Köle olarak satıldı. Sabretti, sultan oldu.
YÛSUF ALEYHİSSELÂM
Mısır
ahâlisine gönderilen peygamber. Yâkûb aleyhisselâmın oğludur. Annesinin
ismi Râhil'dir. İsrâiloğullarından (Yâkûb aleyhisselâmın neslinden)
gönderilen ilk peygamberdir. Küçük yaştayken annesi vefât eden Yûsuf
aleyhisselâmı ve küçük kardeşi Bünyâmin'i babaları olan Yâkub
aleyhisselâm şefkâtle bakıp büyütüyordu. Çünkü onlar anne şefkatinden
mahrum kalmışlardı. Annesinin vefâtından sonra Yûsuf aleyhisselâm
halasının yanında kaldı. Halasının vefâtından sonra tekrar babasının
yanına döndü. Yi rüyâsında gördü. Bu rüyâsını babasına anlattı. Oğlu
Yûsuf'un anlattıklarını dinleyen Yâkub aleyhisselâm onâkub
aleyhisselâmın diğer hanımlarından olan Rabil, Şem'un, Lâvi, Yehûda,
İsâhar, Zablun, Dân, Neftâli, Câd ve Âşir adlı oğulları Yûsuf ve
kardeşi Bünyamin'i babalarının daha çok sevmesini kıskanıyorlardı.
Yûsuf aleyhisselâm yedi veya on iki yaşlarındayken on bir yıldız, ay ve
güneşin kendisine secde ettiklerin bir yıldızın diğer oğulları güneşin
kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tâbir etti. İleride hazret-i
Yûsuf'un büyük nimetlere kavuşacağını ve ona peygamberlik verileceğini
anladı. Bu rüyâyı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini daha çok
kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesiyle ona bir kötülük
yapabileceklerini düşünerek rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını
hazret-i Yûsuf'a söyledi. Yâkub aleyhisselâmın oğlu hazret-i Yûsuf'u
kendilerinden daha çok sevmesi sebebiyle kıskançlıkları iyice artan
diğer oğulları toplanıp aralarında konuştular. Yûsuf'u babalarından
uzaklaştırmaya karar verdiler. Bunun için de iki yol düşündüler. ''Ya
öldürürüz veya onu babamıza ulaşamayacağı bir yere bırakırız. Böylece
babamızın sevgisini kendimize çekeriz.'' dediler. İçlerinden biri
(Rabil veya Yehûda); ''Eğer benim sözümü tutarsanız, Yûsuf'u
öldürmeyin. Onu büyük bir kuyunun dibine bırakın ki, oraya uğrayan
yolculardan biri çıkarıp başka bir yere götürür. Böylece Yûsuf
babamızdan uzaklaştırılmış olur.'' dedi. Diğerleri de bu görüşü
benimseyip hazret-i Yûsuf'u kuyuya atmaya karar verdiler..
Ertesi
gün hep birlikte Yâkub aleyhisselâma giden oğulları koyunlarını
otlatmak için kıra gideceklerini, kardeşleri Yûsuf'u da çok sevdikleri
için, yanlarında götürmek istediklerini söylediler. Kardeşlerinin
Yûsuf'a birşey yapacaklarından çekinen Yâkub aleyhisselâm:''Onu
götürmeniz beni mahzûn eder, siz ondan habersizken onu kurt yemesinden
korkarım.'' dedi. Oğulları babalarına karşı yemin ederek; ''Biz
kuvvetli bir toplulukken, onu kurt yerse âciz ve güçsüz kimseler olmuş
oluruz.'' diyerek hile ile hazret-i Yûsuf'u babalarından aldılar. Yâkup
aleyhisselâm oğullarının ısrârı ve hazret-i Yûsuf'un da onlarla gitmek
istemesi karşısında takdire râzı oldu. Kardeşleri babalarından
uzaklaşınca Yûsuf'a eziyet etmeye başladılar. Bir müddet sonra atmayı
kararlaştırdıkları kuyunun başına vardılar. Kardeşleri Yûsuf
aleyhisselâmın elbiselerini soydular. İpe bağlayıp kuyuya sarkıttılar.
Kuyunun yarısına kadar varınca da ipi kestiler. Yûsuf aleyhisselâm
suyun içine düştüğü sırada şu duâyı okudu: ''Ey gâib olmayan şâhit! Ey
uzak olmayan Karib! Ey mağlup olmayan Gâlip! Beni bu musibetten kurtar.
Bunun için bana bir çıkış yolu nasip et!'' Yûsuf aleyhisselâm kuyuda
duâ edip Allahü teâlâyı zikretmeye başladı. Yûsuf aleyhisselâmın
zikrini duyan melekler onun etrâfına toplanıp, teselli ettiler. Cebrâil
aleyhisselâm da gelip ona arkadaşlık etti. Yûsuf aleyhisselâmın
kardeşleri de, onun sırtından çıkardıkları gömleği kestikleri bir
hayvanın kanına buladılar ve babaları Yâkub aleyhisselâma götürdüler.
''Ey bizim babamız, hakikaten biz gittik. Yarış edecektik. Yûsuf'u da
eşyâlarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.'' dediler. Kesmiş
oldukları hayvanın kanına buladıkları gömleği getirdiler. Yâkub
aleyhisselâm onların yalan söylediklerini anlayarak; ''Hayır
nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen
sabr-ı cemildir. Sizin bu yaptıklarınız üzerine sabrımla Allahü
teâlâdan yardım isterim.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kana bulanmış
gömleğini yüzüne gözüne sürdü. Gömleğin hiç yırtılmamış olduğunu görüp;
''O kurdun Yûsuf'uma karşı şefkati sizden fazlaymış. Vallâhi bugüne
kadar bu kurt gibi yumuşak huylusunu görmedim. Oğlumu yemiş de,
sırtındaki gömleğini bile yırtmamış.'' dedi ve takdire râzı olup sabr-ı
cemilin kendisi için en güzel yol olduğunu söyledi. Yûsuf aleyhisselâm
kuyuya atıldıktan bir müddet sonra Medyen'den gelip Mısır'a gitmekte
olan bir kervan kuyunun yanında konakladı. Su almak için vazifeli bir
kişi kovasını kuyuya saldığı zaman Yûsuf aleyhisselâm kovaya sarıldı.
Kova yukarı çekilince Yûsuf aleyhisselâm da kovayla berâber dışarıya
çıktı. Kovayı çeken kişi güzel yüzlü bir çocuğunda kovanın ipine
tutunup çıktığını görünce şaşırdı. Onu yanına alıp, kâfidekilere
götürdü. Böylece Yûsuf aleyhisselâm kuyudan çıkıp kurtuldu. Bu sırada
hazret-i Yûsuf'u kuyuya atan kardeşlerinden biri ona yiyecek vermek
üzere attıkları kuyunun yanına gelmişti. Onun kervancılar tarafından
kuyudan çıkarılmış olduğunu görünce diğer kardeşlerine haber verdi.
Kervancıların yanına gelen kardeşleri; ''Bu bizim kölemizdi, kaçtı.
İsterseniz onu satın alıp başka bir memlekete götürün.'' dediler. Yûsuf
aleyhisselâma da; ''Bizi yalancı çıkarma, seni öldürürüz.'' diye
korkuttular.Kervancılar paralarını mala yatırdıklarını, yanlarında
bulunan birkaç dirhemi verebileceklerini söylediler. Asıl maksatları
Yûsuf aleyhisselâmı satmak olmayıp, babalarından uzaklaştırmak olan
kardeşleri, kervancıların verdiği birkaç dirheme râzı olup onu
sattılar.
Kervancılar hazret-i Yûsuf'u Mısır'a götürüp pazara
çıkardılar. birçok kimse onu satın almak isteyince fiyatı yükseldi. O
sırada Mısır Azizi, yâni Mâliye Nâzırı (Bakanı) olan Kıtfir( veya
İzfir) Yûsuf aleyhisselâmı kervancılardan çok yüksek bir fiyata satın
aldı. Eve varınca da hanımına, ona iyi muâmele etmesini ileride
kendilerine faydalı olabileceğini söyledi. Yûsuf aleyhisselâmı satın
alan Mısır Azizi'in hanımı Zelihâ (veya Züleyha) idi ve çocukları
olmamıştı. Bu yüzden Aziz, Yûsuf aleyhisselâmı evlâd edinmeyi düşündü.
Yûsuf aleyhisselâm Aziz'in evinde gâyet rahattı. Aziz'in hanımı genç ve
güzel bir kadındı. Aziz ise, ınnin, yâni iktidarsız idi. Yûsuf
aleyhisselâm ise, akıllara durgunluk verecek derecede güzeldi. Yüzünde
parlayan nübüvvet (peygamberlik) nûru herkesi hayran bırakırdı. Bu hal
Züleyhâ'nın ona âşık olmasına sebep oldu. Yûsuf aleyhisselâma karşı
süslenip onu kendine çekmek için çalıştı. Fakat Yûsuf aleyhisselâm
Allahü teâlânın yardımıyla ona hiç itimar etmedi. Züleyhâ sonunda
kapıları kapadı ve ondan murâd almak istedi. Yûsuf aleyhisselâm:
''Efendim (Kıtfir) iyi bakman için beni sana bıraktı. Bunun
karşılığında onun haremine hıyânet etmekten Allah'a sığınırım.'' dedi.
Yûsuf aleyhisselâmın kendisine itibar etmediğini gören Züleyhâ ona
iftira etti. Züleyhâ'nın Yûsuf aleyhisselâma yaptıkları bir müddet
sonra Mısır ahâlisi tarafından duyuldu. Haber sarayda vazifeli
kimselerin hanımları tarafından da duyulunca, kadınlar: ''Züleyhâ,
Ken'anlı kölesi Yûsuf'un nefsinden murâd almak istiyormuş. O gencin
sevgisi onun yüreğine işlemiş, onu deli etmiş. Azizin hanımı olduğu
halde, Züleyhâ'nın bir köleye gönül vermesini açık bir hatâ olarak
görüyoruz.'' dediler. Züleyhâ Mısırlı kadınların kendisi hakkındaki
sözlerini işitti. O kadınların da Yûsuf aleyhisselâmı görmesi için bir
ziyâfet tertip etti. Kendisini ayıplayan kadınlarla berâber şehir
eşrâfından kırk kadar hanımı dâvet etti Onlar için bıçakla kesilerek
yenecek yiyecekler de hazırlattı. MisÂfirler gelip kendileri için
hazırlanan yemekleri yemeye başladılar. Züleyhâ, başka bir odada
bulunan Yûsuf aleyhisselâmın kadınlara görünmesini istedi. Yûsuf
aleyhisselâm Züleyhâ'dan çekindiği için, emrine karşı gelmeyip
kadınlara göründü. Kadınlar Yûsuf aleyhisselâmı görünce cemâlinin
heybetinden yüzünün güzelliğinden kendilerini unuttular. Meyve yerine
hiç acı duymadan ellerini kestiler. Onun güzelliğini ve cemâlinin
heybetini hiçbir insanda görmemişlerdi. Böylece, onun melek olmedığını
bildikleri halde; ''Bu bir melektir.'' demekten kendilerini alamadılar.
Onların bu hâlini seyreden Züleyhâ; ''İşte gördünüz mü? Siz benden daha
çok kınanmaya, ayıplanmaya lâyıksınız. Çünkü onu bir defâ görmekle
kendinizi kaybedip ellerinizi kestiğinizin bile farkında olmadınız. Ben
ise, uzun zamandır onunla birlikteyim. Fakat hiç bir vakit sizin bu
hâlinize düşüp, hayranlığımdan dolayı kendimden geçmedim. Şimdi
gördüğünüzü önceden görseydiniz, beni kınamazdınız.'' dedi. Sonra da
onlara; ''Duyduğunuz gibi ben ondan bu iş için talepte bulundum. O ise,
bu husustaki teklifimi kabul etmedi. Eğer ona emrettiğim şeyi yapmazsa
muhakkak zindanlarda sürünür.'' dedi. Misâfir gelen kadınlar Yûsuf
aleyhisselâmın etrâfına toplanıp; ''Azizin hanımının emrine karşı
gelmen sana bir fayda getirmez.'' diye Züleyhâ'nın arzusuna uymaya
teşvik ettiler. Yûsuf aleyhisselâm kadınların fuhşu güzel gösteren
hileleri ve sözleri karşısında Allahü teâlâya sığınıp duâ etti. Başına
gelen bu musibetten korunmasını niyâz etti:
Ey Rabbim! Zindan
bana bu (Mısırlı) kadınların beni dâvet ettikleri şeyden daha
sevimlidir.Eğer sen onların hilelerini benden çevirmezsen (beni ismet
üzere sâbit kılmak sûretiyle korumazsan, ben ihtiyâri olmayan tabii bir
meyl ile) onlara meyleder, böylece sefihler zümresine dâhil olurum.
Bunu üzerine Rabbi onun duâsını kabul etti. Kadınların hilelerini,
şerlerini ondan çevirdi. Çünkü O (Allahü teâlâ, kendine tazarrû ve
ilticâ edenlerin duâlarını) işitici ve (hallerini) bilicidir. (Yûsuf
sûresi:33) Züleyhâ'nın kocası Aziz, Yûsuf aleyhisselâmın yapılan
soruşturma neticesinde suçsuzluğunu anlamış olduğu için herhangi bir
cezâ vermeye lüzum görmemişti. Fakat yayılan dedikoduları kesmek i.in
ve Züleyhâ'nın baskılarına boyun eğerek Yûsuf aleyhisselâmın
hapsedilmesine karar verdi. Böylece hazret-i Yûsuf zindana atıldı. Uzun
zaman zindanda kaldı. Zindanda ne kadar kaldığı kesin olarak
bilinmemektedir. Yûsuf aleyhisselâmla birlikte Mısır Firavununun
ekmekçisi ve şerbetçisi de hapishânedeydiler. Yûsuf aleyhisselâm
zindandayken hastaları ziyâret eder, geceleri dâima namaz kılar,
Rabbini zikrederdi. Kendisine Allahü teâlâ rüya tâbiri ilmini öğretti.
Yûsuf aleyhisselâm Firavun'un ekmekçisi ve şerbetçisinin görmüş
oldukları rüyâyı tâbir etti. Birisi rüyâsında üzüm sıktığını, diğeri de
başının üzerinde ekmek taşıdığını ve bu ekmekten kuşların yediğini
görmüştü. Yûsuf aleyhisselâm rüyâsında üzüm sıkanın serbest
bırakılacağını, ekmek taşıyanın ise idâm edileceğini söyledi. O
kimselerin rüyâları, yorumladığı gibi çıktı. Şerbetçi serbest bırakılıp
eski vazifesine döndü, ekmekçi de asıldı ve başının etini kuşlar yedi.
Yûsuf aleyhisselâm zindandayken Mısır hükümdarı bir rüyâ görmüştü.
Dehşetle uykusundan uyanıp; ''Ben rüyâmda yedi semiz ineğin yedi zayıf
ineği yediğini ve yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Ey
ileri gelenler, eğer rüyâ tâbiri biliyorsanız, bu rüyâmı yorumlayın.''
dedi. Onlar ''Biz böyle rüyâların yorumunu bilmeyiz.'' dediler Bu
sırada daha önce Yûsuf aleyhisselâm ile zindanda kalan şerbetçi kendi
rüyâsını tâbir ettirdiğini hatırlayarak; ''Ben bu rüyânın yorumunu
yaptıracağım. Beni Yûsuf'un (aleyhisselâm) bulunduğu zindana götürüp
onunla görüştürün'' dedi. Şerbetçiyi Yûsuf aleyhisselâmın yanına
götürdüler. O da Mısır hükümdârının rüyâsını anlatıp yorumunu istedi.
Allahü teâlâ Yûsuf aleyhisselâma zindandayken peygamberlik emrini
bildirdi. Yûsuf aleyhisselâm Mısır hükümdârının rüyâsını tâbir etmeden
önce Allahü teâlânın peygamberi olduğunu söyleyip, mûcize gösterdi.
Gelecek yemekler daha gelmeden önce cinsini ve tadını haber verdi.
Peygamber âilesinden geldiğini, baba ve dedelerinin peygamber olduğunu
bildirdi. Zindandayken insanları tevhid inancına dâvet etmeye başladı.
Zindandakilere; ''Ey zindan arkadaşlarım! Çok sayıdaki putlarınız mı
hayırlı, yoksa (zâtında ve sıfatlarında) tek ve her şeye galip olan
Allahü teâlâ mı?'' dedi. Arkadaşlarına tevhid inancını, inanmanın
gerekli olduğunu ve hak dinin emir ve yasaklarını anlattı.
YÛSUF ALEYHİSSELÂM
Mısır
ahâlisine gönderilen peygamber. Yâkûb aleyhisselâmın oğludur. Annesinin
ismi Râhil'dir. İsrâiloğullarından (Yâkûb aleyhisselâmın neslinden)
gönderilen ilk peygamberdir. Küçük yaştayken annesi vefât eden Yûsuf
aleyhisselâmı ve küçük kardeşi Bünyâmin'i babaları olan Yâkub
aleyhisselâm şefkâtle bakıp büyütüyordu. Çünkü onlar anne şefkatinden
mahrum kalmışlardı. Annesinin vefâtından sonra Yûsuf aleyhisselâm
halasının yanında kaldı. Halasının vefâtından sonra tekrar babasının
yanına döndü. Yi rüyâsında gördü. Bu rüyâsını babasına anlattı. Oğlu
Yûsuf'un anlattıklarını dinleyen Yâkub aleyhisselâm onâkub
aleyhisselâmın diğer hanımlarından olan Rabil, Şem'un, Lâvi, Yehûda,
İsâhar, Zablun, Dân, Neftâli, Câd ve Âşir adlı oğulları Yûsuf ve
kardeşi Bünyamin'i babalarının daha çok sevmesini kıskanıyorlardı.
Yûsuf aleyhisselâm yedi veya on iki yaşlarındayken on bir yıldız, ay ve
güneşin kendisine secde ettiklerin bir yıldızın diğer oğulları güneşin
kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tâbir etti. İleride hazret-i
Yûsuf'un büyük nimetlere kavuşacağını ve ona peygamberlik verileceğini
anladı. Bu rüyâyı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini daha çok
kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesiyle ona bir kötülük
yapabileceklerini düşünerek rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını
hazret-i Yûsuf'a söyledi. Yâkub aleyhisselâmın oğlu hazret-i Yûsuf'u
kendilerinden daha çok sevmesi sebebiyle kıskançlıkları iyice artan
diğer oğulları toplanıp aralarında konuştular. Yûsuf'u babalarından
uzaklaştırmaya karar verdiler. Bunun için de iki yol düşündüler. ''Ya
öldürürüz veya onu babamıza ulaşamayacağı bir yere bırakırız. Böylece
babamızın sevgisini kendimize çekeriz.'' dediler. İçlerinden biri
(Rabil veya Yehûda); ''Eğer benim sözümü tutarsanız, Yûsuf'u
öldürmeyin. Onu büyük bir kuyunun dibine bırakın ki, oraya uğrayan
yolculardan biri çıkarıp başka bir yere götürür. Böylece Yûsuf
babamızdan uzaklaştırılmış olur.'' dedi. Diğerleri de bu görüşü
benimseyip hazret-i Yûsuf'u kuyuya atmaya karar verdiler..
Ertesi
gün hep birlikte Yâkub aleyhisselâma giden oğulları koyunlarını
otlatmak için kıra gideceklerini, kardeşleri Yûsuf'u da çok sevdikleri
için, yanlarında götürmek istediklerini söylediler. Kardeşlerinin
Yûsuf'a birşey yapacaklarından çekinen Yâkub aleyhisselâm:''Onu
götürmeniz beni mahzûn eder, siz ondan habersizken onu kurt yemesinden
korkarım.'' dedi. Oğulları babalarına karşı yemin ederek; ''Biz
kuvvetli bir toplulukken, onu kurt yerse âciz ve güçsüz kimseler olmuş
oluruz.'' diyerek hile ile hazret-i Yûsuf'u babalarından aldılar. Yâkup
aleyhisselâm oğullarının ısrârı ve hazret-i Yûsuf'un da onlarla gitmek
istemesi karşısında takdire râzı oldu. Kardeşleri babalarından
uzaklaşınca Yûsuf'a eziyet etmeye başladılar. Bir müddet sonra atmayı
kararlaştırdıkları kuyunun başına vardılar. Kardeşleri Yûsuf
aleyhisselâmın elbiselerini soydular. İpe bağlayıp kuyuya sarkıttılar.
Kuyunun yarısına kadar varınca da ipi kestiler. Yûsuf aleyhisselâm
suyun içine düştüğü sırada şu duâyı okudu: ''Ey gâib olmayan şâhit! Ey
uzak olmayan Karib! Ey mağlup olmayan Gâlip! Beni bu musibetten kurtar.
Bunun için bana bir çıkış yolu nasip et!'' Yûsuf aleyhisselâm kuyuda
duâ edip Allahü teâlâyı zikretmeye başladı. Yûsuf aleyhisselâmın
zikrini duyan melekler onun etrâfına toplanıp, teselli ettiler. Cebrâil
aleyhisselâm da gelip ona arkadaşlık etti. Yûsuf aleyhisselâmın
kardeşleri de, onun sırtından çıkardıkları gömleği kestikleri bir
hayvanın kanına buladılar ve babaları Yâkub aleyhisselâma götürdüler.
''Ey bizim babamız, hakikaten biz gittik. Yarış edecektik. Yûsuf'u da
eşyâlarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.'' dediler. Kesmiş
oldukları hayvanın kanına buladıkları gömleği getirdiler. Yâkub
aleyhisselâm onların yalan söylediklerini anlayarak; ''Hayır
nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen
sabr-ı cemildir. Sizin bu yaptıklarınız üzerine sabrımla Allahü
teâlâdan yardım isterim.'' dedi. Yûsuf aleyhisselâmın kana bulanmış
gömleğini yüzüne gözüne sürdü. Gömleğin hiç yırtılmamış olduğunu görüp;
''O kurdun Yûsuf'uma karşı şefkati sizden fazlaymış. Vallâhi bugüne
kadar bu kurt gibi yumuşak huylusunu görmedim. Oğlumu yemiş de,
sırtındaki gömleğini bile yırtmamış.'' dedi ve takdire râzı olup sabr-ı
cemilin kendisi için en güzel yol olduğunu söyledi. Yûsuf aleyhisselâm
kuyuya atıldıktan bir müddet sonra Medyen'den gelip Mısır'a gitmekte
olan bir kervan kuyunun yanında konakladı. Su almak için vazifeli bir
kişi kovasını kuyuya saldığı zaman Yûsuf aleyhisselâm kovaya sarıldı.
Kova yukarı çekilince Yûsuf aleyhisselâm da kovayla berâber dışarıya
çıktı. Kovayı çeken kişi güzel yüzlü bir çocuğunda kovanın ipine
tutunup çıktığını görünce şaşırdı. Onu yanına alıp, kâfidekilere
götürdü. Böylece Yûsuf aleyhisselâm kuyudan çıkıp kurtuldu. Bu sırada
hazret-i Yûsuf'u kuyuya atan kardeşlerinden biri ona yiyecek vermek
üzere attıkları kuyunun yanına gelmişti. Onun kervancılar tarafından
kuyudan çıkarılmış olduğunu görünce diğer kardeşlerine haber verdi.
Kervancıların yanına gelen kardeşleri; ''Bu bizim kölemizdi, kaçtı.
İsterseniz onu satın alıp başka bir memlekete götürün.'' dediler. Yûsuf
aleyhisselâma da; ''Bizi yalancı çıkarma, seni öldürürüz.'' diye
korkuttular.Kervancılar paralarını mala yatırdıklarını, yanlarında
bulunan birkaç dirhemi verebileceklerini söylediler. Asıl maksatları
Yûsuf aleyhisselâmı satmak olmayıp, babalarından uzaklaştırmak olan
kardeşleri, kervancıların verdiği birkaç dirheme râzı olup onu
sattılar.
Kervancılar hazret-i Yûsuf'u Mısır'a götürüp pazara
çıkardılar. birçok kimse onu satın almak isteyince fiyatı yükseldi. O
sırada Mısır Azizi, yâni Mâliye Nâzırı (Bakanı) olan Kıtfir( veya
İzfir) Yûsuf aleyhisselâmı kervancılardan çok yüksek bir fiyata satın
aldı. Eve varınca da hanımına, ona iyi muâmele etmesini ileride
kendilerine faydalı olabileceğini söyledi. Yûsuf aleyhisselâmı satın
alan Mısır Azizi'in hanımı Zelihâ (veya Züleyha) idi ve çocukları
olmamıştı. Bu yüzden Aziz, Yûsuf aleyhisselâmı evlâd edinmeyi düşündü.
Yûsuf aleyhisselâm Aziz'in evinde gâyet rahattı. Aziz'in hanımı genç ve
güzel bir kadındı. Aziz ise, ınnin, yâni iktidarsız idi. Yûsuf
aleyhisselâm ise, akıllara durgunluk verecek derecede güzeldi. Yüzünde
parlayan nübüvvet (peygamberlik) nûru herkesi hayran bırakırdı. Bu hal
Züleyhâ'nın ona âşık olmasına sebep oldu. Yûsuf aleyhisselâma karşı
süslenip onu kendine çekmek için çalıştı. Fakat Yûsuf aleyhisselâm
Allahü teâlânın yardımıyla ona hiç itimar etmedi. Züleyhâ sonunda
kapıları kapadı ve ondan murâd almak istedi. Yûsuf aleyhisselâm:
''Efendim (Kıtfir) iyi bakman için beni sana bıraktı. Bunun
karşılığında onun haremine hıyânet etmekten Allah'a sığınırım.'' dedi.
Yûsuf aleyhisselâmın kendisine itibar etmediğini gören Züleyhâ ona
iftira etti. Züleyhâ'nın Yûsuf aleyhisselâma yaptıkları bir müddet
sonra Mısır ahâlisi tarafından duyuldu. Haber sarayda vazifeli
kimselerin hanımları tarafından da duyulunca, kadınlar: ''Züleyhâ,
Ken'anlı kölesi Yûsuf'un nefsinden murâd almak istiyormuş. O gencin
sevgisi onun yüreğine işlemiş, onu deli etmiş. Azizin hanımı olduğu
halde, Züleyhâ'nın bir köleye gönül vermesini açık bir hatâ olarak
görüyoruz.'' dediler. Züleyhâ Mısırlı kadınların kendisi hakkındaki
sözlerini işitti. O kadınların da Yûsuf aleyhisselâmı görmesi için bir
ziyâfet tertip etti. Kendisini ayıplayan kadınlarla berâber şehir
eşrâfından kırk kadar hanımı dâvet etti Onlar için bıçakla kesilerek
yenecek yiyecekler de hazırlattı. MisÂfirler gelip kendileri için
hazırlanan yemekleri yemeye başladılar. Züleyhâ, başka bir odada
bulunan Yûsuf aleyhisselâmın kadınlara görünmesini istedi. Yûsuf
aleyhisselâm Züleyhâ'dan çekindiği için, emrine karşı gelmeyip
kadınlara göründü. Kadınlar Yûsuf aleyhisselâmı görünce cemâlinin
heybetinden yüzünün güzelliğinden kendilerini unuttular. Meyve yerine
hiç acı duymadan ellerini kestiler. Onun güzelliğini ve cemâlinin
heybetini hiçbir insanda görmemişlerdi. Böylece, onun melek olmedığını
bildikleri halde; ''Bu bir melektir.'' demekten kendilerini alamadılar.
Onların bu hâlini seyreden Züleyhâ; ''İşte gördünüz mü? Siz benden daha
çok kınanmaya, ayıplanmaya lâyıksınız. Çünkü onu bir defâ görmekle
kendinizi kaybedip ellerinizi kestiğinizin bile farkında olmadınız. Ben
ise, uzun zamandır onunla birlikteyim. Fakat hiç bir vakit sizin bu
hâlinize düşüp, hayranlığımdan dolayı kendimden geçmedim. Şimdi
gördüğünüzü önceden görseydiniz, beni kınamazdınız.'' dedi. Sonra da
onlara; ''Duyduğunuz gibi ben ondan bu iş için talepte bulundum. O ise,
bu husustaki teklifimi kabul etmedi. Eğer ona emrettiğim şeyi yapmazsa
muhakkak zindanlarda sürünür.'' dedi. Misâfir gelen kadınlar Yûsuf
aleyhisselâmın etrâfına toplanıp; ''Azizin hanımının emrine karşı
gelmen sana bir fayda getirmez.'' diye Züleyhâ'nın arzusuna uymaya
teşvik ettiler. Yûsuf aleyhisselâm kadınların fuhşu güzel gösteren
hileleri ve sözleri karşısında Allahü teâlâya sığınıp duâ etti. Başına
gelen bu musibetten korunmasını niyâz etti:
Ey Rabbim! Zindan
bana bu (Mısırlı) kadınların beni dâvet ettikleri şeyden daha
sevimlidir.Eğer sen onların hilelerini benden çevirmezsen (beni ismet
üzere sâbit kılmak sûretiyle korumazsan, ben ihtiyâri olmayan tabii bir
meyl ile) onlara meyleder, böylece sefihler zümresine dâhil olurum.
Bunu üzerine Rabbi onun duâsını kabul etti. Kadınların hilelerini,
şerlerini ondan çevirdi. Çünkü O (Allahü teâlâ, kendine tazarrû ve
ilticâ edenlerin duâlarını) işitici ve (hallerini) bilicidir. (Yûsuf
sûresi:33) Züleyhâ'nın kocası Aziz, Yûsuf aleyhisselâmın yapılan
soruşturma neticesinde suçsuzluğunu anlamış olduğu için herhangi bir
cezâ vermeye lüzum görmemişti. Fakat yayılan dedikoduları kesmek i.in
ve Züleyhâ'nın baskılarına boyun eğerek Yûsuf aleyhisselâmın
hapsedilmesine karar verdi. Böylece hazret-i Yûsuf zindana atıldı. Uzun
zaman zindanda kaldı. Zindanda ne kadar kaldığı kesin olarak
bilinmemektedir. Yûsuf aleyhisselâmla birlikte Mısır Firavununun
ekmekçisi ve şerbetçisi de hapishânedeydiler. Yûsuf aleyhisselâm
zindandayken hastaları ziyâret eder, geceleri dâima namaz kılar,
Rabbini zikrederdi. Kendisine Allahü teâlâ rüya tâbiri ilmini öğretti.
Yûsuf aleyhisselâm Firavun'un ekmekçisi ve şerbetçisinin görmüş
oldukları rüyâyı tâbir etti. Birisi rüyâsında üzüm sıktığını, diğeri de
başının üzerinde ekmek taşıdığını ve bu ekmekten kuşların yediğini
görmüştü. Yûsuf aleyhisselâm rüyâsında üzüm sıkanın serbest
bırakılacağını, ekmek taşıyanın ise idâm edileceğini söyledi. O
kimselerin rüyâları, yorumladığı gibi çıktı. Şerbetçi serbest bırakılıp
eski vazifesine döndü, ekmekçi de asıldı ve başının etini kuşlar yedi.
Yûsuf aleyhisselâm zindandayken Mısır hükümdarı bir rüyâ görmüştü.
Dehşetle uykusundan uyanıp; ''Ben rüyâmda yedi semiz ineğin yedi zayıf
ineği yediğini ve yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Ey
ileri gelenler, eğer rüyâ tâbiri biliyorsanız, bu rüyâmı yorumlayın.''
dedi. Onlar ''Biz böyle rüyâların yorumunu bilmeyiz.'' dediler Bu
sırada daha önce Yûsuf aleyhisselâm ile zindanda kalan şerbetçi kendi
rüyâsını tâbir ettirdiğini hatırlayarak; ''Ben bu rüyânın yorumunu
yaptıracağım. Beni Yûsuf'un (aleyhisselâm) bulunduğu zindana götürüp
onunla görüştürün'' dedi. Şerbetçiyi Yûsuf aleyhisselâmın yanına
götürdüler. O da Mısır hükümdârının rüyâsını anlatıp yorumunu istedi.
Allahü teâlâ Yûsuf aleyhisselâma zindandayken peygamberlik emrini
bildirdi. Yûsuf aleyhisselâm Mısır hükümdârının rüyâsını tâbir etmeden
önce Allahü teâlânın peygamberi olduğunu söyleyip, mûcize gösterdi.
Gelecek yemekler daha gelmeden önce cinsini ve tadını haber verdi.
Peygamber âilesinden geldiğini, baba ve dedelerinin peygamber olduğunu
bildirdi. Zindandayken insanları tevhid inancına dâvet etmeye başladı.
Zindandakilere; ''Ey zindan arkadaşlarım! Çok sayıdaki putlarınız mı
hayırlı, yoksa (zâtında ve sıfatlarında) tek ve her şeye galip olan
Allahü teâlâ mı?'' dedi. Arkadaşlarına tevhid inancını, inanmanın
gerekli olduğunu ve hak dinin emir ve yasaklarını anlattı.