nîmeti
sana veren Rabb'ın için, evet yalnız O'nun için namaz kıl, ihlâs ve tam
bir bağlılık ile ibadet et, kurban da kes; kulluğunu göster."
İşte
bu İlâhî hitap, daha ortada birşey yok iken Müslümanlığın dünyaya nasıl
yayılacağını, Onun nasıl bir saâdet ve fazilet kaynağı olduğunu, bu
dîne düşman olanların her zaman ve her yerde ebter ve güdük
kalacaklarını, dünyada nam ve nişanları kalmıyacağını haber veriyor ve
Peygamber'in de kıyâmete kadar adının anılacağını, dünyada olduğu gibi
âhirette de Kevser nîmetinin kendisine verildiğini müjdeliyordu. Nasıl
ki öyle olmuştur ve öyle olacaktır.
Bu tükenmek
bilmiyen nîmete karşı Cenâb-ı Hakk'ın namaz ve kurban îbadetleri ile
emir buyurması, bu ibâdetlerin Allah yanındaki yüksek mevkilerini ve
önemini gösterir.