Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    NAMAZDA TA'DÎL-İ ERKÂN

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 55
    Ülke : Almanya

    NAMAZDA TA'DÎL-İ ERKÂN Empty NAMAZDA TA'DÎL-İ ERKÂN

    Mesaj tarafından Ruzgar Ptsi Ara. 21, 2009 1:52 am

    NAMAZDA TA'DÎL-İ ERKÂN

    Ta'dîl-i Erkân Nedir?

    Ta'dîl-i
    Erkân, rükünleri doğru yapmak demektir. Namazda ta'dîl-i erkân ise,
    namazın kıyâm, rükû', sücûd gibi her bir rüknünün sükûnet, vekar ve
    itmi'nân içinde yerine getirilmesi, acelecilik ve çabukluk
    gösterilmemesi demektir. Meselâ rükû'dan kalktığında vücud dimdik hâle
    gelmeli, en az bir kere "sübhâne rabbiye'l-azîm" diyecek kadar ayakta
    durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böyle
    bir tesbih miktarı durmalıdır. Yoksa rükû'dan tam doğrulmadan secdeye
    varmak, birinci secdeden sonra tam doğrulmadan ikinci secdeye gitmek
    ta'dîl-i erkân'a zıddır.

    Ta'dîl-i Erkân'ın Hükmü Nedir?

    Namazda
    ta'dîl-i erkâna dikkat etmek, Ebû Yûsuf'a göre, namazın bir rüknüdür.
    Bu sebeble farzdır. Riayet edilmemesi hâlinde namaz fâsid olur, yeniden
    kılınması gerekir.

    İmam-ı A'zam ve İmam-ı Muhammed'e göre ise,
    vâcibdir. Buna göre, namazda ta'dîl-i erkâna riayet edilmemesi hâlinde
    sehiv secdesi gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha
    evlâdır, daha iyidir. Böylece ihtilâftan da kurtulunmuş olur.

    *
    Nitekim, herhangi bir rüknü yapılırken kerâhet işlenen bir namazı, her
    zaman yeniden kılmak en iyisidir. Namazın bir rüknünde birden fazla
    kerâhet işlenmişse, bu namazın yeniden kılınmasının vâcib olduğu
    kanaatında olan âlimler de vardır.

    Ta'dîl-i Erkâna Riayetin Lüzumu:

    Namazı
    mümkün olduğu kadar itidal üzere kılmak, acele etmekten sakınmak
    gerekir. Çünkü acele ederek, rükünlerini tam yerine getirmemek, ta'zîme
    ve âdâba aykırıdır.

    Namaz mü'minin mi'râcı, gözünün nûru, kalb
    ve ruhunun sürûrudur. İnsanın Allah'a en yakın olduğu böyle bir ibâdet
    hâlini bir yük kabûl edip onu acele ile, âdâb ve erkânına tam dikkat
    etmeden bir an evvel bitirmeye çalışması, namazın mânâsını anlamaması,
    mânevî ve ruhanî zevkine erememesi demektir.

    Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

    "İnsan
    namazını güzelce kılar, rükû' ve secdelerini tam ve itidâl üzere
    yaparsa namaz ona şöyle der: "Sen beni nasıl koruduysan, Allah da seni
    korusun." Şâyet namazı kötü kılar, rükû' ve secdelerini eksik ve noksan
    yaparsa, bu sefer şöyle der: "Sen beni nasıl zâyi ettin ise Allah da
    sana öyle yapsın."

    Diğer bir hadîs-i şerîfte ise, namazda huzur ve huşû'a kavuşma, ta'dîl-i erkâna riayet hususunda şu ölçü nazara verilir:

    "Sizden
    biriniz namaz kıldığı zaman vedâ eder gibi [yani, kıldığı o namaz sanki
    son namazı imiş, bir daha namaz kılmaya ömrü yetmeyecekmiş gibi,
    ta'dîl-i erkânına riayet ederek] kılsın."

    Müslüman, namazını, bu
    duygu içinde kılarsa, kolayca ta'dîl-i erkâna riayet edebilir. Kıldığı
    o namazdan büyük bir huzur duyar, mânevî feyz alır.

    Namazı eksik
    ve bilgisiz kılan, ta'dîl-i erkâna riâyet etmeyen kimselere namaz
    hırsızı denmektedir. Bunlar, farzına, vâcibine riayet etmeden acele ile
    kıldıkları namazlarının ucundan bucağından hırsızlık yapmış
    sayılmaktadırlar. Nitekim Ebu Hüreyre, Resûlüllah Efendimizden şu
    hadîsi nakletmektedir:

    "Size namaz hırsızından haber vereyim mi?"

    "Ver, yâ Rasûlâllah!"

    "Namaz hırsızı, namazın rükû'unu, sücûdunu noksan yapan, hakkıyle yerine getirmeyen kimsedir...

      Forum Saati Cuma Kas. 22, 2024 10:07 pm