Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Namazı Terkedenlerin İleri Sürdükleri Bâzı Bahâneler

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 55
    Ülke : Almanya

    Namazı Terkedenlerin İleri Sürdükleri Bâzı Bahâneler Empty Namazı Terkedenlerin İleri Sürdükleri Bâzı Bahâneler

    Mesaj tarafından Ruzgar Ptsi Ara. 21, 2009 1:41 am

    Maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî pek çok
    faydaları bulunan namaz gibi ulvî bir ibâdet ve küllî bir hayıra, bâzı
    Müslümanların bir takım bahâneler ileri sürerek yaklaşmadıkları, ihmâl
    ve lâkayıtlık gösterdikleri görülmektedir.

    İleri sürülen başlıca sebeb ve bahâneler şunlardır:

    1
    - Namazın, sadece ihtiyarlayınca yapılacak bir vazife olduğu; gençliğin
    dünyaya çalışmak, ihtiyarlığın ise âhirete yönelmek çağı bulunduğu
    düşüncesi,

    2 - Dünyevî meşguliyetlerin çokluğunun namaza vakit bırakmadığı fikri,

    3 - Günde 5 vakit namaz kılmanın, bitmediğinden insana usanç ve bıkkınlık vereceği anlayışı...

    Aslında
    bu fikir ve düşünceler, sağlam bir temele dayanmayan, sadece ve sadece
    nefsin tenbelliğinden ve Şeytan'ın telkin ve vesveselerinden ileri
    gelen esassız bahanelerdir. Şimdi, bu bahaneleri sıra ile ele alalım:

    1
    - Namazın ihtiyarlıkta yapılacak bir meşguliyet olarak görülmesi,
    insanları namaz kılmaktan alıkoyan yaygın bir düşüncedir, fakat son
    derece yanlıştır. Zira her şeyden önce namaz, çocukluktan çıkıp
    erginlik çağına girdiği andan itibaren, ölünceye kadar insan üzerine
    farzdır. Bu farziyetin gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık halleriyle
    bir ilgisi yoktur. Kılınmayan her vakit namazı, kulun boynunda borç
    olarak kalır. Âhirette azâba çarpılmamak için, ölmeden evvel bu borçtan
    kurtulmak, kılınamayan namazları kaza etmek şarttır.

    Gençliğinde
    namaz kılmayıp ihtiyarlığında kılmaya başlayan kimsenin, pek çok namaz
    yükü, ibâdet borcu bulunuyor demektir. İhtiyar hâlinde bütün o borçları
    kaza etmeye ne derece muvaffak olacağı ise şübhelidir. Kazâ etse bile,
    yine de tamamen kurtulmuş olmayacak; namazlarını vaktinde kılmamanın
    mes'uliyetini üzerinde taşımaya devam edecektir.

    Demek namaza ihtiyarlıkta başlamak düşüncesi, nefsin bir oyunundan, Şeytan'ın bir hilesinden başka bir şey değildir...

    Diğer
    taraftan insanın ihtiyarlık vaktine kadar yaşayacağına dair elinde
    hiçbir garantisi de yoktur. Her vakit ölüm gelip kapısını çalabilir,
    hayatını sona erdirebilir. İnsanın yarına bile sağ çıkacağına dair,
    hiçbir senedi, güvencesi bulunmamaktadır.

    Binaenaleyh, namazları
    ihtiyarlayınca kılma düşüncesi, bu bakımdan da boş bir hayal, temelsiz
    bir fikirdir. Kaldı ki gençlikte kılınan namazlar ile ihtiyarlıkta
    kılınanlar, hiçbir zaman bir olmaz. İnsanın bütün duygu ve hisleri ile
    dünyaya bağlı olduğu gençlik yıllarında nefsiyle mücadele ederek
    yaptığı ibâdetler, Allah katında son derece kıymetli ve değerlidir.
    İhtiyarlık halinde ise, insanın dünyaya meyli zaten kalmamış, ölümü
    daha yakından hissetmeye başlamıştır. Denebilir ki, nefsi bile artık
    namaz ve ibadete razı olur duruma girmiştir. Böyle bir psikolojik hâl
    içinde yapılan ibâdet, elbette gençken, nefsin kötü his ve duyguları
    ile mücadele ederek yapılan ibâdete denk olamaz. Bunun içindir ki
    Peygamberimiz, genç iken yapılan ibâdetin ihtiyarlıkta yapılandan daha
    makbûl olduğuna, bir hadîs-i şerîflerinde işaret buyurmuşlardır.

    Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurmuşlardır:

    "En
    hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak
    gençlik hevesatına esîr olmayıp gaflette boğulmayandır."

    Görüldüğü
    gibi gençlerin de ihtiyarlar gibi ölümü düşünüp âhiretlerine ciddî
    çalışmaları, namaz ve diğer ibâdetleri eksiksiz yerine getirmeleri
    gerekmektedir.

    2. Dünya meşguliyetlerinin çokluğunun ise, namaz
    kılmaya mâni olucu tarafı yoktur. Zira Cenâb-ı Hak her gün bize 24
    saatlik bir hayatı vermiştir. Bizden buna mukabil bir saatlik bir
    zamanı, kendine ibâdet için istemektedir. Evet, beş vakit namaz,
    abdestler de dahil, insanın en fazla bir saatini işgal eder. Yirmi dört
    saatin 23 saatini dünyaya sarfederken, bir saatini de, yine kendimizin
    hem dünya, hem de âhiret saadetimize vesile olan namazın edâsı için
    harcamamak hangi mantık ve hangi akılla bağdaşabilir? En basit, boş ve
    mâlâyâni ihtiyaçlara vakit ayrılırken böyle en ulvî bir ibadeti
    yapmamaya "zamanın yokluğunu" gerekçe göstermek, ancak ve ancak nefis
    ve şeytanın telkinlerine boyun eğmektir.

    3. Namazın, her gün
    tekrarlandığından bıktırıcı ve usandırıcı olduğu düşüncesine gelince,
    bu da nefsin tenbelliğinin bir bahanesidir. Zira her gün yemek yiyip su
    içen insan, bunların tekrarından usanmıyor, bil'akis lezzet duyuyor.
    Binaenaleyh ruhun gıdası, kalbin âb-ı hâyâtı olan namazın tekrarından
    da, ruhu ölmemiş, kalbi sönmemiş bir insanın usanması söz konusu olamaz.

    Şeytan
    bu kabil menfî telkinleri daha çok namaza yeni başlama durumunda
    olanlara yapmaktadır. Namaza devam edip onun mânevî feyiz ve bereketine
    mazhar olanlar, bu gibi bahanelerin yersizliğini zâten idrâk
    etmişlerdir.

    Meşhurdur, adamın biri oğluna:

    "Evlâdım, kırk gün namaz kıl, bak, bir daha bırakabilecek misin?" demiş. Oğlu da babasına:

    "Baba, sen de kırk gün kılma, bak, bir daha başlayabilecek misin?" diye cevab vermiş.

    Demek
    ki, bu gibi esassız bahaneler, hep nefis ve şeytan'ın telkin ve
    desiselerinden ibarettir. Nefisle devamlı mücadele ederek insanın bu
    telkinleri yenmesi gerektir. Aksi takdirde bir su gibi elden akıp giden
    ömür sermayesi, bir rüzgâr gibi uçup giden hayat nimeti; hüsranla ve
    imtihanı kaybetmiş olmanın ızdırabiyle neticelenir.

    Kur'an'da
    birçok yerde kat'î emredilen namazı mutlaka edâ etmemiz, elde olmayan
    sebeblerle kılamamışsak mutlaka kaza etmemiz gerektir. Böylece en mühim
    bir kulluk borcumuzu ve insanlık vecibemizi yerine getirmiş, mânevî
    mes'uliyetten kurtulmuş oluruz.

    Cenâb-ı Hak hepimize bu küllî hayrı yerine getirmekte sebat, devam ve irâde kuvveti versin. Âmin!.

      Forum Saati C.tesi Kas. 23, 2024 6:09 am