Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    YÛSUF ALEYHİSSELÂM (2)

    FIRTINA
    FIRTINA
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3752
    Doğum tarihi : 09/08/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 24
    Yaş : 55
    Ülke : Almanya

    YÛSUF ALEYHİSSELÂM (2) Empty YÛSUF ALEYHİSSELÂM (2)

    Mesaj tarafından FIRTINA C.tesi Ara. 19, 2009 1:43 am

    Yûsuf
    aleyhisselâm hükümdarın rüyâsını yorumlayıp; ''Yedi sene bolluk, sonra
    yedi sene kıtlık olacak. bollukta saklayın, kıtlıkta bunları
    yersiniz.'' buyurdu. Hükümdar, tâbiri duyunca Yûsuf aleyhisselâmı
    istedi. Yûsuf aleyhisselâm Mısır hükümdârının elçisine; ''Efendine dön
    de ellerini kesen o kadınların zoru (hâli) neydi? kendisine sor. Benim
    Rabbim onların hilelerinin ne olduğunu (ne söylediklerini, ne
    yaptıklarını) elbette bilir.'' dedi. Elçi, hükümdarın yanına dönüp
    Yûsuf aleyhisselâmın isteğini arz etti. Meseleyi araştıran hükümdar, o
    kadınları yanına getirtip; ''Yûsuf''un nefsinden murâd almak
    istediğiniz vakit ne halde idiniz? Onu Züleyhâ'nın emrine itâat etmeye
    teşvik ederken size karşı bir meylini hissettiniz mi? kendisinde bir
    kötülük, şüphe götürür bir hareket gördiniz mü?'' dedi. Kadınlar
    ''Hâşâ! Biz onun hiçbir kötü hâline, hiçbir günahına muttali olmadık.''
    dediler. O mecliste bulunan Azizin hanımı Züleyhâ da ; ''Şimdi hak
    (doğru) ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murâd almak istemiştim. O ise
    şüphesiz doğru söyleyenlerdendir.'' dedi. Böylece Yûsuf aleyhisselâmın
    suçsuzluğu ve senelerdir zindanda suçsuz olarak kalmış olduğu ortaya
    çıktı. Mısır hükümdârı Yûsuf aleyhisselâma tekrar elçi gönderip; Onu
    bana getirin, kendisini has müsteşâr edinip işlerimi ona bırakayım.''
    dedi. Hükümdârın dâvetini kabul eden Yûsuf aleyhisselâm zindandan
    çıktı. Zindanın kapısına da; ''Burası belâ, musibet ve hüzün evi,
    dirilerin kabri, düşmanların sevinç, dostların recrübe yeridir.'' diye
    yazdı. Yûsuf aleyhisselâm hükümdârın sarayına varınca, hükümdâr ona çok
    iltifatta bulundu. Hükümdâr görmüş olduğu rüyâ ile ilgili ne gibi
    tedbirler alınması gerektiğini sordu. Yûsuf aleyhisselâm; ''Bolluk
    senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile berâber, başaklarıyla
    ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan kalır, hem de
    saplar hayvanlarınız için yem olur. Halka da, ekinlerinden ihtiyaçları
    kadarını yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını
    emretmelisin. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki
    insanların ihtiyaçlarını karşılayacaktır.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın
    tavsiyeleri çok hoşuna giden hükümdâr; ''Bu işleri yapmakta bana kim
    yardım eder?'' dedi. Yûsuf aleyhisselâm ona; ''Arzın (Mısır'ın)
    hazinelerinin idâre işini bana bırak. Ben onu korumaya muktedirim.
    Tasarruf yollarını bilirim, bu işi ben yaparım.'' buyurdu. Yûsuf
    aleyhisselâmın teklifinden bir sene sonra Mısır Azizi (Mâliye Nâzırı)
    öldü. Hükümdar hazret-i Yûsuf'u onun yerine Mâliye Nâzırı yaptı.
    Mücevherlerle süslü taht ve tâclarla birlikte hazinelerin anahtarlarını
    ona teslim etti. Hükümdar bütün yetkilerini de ona verdi. Memleketin
    her tarafında Yûsuf aleyhisselâmın emri geçer oldu. Yûsuf aleyhisselâm,
    Azizin ölümünden sonra sarayı terk edip perişân hâle gelen ve Allahü
    teâlâya imân etmiş olan Züleyhâ'yı Allahü teâlânın emriyle kendine
    nikâhlayıp onunla evlendi. Yûsuf aleyhisselâm Züleyhâ'ya: ''Bu senin
    istemiş olduğundan hayırlı değil mi?'' dedi. Züleyhâ da ona: ''Ey
    Sıddik! Beni kınama. Bildiğin gibi ben, mal, mülk, güzellik gibi dünyâ
    nimetlerine sâhip bir kadındım. Ancak kocam kadınlara yaklaşmaktan
    mahrumdu. Sen de benim gördüğüm en güzel kimseydin.'' diye cevap verdi.
    Yûsuf aleyhisselâmın Züleyhâ'dan iki oğlu ile Rahmet adında bir kızı
    oldu. Yûsuf aleyhisselâm yetkileri eline alınca kıtlık senelerinin
    geleceğini düşünerek gerekli tedbirleri aldı. Gerekli gıdâ stoklarını
    yaptırdı. Bu stoklar için büyük depolar yaptırıp topladığı yiyecekleri
    buralarda depoladı. İnsanlara da çok iyilik ve ihsânlarda bulundu. Yedi
    sene olan bolluk seneleri geçip, peşinde bütün şiddetiyle kıtlık
    başgösterdi. Kıtlığın ilk senesinde insanlar hazırladıkları yiyecekleri
    bitirdiler. Yûsuf aleyhisselâmdan para ile yiyecek satın almaya
    başladılar.



    Yûsuf aleyhisselâm kim olursa olsun,
    kimseyi kayırmadan yiyecek almaya gelene bir deve yükünden fazla
    yiyecek vermezdi. Bu hususta adâletten asla ayrılmazdı. Mısır hükümdarı
    ve pek çok kimse onun adâleti ve güzel huyları sebebiyle Allahü teâlâya
    inanmışlardı. Mısır'dan ve çevre ülkelerden olan insanlar akın akın
    gelip Yûsuf aleyhisselâmdan yiyecek alıyorlardı. Babası Yâkub
    aleyhisselâmın ve kardeşlerinin yaşadığı Ken'an diyârında da kıtlık baş
    gösterdiğinden Yâkup aleyhisselâm, Yûsuf aleyhisselâmın anne-baba bir
    kardeşi olan Bünyamin hâricindeki on oğlunu Mısır'a erzak almak üzere
    gönderdi. Yâkub aleyhisselâmın oğulları Mısır'a varınca hazret-i Yûsuf
    onları tanıdı. Onlar ise, hazret-i Yûsuf'u tanıyamadılar. Fakat,
    hazret-i Yûsuf onların kim olduklarını,nereden geldiklerini sordu.
    Onlar dediler ki: ''Biz Ken'an vilâyetindeniz. İhtiyar bir babanın on
    evlâdıyız. Babamiziı ismi Yâkub'dur. Beldemizde kıtlık var. Babamız
    bizi buraya erzak almaya gönderdi.'' dediler. Yûsuf aleyhisselâm;
    ''Şimdi babanız nerede ve kiminle berâberdir?'' deyince, onlar da;
    ''Ken'an ilinde bizim en küçük kardeşimizle berâber kaldı. Babamızın
    küçük kardeşimizle aynı anadan olan çok sevdiği bir oğlu daha vardı.
    Kırda telef oldu. Onun derdinden Bünyamin adındaki küçük oğlunu
    yanından hiç ayırmaz. Oğlu Yûsuf'a üzüntüsünden dolayı gözleri görmez
    oldu.'' dediler. Yûsuf aleyhisselâm her bir kardeşi için birer deve
    yükü erzak hazırlattı. Onlardan almış olduğu paralarını da gizlice
    tekrar yüklerinin içine bıraktırdı. Gelecek sefere diğer kardeşlerini
    de getirmelerini istedi. Getirmedikleri takdirde erzak vermeyeceğini
    bildirdi. Yâkup aleyhisselâmın oğulları Mısır'a varınca babalarına,
    Mısır Mâliye Nâzırı tarafından büyük ihsân ve iltifat gördüklerini
    anlattılar. Mısır Mâliye Nâzırının bir daha Mısır'a gittiklerinde
    kardeşleri Bünyamin'i de getirmelerini istediğini, aksi hâlde erzak
    vermeyeceğini söylediğini bildirdiler. Yâkup aleyhisselâm Bünyamin'i
    göndermek istemedi. Yüklerini açtıkları zaman da paralarının ihsân
    olarak yüklerinin içine konulduğunu gördüler. Bunun üzerine babalarına;
    ''Ey babamız! daha ne istiyoruz, işte sermâyemiz de bize iâde edilmiş.
    Biz onunla tekrar âilemize zahire getiririz. Kardeşimizi de koruruz.
    Kardeşimizi götürmekle bir deve yükü zahire de fazla alırız. Bu seferki
    aldığımız zahire az bir ölçektir, bizi idâre etmez.''
    dediler.Bünyamin'i getireceklerine dâir söz aldıktan sonra onlarla
    birlikte tekrar Mısır'a gönderdi. Onlara da; ''Daha önce Yûsuf'a olanı
    biliyorsunuz. Fakat Allahü teâlâ en iyi koruyucudur. Merhametlilerin en
    merhametlisidir.'' dedi. Yâkub aleyhisselâmın oğulları ikinci defâ
    Mısır'a gittiler. Bünyamin'i Yûsuf aleyhisselâmın yanına getirdiler.
    Yûsuf aleyhisselâm kardeşlerine ikram ve ihsânlarda bulundu. Diğer
    kardeşlerinden ayrı olduğu sırada kardeşi Bünyamin'e kendisini tanıttı.
    Bir tedbirle onu göndermeyeceğini bildirdi. Her bir kardeşi için bir
    deve yükü erzak hazırlattı. Kardeşi Bünyamin'in yükünün içine Mısır
    hükümdârının altından yapılmış su tasını koydurdu. Yâkub aleyhisselâmın
    oğullarının yükleri hazırlanıp yola çıkacakları sırada saraydan bir
    vazifeli gelerek; ''Ey kâfile ehli! Durun! Muhakkak siz
    hırsızlarsınız.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kardeşleri geri dönerek;
    ''Ne kayboldu. Aradığınız nedir? diye sordular. Vazifeli; ''Hükümdârın
    tası kayboldu. Onu getirene bir deve yükü zahire var. Ben de buna
    kefilim.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kardeşleri; ''Vallahi muhakkak
    siz de bilirsiniz ki, biz buraya fesâd çıkarmak için gelmedik. Biz
    hırsız da değiliz.'' dediler. Yâkup aleyhisselâmın oğulları; ''Su
    kabının çalanın cezâsı kimin yükünde bulunursa, çalan kimse, mal
    sâhibinin kölesi olur. Biz hırsızlık yapanları böyle cezâlandırırız.''
    dediler. Saray vazifelileri Yâkup aleyhisselâmın oğullarının yüklerini
    aradılar. Su tası en son aradıkları Bünyamin'in yükünde çıktı. Bunun
    üzerine Yâkub aleyhisselâmın bildirdiği dinin hükümlerine göre Bünyamin
    Mısır'da alıkonuldu. Yâkub aleyhisselâmın oğulları:

    ''Ey Aziz!
    Hakikat, onun (Bünyamin'in) ihtiyar ve çok muhterem bir babası var.
    Kaybolan kardeşimizin acısını onunla unutur. Onu bizden çok sever. Onun
    yerine birimizi alıp onu serbest bırak. Biz muhakkak seni ihsân
    edenlerden görüyoruz. Bu ihsânını tamamla.'' dediler. Yûsuf
    aleyhisselâm: ''Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını
    alıkoymaktan Allahü teâlâya sığınırız. Çünkü bu takdirde (dininize
    uygun olarak verdiğiniz fetvâya göre) biz de elbette zâlimlerden
    oluruz.'' dedi. Yâkub aleyhisselâmın büyük oğlu ve Şem'un da, babam
    bana izin verinceye kadar gelmem, deyip Mısır'dan ayrılıp unutarak ve
    sıkılarak babalarına geldiler; '' Ey babamız! Muhakkakki oğlun Bünyâmin
    hırsızlık yaptı. Biz ancak gördüğümüze şâhitlik ederiz. Su kabını
    Bünyamin'in yükünden çıktığını gördük. Biz gaybı, yâni onun gerçekten
    çaldı mı, yoksa onun haberi olmadan eşyâsı arasına mı kondu? bilmeyiz.
    Eğer bize inanmazsan içinde bulunduğumuz (kendisinde döndüğümüz) şehre
    (Mısır halkına) da aralarında geldiğimiz kervana da sor. Biz hakikatten
    doğru söyleyicileriz.'' dediler. Yâkub aleyhisselâm bu habere çok
    üzülüp, anlatınlara inanmadı. Fakat; '' artık bana düşen sabr-ı
    cemildir. Umulurki Allahü teâlâ oğullarımı bana getire. Şüphesiz Allahü
    teâlâ Alimdir, Hakimdir. '' dedi. Allahü teâlânın kendisine bu
    sıkıntıdan yakında kurtaracağına inanan Yâkub aleyhisselâm son derece
    üzüntülü ve kederli olmasına rağmen, hâlini Allahü teâlâdan başkasına
    arz etmedi. Başına gelen musibetlere rağmen, dâimâ sabırlı oldu. Bir
    gün oğullarına kavuşacağını ümit eden Yâkub aleyhisselâm; ''Ey
    oğullarım! Mısır'a gidin, Yûsuf ile kardeşlerinden haber sorun. Allahü
    teâlânın fadl ve ihsânından ümit kesmeyin. Çünkü hakikat, kâfirler
    gürûhundan başkası Allahü teâlânın fadl ve rahmetinden ümit kesmez. ''
    dedi. Yâhub aleyhisselâmın oğulları babalarının tavsiyesi üzerine
    üçüncü defâ Mısır'a geldiler. Yûsuf aleyhisselâmın huzûruna varıp; ''Ey
    Aziz! bize ve âilemize darlık, kıtlık, fakirlik ve açlık isâbet etti.
    Çok az ve ehemmiyetsiz bir sermâye ile geldik. Bize daha önce tam
    bedelle verdiğin gibi tam ölçek ver. Sermâyemizden eksik olan bu
    miktara karşılık olan zahireyi vermekle veya kardeşimizi iâde etmek
    sûretiyle hakkımızda ayrıca tasaddukta bulun. Zirâ Allahü teâlâ sadaka
    verenleri mükâfatlandırır. Yûsuf aleyhisselâm onlara: ''Siz sonunun
    nereye varacağını bilmeden Yûsuf'a ve kardeşine yaptığınız işin
    kötülüğünü anlayıp ondan tövbe ettiniz mi?'' dedi. Bu sözler üzerine
    onlar bu kimsenin, kardeşleri Yûsuf olabileceğini düşündüler. Ona Yûsuf
    olup olmadığını sordular. Onların yalvarışlarını, çâresiz kaldıklarını
    görünce, kalbi inceldi. Merhametinden dolatı, kendisinin kardeşleri
    Yûsuf olduğunu açıkladı. Kardeşleri; ''Yoksa sen gerçekten Yûsuf
    musun?'' dediler. Yûsuf aleyhisselâm; ''Evet, ben Yûsuf'um ve bu
    kardeşim Bünyamin'dir. Allahü teâlâ birbirimize kavuşturmakla bize
    ihsânda bulundu.'' dedi. Kardeşleri Yûsuf aleyhisselâmın üstünlüğü ve
    ona yaptıklarından dolayı günâhkar olduklarını kabul ettiler. Yûsuf
    aleyhisselâm onlara; ''Bugön size bir kınama ve ayıplama yoktur.''
    dedi.

    Kardeşlerine çok izzet ve ikrâmda bulundu. Babası Yâkub
    aleyhisselâmın hâlini, kendisinin yokluğundan sonra ne durumda olduğunu
    sordu. Onlar da; ''Senin için çok üzüldü, ağladı. Bu sebeple gözleri
    görmez oldu.'' dediler. Bunun üzerine Yûsuf aleyhisselâm gömleğini
    çıkarıp onlara verdi ve; ''Şu gömleğimi babama götürün ve yüzüne
    sürsün. O artık rahatlık görmeye başlar. Sonra bütün âilenizi bana
    getirin.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâm kardeşlerinin yol hazırlıklarını
    yaptırdı. Babası Yâkub aleyhisselâma verilmek üzere bütün hânedânı ve
    akrâbası ile birlikte Mısır'a gelmelerini isteyen bir mektup da verdi.
    Yâkub aleyhisselâm, oğulları Mısır'dan yola çıktıktan sonra oğlu
    hazret-i Yûsuf'un kokusunu aldığını söyledi. Fakat yanındakiler, Yûsuf
    aleyhisselâma duyduğu aşırı muhabbetten dolayı böyle bir koku duyduğunu
    zannedebileceğini söylediler. Nihâyet Yâkub aleyhisselâmın oğulları
    Ken'an diyârına yaklaşınca, onlardan birisi müjdeci olarak gelip Yûsuf
    aleyhisselâmın gömleğini babasına verdi. Yâkub aleyhisselâm gömleği
    alıp yüzüne, gözüne sürdü. Gözleri açılıverdi. Yâkub aleyhisselâm,
    bütün oğulları ve akrâbasıyla birlikte Ken'an diyârında Mısır'a gitmek
    üzere yola çıktı. Yûsuf aleyhisselâm Mısır hükümdârı ve halkıyla
    birlikte Yâkub aleyhisselâmı ve berâberindekileri karşıladı. Babasını
    sarayına götürdü. Babasını ve üvey annesini tahtının üzerine çıkarıp
    oturttu. Hepsi (babsı, üvey annesi ve kardeşleri ona kavuştukları için)
    secde (şükür secdesi) ettiler. Yûsuf aleyhisselâm babasına; ''Ey babam!
    İşte bu evvelce gördüğüm rüyânın tevili (yorumu) dur. Hakikaten Rabbim
    o rüyâyı tahakkuk ettirdi. Beni zindandan çıkarıp mülk ihsân etti.
    Şeytan benimle kardeşlerimin arasını (hased ile) açtıktan sonra, Allahü
    teâlâ sizi çölden (Ken'an diyârından) getirdi. Muhakkak ki, Rabbim
    dilediği şeyleri hakkıyla bilen herşeyi hikmetinin icâb ettirği vakit
    ve şekilde yapan odur.'' dedi. Kardeşlerini affettiğini bildirdi. Yâkub
    aleyhisselâm Yûsuf aleyhisselâmla birlikte on seneden fazla yaşadıktan
    sonra vefât etti. Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halilürrâhman
    denilen yere defnedildi. Yûsuf aleyhisselâm kendi mahallesine defnetmek
    istiyordu. İş kavgaya kadar vardı. Sonunda mermer bir sandukaya koyup
    Nil Nehri kıyısına (veya Nil Nehrinin ortasına) defnetmekte anlaştılar.
    Bir rivâyete göre ondan dört yüz sene sonra, gelen Mûsâ aleyhisselâm
    kabrini bulup, mübârek cesedini oradan alarak Yâkub aleyhisselâmın da
    medfûn bulunduğu Halilürrahmân'da defnedildi. Yûsuf aleyhisselâmın
    güzelliği fevkalâdeydi. Âdem aleyhisselâma çok benzerdi. Mısır
    sokaklarında gezerken yüzünün pırıltısı güneş ışıklarının yansıması
    gibi duvarlara aksederdi. Bir kimse onun yüzüne bakmak isterse hemen
    gözlerini çevirmek zorunda kalırdı. Bütün bunlara rağmen Yûsuf
    aleyhisselâma güzelliklerinden sâdece bir parça verilmişti. Muhammed
    aleyhisselâma ise tamâmı verilmişti. Eshâb-ı kirâm peygamber
    efendimize, siz mi güzeldiniz, Yûsuf aleyhisselâm mı güzeldi? diye
    sorunca peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; ''Kardeşim
    Yûsuf benden sabih (güzel), ben ondan melihim (sevimliyim). O'nun
    görünen güzelliği benim görünen güzelliğimden çoktur.'' buyurdu.
    Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) görünmeyen güzelliği
    gösterilseydi, kimse bakmaya tâkat getiremezdi. Eshâb-ı kirâmın
    gençleri, hazret-i Âişe vâlidemizden peygamberimizin (sallallahü aleyhi
    ve sellem) güzelliğini sorduklarında hazret-i Âişe şu şiiri
    söylemiştir.

    Ve lev semia ehlü Mısre evsâfe haddihi,

    Lemâ bezelû fi sevmi Yûsüfe min nakdin.

    Levima Zelihâ lev reeyne cebinehû,

    Le âserne bilkat'il kulûbi alel eydi.

    Mısırdakiler,
    onun yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı, Yûsuf aleyhisselâmın
    pazarlığında hiç para vermezlerdi. Yâni, bütün mallarını, onun
    yanaklarını görebilmek için saklarlardı. Zelihâ'yı kötüleyen kadınlar,
    onun parlak alnını görselerdi, ellerinin yerine kalplerini keserlerdi
    (de acısını duymazlardı) . Yûsuf aleyhisselâm güzel ahlâk sâhibi olup,
    Mısır Azizinin hakkını gözeterek Züleyhâ'nın tekliflerini reddetti ve
    iyilik gördüğü kimseye ihânet etmedi. Hiçbir menfâat ve zarar onun
    doğruyu söylemesine mâni olamadı. Allahü teâlâ onu Kur'ân-ı kerimde
    ''Sıddik= Çok doğru sözlü'' olarak mehd etti. Kendisine hıyânet ve
    zulmedenleri affediciydi. İnsanların rüyâlarını doğru olarak tâbir
    ederdi. İnsanlara hizmet eder ve onların ihtiyaçlarını tedârik ederdi.
    Yûsuf aleyhisselâm iffet sâhibi, olup iffetini korumakta gayretliydi.
    Mısır kadınları ile arasında geçen hâdise meşhurdur.

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 6:24 am