Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Miraç Kandili

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    Miraç Kandili Empty Miraç Kandili

    Mesaj tarafından Ruzgar Paz Ara. 20, 2009 10:00 pm

    MİRAÇ KANDİLİ
    Feyiz ve bereketin coştuğu
    mübarek gecelerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir,
    bütün süfli duygulardan, beşeri hislerden ter temiz bir kulluğa, en
    yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (a.s.m.) şahsında
    insanlığın önüne açılmış sınırsız bir terakki ufkudur.
    Bu ulvi
    seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Miraç mucizesi Kur'ân-ı Kerimde
    âyetlerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilemeyecek bir şekilde ortaya
    konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mescid-i Aksâya
    kadarki safha Kur'ân'da şöyle anlatılır:

    “Âyetlerimizden bir
    kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp
    çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah,
    her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla
    işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” (İsra Suresi, 1)

    Miraçın
    ikinci merhalesi de Mescid-i Aksâdan başlayarak semânın bütün
    tabakalarından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm
    Sûresinde şöyle' anlatılır:

    “O ufkun en yukarısında idi. Sonra
    indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın
    oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyetti. O’nun gördüğünü
    kalbi yalanlamadı. Şimdi O’nun gördüğü hakkında onunla mücadele mi
    edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki suretinde gördü.
    Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me'vâ Cenneti vardır. O zaman
    Sidre'yi Allah'ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye
    baktı. And olsun ki Rabbinin âyetlerinden en büyüklerini gördü.” (Necm
    Suresi, 7-18.)

    Miraç nasıl oldu?
    Miraç, Receb ayının 27.
    Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhisselâmın
    rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın Mescid-i
    Haramdan Mescid-i Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura
    yükselmesidir.
    Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam Mescid-i Haramdan
    (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet
    bineği olan Burak ile geldi. Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın
    makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i
    Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını
    kutladılar. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam burada peygamberlere iki
    rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
    Bir rivayette Hz. İsa'nın
    doğduğu yer olan Betlaham'a uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve
    bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üzerinden
    Miraça yükseldi.

    Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla
    yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz.
    Yusuf, Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi
    peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik
    ettiler.
    Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile vü-cub
    ortası (kâinatın bittiği yer) Sidretü'l-müntehâ'ya geldiler.
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan
    akan (Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret
    ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
    Hz. Cebrail'in buradan öteye
    gitmesi mümkün değildi. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan
    sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak)
    olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müşerref oldu.
    Süleyman Çelebi'nin dediği gibi

    “Aşikâre gördü Rabbü'l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti” İnşaallah...

    Peygamberimiz
    Aleyhissalâtü Vesselam Rabbinin huzurundan döndükten sonra Hz. Musa ile
    karşılaştı., “Allah ümmetine neyi farz kıldı?” diye sorunca,
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam “50 vakit namaz” buyurdu.

    Hz.
    Musa'nın, “Rabbine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin
    buna güç yetiremez” demesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhissalâtü
    Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyazda bulundu, her seferinde 10
    vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

    Daha sonra
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail'in rehberliğinde
    Cenneti, Cehennemi, âhiret menzillerini ve bütün âlemleri gezdi, gördü,
    Mekke'ye döndü.

    Sabah olunca Kabe'nin yanında Mekkelilere Miraçı
    anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz
    Aleyhissalâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber
    verdi. Kureyşliler hemen kafileleri karşılamak için Mekke dışına
    çıktılar. Gelenleri aynen Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber
    verdiği gibi gördüler, ama iman nasip olmadı.

    Ama yine de
    Peygamberimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler.
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Kudüs'e, Mescid-i Aksâ'ya
    uğradığını anlatınca Kureyşliler, “Bir ayda gidilebilen Bir yere
    Muhammed nasıl bir gecede gidip gelebilir?” diye itiraz ettiler,
    ardından da Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, “Mescid-i Aksâ'yı bize
    anlatır mısın?” diye Peygamberimize soru yönelttiler.

    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle anlattı:
    “Onların
    yalanlamalarından ve sorularından çok sıkıldım. Hatta o ana kadar öyle
    bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken Cenab-ı Hak birden Beytü'l-Makdis'i
    bana gösterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim.
    Hatta bana, ‘Beytü'l-Makdis'in kaç kapısı var?’ diye sordular. Halbuki
    ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis karşımda görününce ona
    bakmaya ve kapılarını teker teker saymaya ve anlatmaya başladım.”

    Bunun üzerine müşrikler:
    “Vallahi dos doğru tarif ettin” dediler, ama yine de iman etmediler.

    O
    esnada Hz. Ebû Bekir çıkageldi, müşrikler durumu ona haber verdiler.
    Hz. Ebû Bekir, “Eğer bu sözleri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz
    doğrudur” diyerek hemen tasdik etti ve bundan sonra Hz. Ebû Bekir
    “Sıddîk, tereddütsüz inanan” ünvanını aldı.

    Peygamberimiz neden mirac’a çıktı?
    Bir
    padişahın iki türlü konuşması vardır. Biri, bir vatandaşla telefon
    ederek küçük bir meseleyi görüşmesi. Diğeri de devlet başkanı,
    halifelik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa
    duyurmak için özel bir elçisi ile konuşması, sohbet etmesi, onun
    aracılığı ile ferman yayınlamasıdır.
    Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı
    Hakkın da kulları ile iki tarzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve
    cüz'i, diğeri de geniş ve genel mahiyette bir konuşması. Cenab-ı Hakkın
    bazı velilerle özel ve cüz'i anlamda ilham etmesi birinciye örnektir.

    Ama
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mertebelerinin
    üstünde bir büyüklük ve yücelikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların
    Yaratıcısı olarak Cenab-ı Hakkın sohbetine müşerref olması ise ikinci
    ve mükemmel olanına misaldir.

    Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
    elçiliği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan halka.
    Birisi mi'râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğeri de zahiri
    tarafı olan risalet yönüdür.

    Yani Peygamber Aleyhissalâtü
    Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı, başta insanlar
    olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini
    toplu olarak (askerin komutana tekmil vermesi gibi) arz etti. Bu
    yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir.
    Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve
    yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş
    vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi...

    Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebilir?
    Soru:
    “Bize herşeyden daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi
    aşarak yetmiş bin perdeyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne
    demektir?”

    Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakındır, fakat herşey O’ na sonsuz şekilde uzaktır.
    Meselâ, güneşin insan gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.
    Diğer
    taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yaklaşabiliyoruz.
    Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulunuyor, hiçbir şekilde ona
    yanaşamayız. Güneşe bir derece yaklaşmak için ancak Ay kadar büyümek
    lazım. Bu da mümkün değildir.
    Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda
    Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır.
    Ancak Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam, Cenab-ı Hakkın lütfuyla bir
    anda binlerce perdeyi geçerek Miraça yükselmiş; bütün manevi
    mertebeleri aşarak huzura varmıştır.
    Bir insan nasıl göklere çıkabilir?
    Soru:
    “Bunun bir örneği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı
    çıkabiliyor, bir uzay gemisi ancak Ay'a ve Venüs'e ulaşabiliyor. Bir
    insan birkaç dakika gibi kısa bir sürede milyonlarca metre uzaklara
    nasıl gidip gelebilir?”

    Yerküremiz, yani Dünya bir yılda
    yaklaşık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin
    senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve
    bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir insanı Arş-ı Âlâya
    getiremez mi? Güneşin çevresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdiren bir
    hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman'ın Arşına çıkaramaz mı?

    Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
    Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez miydi?"

    Cenab-ı
    Hak görünen ve görünmeyen âlemlerdeki güzellikleri göstermek için,
    kâinat fabrikasını ve merkezini gezdirmek, insanlığın amel ve
    ibadetlerinin âhiretteki neticesini göstermek için Efendimiz
    Aleyhissalâtü Vesselamı oralara davet etmesi gayet makuldür. Sadece
    ruhu ve kalbi ile değil, bu seyahate bedeninin de iştirak etmesi
    gerekir.

    Görünen âlemin anahtarı olan gözünü, işitilen âlemin
    anahtarı olan kulağını Arşa kadar birlikte alması gerektiği gibi,
    ruhunun sayısız görevlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmünde olan
    mübarek bedenini Arşa kadar çıkarması akıl ve hikmet gereğidir.

    Zaten
    Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk
    görevine ve sınırsız lezzetlere ve acılara beden kaynaklık etmektedir.
    Öyle
    ise bu mübarek beden ruha arkadaşlık edecektir. Cennette ruh bedenle
    birlikte olacaksa Cennetü'1-Me'vâ'nın gövdesi olan Sidretü'l-Müntehaya
    Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin
    tâ kendisidir.

    Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten mucize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kalben o âlemlere çıkabiliyor.

    Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
    Soru: "Birkaç dakikada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür?"

    Cenab-ı
    Hakkın sanatında hareket ve hızın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı
    ile ışığın hızı, elektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hızı
    birbirinden bütünüyle farklıdır. Gezegenlerin hızları da birbirinden
    farklıdır. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360
    km/sn'dır.

    Acaba Peygamberimizin lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olması, ruh hızında hareketi nasıl akla ters gelebilir?

    Yine
    bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta
    bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu
    kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman
    gerekir.

    Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye göre değişebiliyor, birisine bir gün, diğerine de bir yıl hükmüne geçebilir.

    İşte
    Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak'a binerek şimşek gibi
    bütün kâinatı gezip İlâhi huzura çıkıp Rabbiyle sohbet şerefine ermiş,
    Onun cemalini görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmiştir.

    Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
    Soru: "Peygamberimizin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyor. Bunun bir benzeri var mı ki kabul edelim?"

    Miraçın çok örnekleri vardır:
    Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
    Bir bilim adamı, astronomi kanunlarına binerek tâ yıldızların arkasına bir dakikada gidebilir.
    İman
    sahibi her insan, namazın hareketlerine düşüncesini bindirerek bir
    çeşit Miraçla kâinata arkasına alarak İlâhî huzura girebilir.
    Kalb
    gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabilir. Hattâ
    Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Rabbanî gibi bazı evliyanın bir dakikada
    Arş-ı Âlâya kadar ruhen çıktıkları bildiriliyor.
    Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Arşa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
    Cennette, Cennet ehli mü'minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyorlar.

    Bu
    kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün
    mü'minlerin imamı, bütün Cennet ehlinin reisi ve bütün meleklerin
    makbulü olan Resul-i Ekrem Efendimizin bir anda Miraça çıkması,
    dönmesi, bütün yüce âlemleri gezip görmesi gayet makuldür ve
    şüphesizdir.

    Miraçla gelen hediyeler

    Birincisi:
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini
    gözleriyle gördü. Melekleri, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın
    cemâlini gözleriyle müşahede etti. Sözlerinde ve vaadinde en küçük bir
    hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü'min ruhlara manen şöyle
    diyordu: “Sizin inandığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur
    cemâlini bizzat gördüm; bu iman esasları vardır, mevcuttur; tereddüt ve
    şüphe etmeyiniz.” Böylece mü'minler sonsuz bir imana ermenin saadetine
    kavuştular.

    İkincisi: İnsan herşeyi merak ediyor. Ayda hayat var
    mı, yok mu diye araştırıyor. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketinde
    ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

    Mü'minler merak ediyorlar.
    “Rabbimiz bizden ne istiyor? Acaba ne yaparsak Rabbimiz bizden razı
    olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak,
    bizden ne istiyor, anlasaydık” derken, İki Cihan Serveri yetmiş bin
    perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Miraç
    meyvesi olarak getirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak
    üzere İslâmın diğer esasları ve ibadetleridir.

    Üçüncüsü:
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin
    anahtarını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir.
    Peygamber Efendimiz kendi gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadetin
    varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiştir. Öyle ki,
    bir adama idam edileceği anda affedilerek padişahın yakınında bir saray
    verilse ne kadar sevinir.
    Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısınca toplu bir müjde olan bu sevinç ne kadar önemli ve değerlidir.

    Dördüncüsü:
    Peygamber Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cemalini görme nimetini
    tattı. Bu manevi nimetin Cennette mü'minlere de nasip olacağı müjdesini
    verdi. “Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbinizi
    de öyle Cennette apaçık göreceksiniz” buyurarak bu ezelî müjdeyi
    bizlere hediye olarak getirdi.

    Beşincisi: İnsan kâinatın en
    kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu
    Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küçük bir varlık, zayıf bir canlı
    olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar
    üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir askere, “Sen
    paşa oldun” dense ne kadar sevinir.
    Öyle de âciz, fani, devamlı
    ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birden, "Sonsuz ve baki
    bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah'ın rahmetine gireceksin"
    dendiğinde o insan ne kadar büyük bir mevki ve makama çıkar. Cennette
    hayal hızında, ruh genişliğinde, akıl akıcılığında, kalbin bütün
    arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir.
    Cenab-ı Hakkın nur cemalini seyretme nimetini tadacaktır. Böyle bir
    insanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir sevince kavuşur değil mi?
    Miraçın bu meyvesi insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman
    Said Nursî, Sözler, 31. Söz.)

    Miraç Gecesi Namazı
    Miraç
    gecesi kılınacak namaz on iki rekattır. İki rekatte bir selam verilerek
    kılınacak olan namaz on iki rekat ile bitirilir. Her rekatte Fatihadan
    sonra on kere ihlas okunur. Kılınma zamanı yatsı namazı kılındıktan
    sonra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki
    rekat namaz bittiği zaman selamdan sonra yüz defa :

    “Sübhanallahi
    vel hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahü ekber vela havle vela
    kuvvete illa billahil aliyyül azim” duası okunur.

    Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.

    Miraç Gecesinin Gündüzünde Kılınacak Namaz
    Miraç gecesinin gündüzünde öğlen namazını kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
    Bu
    namazın;birinci rekatında Fatiha’ dan sonra bir kere Felak suresi,
    ikinci rekattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr
    suresi, dördüncü rekatta elli kere İhlas suresi okunur.


    Kaynaklar:
    1. Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 31. Söz
    2. Mübarek Aylar Günler ve Geceler
    3. Üç Aylar İbadet Rehberi

      Forum Saati C.tesi Nis. 27, 2024 11:10 am