Medine’ye girerken ihrama girilmez. Mekke’de ihramlı iken olan yasaklar,
Medine’de yasak değildir. Medine şehri uzaktan görülünce salât ve selam
getirilir. Sonra, (Allahümme hâzâ haremü Nebiyyike ve mehbitü vahyike femnin
aleyye biddühuli fihi vec’alhü vikâyeten li minennâr ve emânen minel azâb
vec’alni minelfâizine bi şefaatil Mustafâ yevmelmeâb) denir.
Hacdan
sonra, Medine’ye gidip, Resulullah efendimizin mübarek kabrini ziyaret etmek
lazımdır. Medine’ye girince, yalnız kabr-i Nebiyi ziyareti niyet etmeli.
Mescid-i Nebide bir namaz, başka yerlerdeki bin namazdan daha üstündür. Oruç,
sadaka, zikir ve Kur’an-ı kerim okumak gibi ibadetler de böyledir.
Şehre
veya Mescide girmeden önce gusül abdesti alınır. Güzel koku sürünülür. Yeni,
temiz elbise giyinilir. Şehre yürüyerek girmek iyi olur.
[Selef-i
salihin, Medine-i münevvereye yaklaşınca, inip yaya yürürlerdi. Böyle yapmak
edep gereğidir. Allame Ebu Abdullah b. Reşid anlatır:
(Hicri, 684'de
Medine'ye geldim. Vezir Ebu Abdullah bin Ebil-Kasım benimle idi. Gözleri
ağrıyordu. Medine'ye yaklaşınca, bineklerimizden inip yaya yürümeye başladık.
Vezir de, Kabr-i şerifin şevkiyle yaya yürüdü. Hemen o saat gözlerine şifa ihsan
edildi. Kendi hâlini anlatan çok güzel bir kaside yazdı.)]
Eşyalarını bir
yere yerleştirdikten sonra, o yerlerin kıymetini ve yüksekliğini düşünerek,
boynu bükük, kalbi kırık olarak; (Bismillah ve alâ Milleti Resulillah) der ve
hicret gecesi gelmiş olan (İsrâ) suresinin sekseninci âyetini ve namazda okunan
salevat-ı şerifleri okuyarak ve (Vağfir li-zunubi veftah li ebvâbe rahmetike ve
fadlike) diyerek mescide gelir.
Bab-ı selamdan veya bab-ı Cibril’den
mescide girip, minber yanında iki rekat Tahıyyetül mescid namazı kılar. Minberin
direği sağ omuzu hizasına gelmelidir. İki rekat da şükür namazı kılar.
[Eshab-ı kiramdan Hazret-i Cabir diyor ki:
(Seferden gelmiştim.
Hemen geldiğim gibi gidip Resulullaha selam verdim. O da mescidin önlerinde
duruyordu. (Mescidde namaz kıldın mı?) buyurdu. Ben de, hayır, dedim. (Hemen
git, mescide gir, namaz kıl. Ondan sonra gel, bana selam ver) buyurdu. (İbni
Hubeyb)]
Duadan sonra edeple kalkıp Hucre-i Saadete gelir. Muvâcehe-i
Saadet duvarına karşı, arkasını kıbleye dönerek, Resulullah efendimizin mübarek
yüzüne karşı, iki metre uzakta, edeple durur. Resulullah efendimizin kabr-i
şerifinde diri olduğunu, kendisini gördüğünü, selamını dualarını işittiğini ve
cevap verdiğini, âmin dediğini düşünür. (Esselamu aleyke yâ seyyidi, ya
Resulallah ...) diye başlayan duayı okur. Emanet olan selamları söyler.
[Ziyaretçi, huşû ve hudû ile selam vermelidir! Sesini ne çok yüksek, ne
de fısıltı derecesinde alçak etmeli, orta derecede çıkarmalı ki, edebe uygun
olsun. Hazret-i Ömer, Resulullah efendimizin mescidinde, yüksek sesle konuşan
Taifli iki kişiye; “Eğer bu şehir halkından olsaydınız, Resulullahın mescidinde
böyle yüksek sesle konuştuğunuz için sizi döverdim” dedi. (Buhari)
Fahr-i kâinat efendimizi ziyaret ederken, mübarek yüzüne karşı durup,
arkasını kıbleye vermelidir! Halife Mansur, (Ziyarette, kabr-i şerife mi,
kıbleye mi döneyim?) diye sorunca, imam-ı Malik hazretleri, (Fahr-i kâinat, sana
ve baban Hazret-i Âdem'e kıyamette şefaatçidir. Ona arka dönülmez)
buyurdu.
Şerefli kabre çok yakına varmamalı, sağlığında, şerefli huzurunda
nasıl durulursa, öyle edepli durmalı, önüne bakmalı, etrafa bakmaktan
sakınmalıdır!]
Sonra yarım metre sağa gelip, (Esselamu aleyke yâ halifeti
Resulillah ...) diye başlayan uzun duayı okuyarak Hazret-i Ebu Bekir’e selam
verir. Sonra yarım metre sağa gidip, Hazret-i Ömer’e selam verir. Sonra kendine
ve ana babasına ve bütün müslümanlara dua eder. Sonra yine Resulullah
efendimizin mübarek yüzünün karşısına gelir, dilediği duaları yapar.
Sonra Ebu Lübabe hazretlerinin kendini bağlayarak tevbe etmiş olduğu
direğe gelir. Burada ve Ravda-i mutahharada nafile, kaza kılar. Tevbe ve dua
eder. Dilediği zamanlarda, Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Kıbleteyn, Uhud şehidleri
ve Baki’deki mezarları ve birçok meşhur mübarek yerleri de ziyaret etmelidir.
Mescidde iki rekat namaz kıldıktan sonra, Hücre-i saadete gelip, mübarek yüzüne
karşı dönmeli. Diri iken olduğu gibi huzurunda edep ile durup, salât ve selam
vermelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bana selam verene, ben de selam
veririm.) [Beyheki, Ebu Davud]
Hacca giden fakir, Mekke’ye gidinceye
kadar nafile ibadet yapmakta, nafile sevap almaktadır. Mekke şehrine girince hac
etmesi farz olur. Zengin ise, memleketinden hac için çıktığı anda farz sevabı
kazanmaktadır. Farzın sevabı, nafilenin sevabından daha çoktur. Fakir,
memleketinde ihrama girerek yola çıkarsa, yolda da farz sevabı kazanarak,
zenginin sevabına kavuşur. Ana babası kendine muhtaç olmayan bir kimse, onlardan
izinsiz farz olan hacca gidebilir, fakat nafile olan hacca gidemez.
Sual:
Mekke’den sonra Medine’ye gitmek zorunlu mu?
CEVAP
Zorunlu değilse de
gitmeye çalışmalı! Peygamber efendimizin mübarek kabr-i şerifini ziyaret ederek
büyük nimetlere kavuşmaya çalışmalı!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.) [Beyheki, Dare Kutni,
Taberani]
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.)
[Bezzar]
(Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş
olur.) [Müslim]
(Medine’ye gelip kabrimi ziyaret eden, Kıyamette komşum
olur, ona şefaat ederim.) [Şir’a]
(Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni
diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani, Dare Kutni, İbni
Cevzi]
(Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Dare
Kutni, İ.Malik]
(İmkan bulup da mazeretsiz beni ziyaret etmeyen bana cefa
etmiş olur.) [İbni Neccar]
(Vefatımdan sonra beni ziyaret eden,
hayatımda ziyaret etmiş gibidir.) [Beyheki]
(Kabrimin yanında, benim
için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni
Ebi Şeybe]
[Bu müjdelere kavuşabilmek için elbette Ehl-i sünnet
itikadında olmak şarttır. Bid’at ehlinin veya gayri müslimlerin yaptığı hiçbir
ibadet kabul olmaz.]
İmam-ı Kastalani hazretleri, (Mevahib-i ledünniyye)
kitabında buyuruyor ki:
Resulullah efendimizin kabr-i şerifini ziyaret etmek,
taatlerin en büyüklerinden ve ibadetlerin en şereflilerindendir. Bunun aksini
iddia eden, Allahü teâlâya, Resulüne ve müslümanlara muhalefet etmiş, İslam
ipini koparmıştır.
Peygamber mi diri, şehid mi?
Hacca gidip gelen
herkes bilir ki, Vehhabiler, Resulullah efendimizin kabri şerifini ziyaret edip
"Şefaat ya Resulallah" diyenlere, (Ya hacı, şirk şirk...) diyerek Müslümanlara
müşrik diyorlar. Resulullahın ümmetinden olan şehidlere diri dedikleri halde,
Resulullah efendimize ölü demeleri âyetlere de, hadis-i şeriflere de
aykırıdır.
Tibyan’da bildiriliyor ki:
Bedir’de falanca filanca öldü
gitti denildiği zaman, Allahü teâlâ, şehidler için ölü denmesini yasaklayıp
buyurdu ki:
(Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir,
ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154]
Hadis-i şerifte de
buyuruluyor ki:
(Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşlarla
Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip
Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek,
içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman,
“Allahü teâlânın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihattan
çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, ben onlara, sizin durumunuzu
bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]
Bu konu ile ilgili
âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın,
onlar, Rableri indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde
rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan [henüz şehid olmamış]
kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini
müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]
Birinci âyette, Allah yolunda
öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir diye ikaz ediliyor. İkinci âyette de,
Allah yolunda öldürülmüş olanların diri olduğu ve yiyip içtikleri
bildiriliyor.
Şimdi vehhabilere soruyoruz: Şehid mi üstün, yoksa
Peygamber mi?
Şehid sıradan bir Müslümandır. Savaşta ölenin imanı varsa
şehid olur. Attan düşüp ölen bile şehiddir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Suda boğulan, yangında ölen, enkaz altında kalarak ölen şehiddir.) [İbni
Asakir]
(Abdestli yatıp da ölen şehiddir.) [Deylemi]
(Mütteki
müezzin, şehid gibidir. Ölürse kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani]
(Allahü
teâlâdan sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse bile, şehid olur.)
[Müslim]
Allah yolunda ölen şehide ölü demek caiz değil iken, bütün
ömrünü Allah’ın emrine uyarak Allah yolunda geçiren Peygamber efendimize ölü
demek nasıl caiz olur?
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her Peygamber,
kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]
(Peygamberlerin
vücudunu toprak çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber
verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace, Ebu
Davud]
İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber, müminlere kendi
canlarından üstündür.) [Ahzab 6]
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere,
Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.) [Fetih 28]
Bu iki âyetten
anlaşıldığı gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi
de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün
insanların efendisiyim.) [Buhari]
Şehidlerin ruhu yaşıyor da, âlemlere
rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamıyor mu? Ruh ölmez, kâfirlerin
ruhu bile ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehid kadar da kıymeti yok mu?
Şehid diri oluyor da, Peygamber niye diri olmasın? Şehid cennette
rızıklandırılıyor da Peygamber niye rızıklandırılmasın? Peygamber hâşâ Allah
yolunda olmazsa, şehid Allah yolunda nasıl olur?
Peygamber diri olmazsa
şehid nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehid nasıl işitir? Halbuki şehidin,
Müslümanlığı da şehidliği de bu Peygambere iman etmeye bağlıdır.
Peki
şehidler Allah yolunda da, hâşâ Peygamberler, sıddıklar, ulema-i rasihin ve
emr-i maruf yapanlar şeytanın yolunda mıdır? Bu ne çirkin suçlamadır öyle?
Resulullah şehid değil midir? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim
zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak
gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)
İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı
kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu) buyurdu. Peygamberlik
şehidlikten üstündür. Fakat şehid olmak da bir nimettir. Allahü teâlâ Resulüne
bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir.
(Mevahib-i ledünniyye)
Sual: Selefi bir siteden aldığım aşağıdaki hadislere
uydurma deniyor. Uydurma olmayanların karşısına kaynaklarını yazar
mısınız?
CEVAP
İslam âlimlerinin kitaplarındaki bir hadis uydurma olmaz.
Çünkü onlar Resulullahın vârisidir. Resulullahın vârisi Resulullaha ihanet eder
mi? Sonra onlar uydurma hadisi sahihten ayıramayacak kadar cahil değillerdi.
Hadis-i şeriflerin kaynakları karşılarına yazılmıştır:
1- (Kabrimi ziyaret
edene şefaatim vacip oldu.) [İbni Huzeyme, Bezzar, Dare Kutni,
Taberani]
2- (Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak
etmiş olur.) [Müslim, Taberani]
3- (Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni
diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani, Dare Kutni, Beyheki, İbni
Cevzi]
4- (Sevap umarak beni ziyaret eden, kıyamette bana komşu olur.)
[Mevahib-i Ledünniyye]
5- (Hac edip de beni ziyaret etmeyen, bana eza
cefa etmiş olur.) [Dare Kutni, İmam-ı Malik, İbni Neccar, Mevahib-i
Ledünniyye]
Sual: Son hadiste, (Bana eza cefa etmiş olur) deniyor.
Resulullaha eza cefa küfürdür. Bu bakımdan da son hadis uydurmadır deniyor.
Bunun açıklaması nedir?
CEVAP
O kimseler mecaz, tevil, kinaye gibi
deyimleri bilmedikleri için böyle akıllarına göre konuşuyorlar. Buradaki eza
cefa, Resulullaha hakaret etmek değildir. Resulullah efendimiz, o kimse bu
sevaptan mahrum kaldı diye üzülür. Bu hadisi bir çok âlim nakletmiş, biz sadece
dört tanesini bulduk. Bunların ikisi muhaddis = hadis âlimidir. Birisi imam-ı
Malik, hem hadis âlimi hem de Maliki mezhebinin kurucusudur. Bu âlimlere
inanılmazsa kime inanılacak ki?
Bu konuda başka hadis-i şerifler de
vardır. Üçü şöyledir.
(Bir Müslümana eziyet veren bana eziyet vermiş
demektir, bana eziyet veren de Allahü teâlâya eziyet vermiş olur.)
[Taberani]
Halbuki Allah’a ve Resulüne eziyet etmek küfürdür. Ama bir mümine
eziyet etmek haram olursa da küfür olmaz. Demek ki bir müminin üzülmesine Allah
ve Resulü de üzülüyor.
(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allahü
teâlâya arz olunur. Cuma günleri de enbiyaya, ana-babaya, yakınlarına arz
olunur. İyi amelle onlar ferahlanır, kötü amellerinize üzülürler. Öyle ise
Allah’tan korkun ve günah işlemek suretiyle ölülerinize eziyet etmeyin.)
[Hakim]
Bizim günahlarımızı gören ölüler, üzülürler, niye bu iyi amel
işlemiyor da kötü işler yapıyor derler. Biz günah işlemekle ölülere de günah
yazılmaz.
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Abdesti bozulunca abdest almayan bana
cefa etmiş olur. Abdest alıp da, iki rekat namaz kılmayan da bana cefa etmiş
olur. İki rekat namaz kılıp da benden bir ihtiyacını istemezse yine bana cefa
etmiş olur. Abdest alıp, iki rekat namaz kıldıktan sonra dua edenin duasını
kabul etmezsem ben de ona cefa etmiş olurum. Halbuki ben cefa etmem.)
[Şir’a]
Hâşâ biz nâfile namaz kılmazsak Allah’a niye cefa etmiş olalım ki?
Demek ki buradaki eza, cefa, (Kulum bu nimetlerden faydalanmadı) diye Allahü
teâlâ üzülüyor.
Üç mescitten başkasını ziyaret için, uzak yola çıkmak,
Allah rızası için olursa caizdir. Başka niyetlerle olursa haramdır. Bu üç
mescit: Mescid-i haram ve mescid-i Nebevi ve mescid-i Aksadır.
(Yalnız üç
mescide ziyaret için gidilir) hadis-i şerifi, Kabr-i saadeti ziyaret için
Medine-i münevvereye gitmenin çok sevap olduğunu göstermektedir. Bu ziyareti
yapmayanlar, bu çok sevaptan mahrum kalarak Resulullahı da üzmüş
olurlar.
Medine’nin fazileti
Medine-i münevvere şehri çok kıymetlidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Medine, kötüleri çıkarır, körüğün, demirin
pasını çıkarıp attığı gibi.) [Buhari]
(Medine’de ölebilen, orada ölsün.
Ben, orada ölenlere şefaat ederim.) [Tirmizi]
(Haremeynden [Mekke ve
Medine'den] birinde ölen, emin olarak dirilir.) [Beyheki]
Eminden maksat,
kıyamet korkularını çekmeyendir.
(Bütün beldeler kılıçla, Medine ise
Kur’an-ı kerimle fetholundu.) [İbni Neccar]
(Medine’nin açlık ve
şiddetine sabreden her mümine, kıyamette şefaat ederim.)
[Müslim]
(Medine, İslam’ın kubbesi, hicretin toprağı, helal ve haramın
meskenidir.) [Taberani]
Kısaca o mukaddes durağın taşı, toprağı ve her
yeri Fahr-i kâinat efendimizin yakınlığı ile şereflenmiştir. Medine halkı,
Resulullah efendimizin uğur ve bereketlerinden feyz almak için kendilerini
evlerine davet ederlerdi. Aynı zamanda evlerinde namaz kılmasını murad
edinirlerdi.
İmam-ı Malik hazretleri, Medine içinde hayvana binmekten
kaçınır, (Bir yerde ki, Resulullah yaya gezip mübarek ayağı dokunmuştur, ben
orada hayvana binmekten haya ederim) buyururdu.
Üç mescidi
ziyaret
Fahr-i âlem efendimizin ziyaretine gitmeye niyet eden, Onun Mescid-i
şerifini ziyarete, orada namaz kılmaya da niyet etmeli! Çünkü Onun mescidi,
ziyaret için yolculuk yapılan üç mescidden biridir. Bu üç mescid şunlardır:
Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi.
Farz ve nafile namazları,
Resulullah efendimizin mukaddes mescidinde kılmaya çalışmalıdır! Özellikle
Ravda-i mutahharada kılmaya gayret etmelidir! Peygamber efendimiz buranın
(Cennet bahçesi) olduğunu bildirmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Mescid-i haram hariç, mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidde
kılınan bin namazdan daha sevaptır.) [Buhari]
(Mescidimde, kırk vakit
namaz kılan için, Cehennemden kurtuluş beratı yazılır.) [Tirmizi]
Kuba
mescidi de önemlidir. Ziyaret ederek, orada namaz kılmalıdır! Peygamber
efendimiz, her Cumartesi günü Kuba mescidine gider, orada iki rekat namaz
kılardı. (Müslim)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kuba mescidinde namaz
kılmak umre yapmak gibidir.) [Tirmizi]
(Gusledip, Kuba mescidine giderek,
orada namaz kılana umre yapmış gibi sevap verilir.) [İ. Ahmed]
Eshab-ı
kiramın bulunduğu Baki kabristanını da ziyaret etmeli! İmam-ı Malik hazretleri
buyurdu ki: (Medine'de eshab-ı kiramdan onbin kişi vefat etmiştir. Onlar hep
Baki'de defnedilmiştir.) Peygamber efendimiz, Baki’ye çıkar (Esselamü aleyküm ey
müminler topluluğunun yurdu) diye selam verirdi. (Müslim)
Diğer kabirleri
de ziyaret etmelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kabristan, güneş
ve ayın yer halkına ışık vermesi gibi gök halkına ışık verir. Birisi Medine
kabristanı, diğeri de Askalân kabristanıdır.) [İbni Neccar]
Medine’de
kırk vakit namaz
Sual: Hac veya Umre yapanın, Medine’de sekiz gün kalıp kırk
vakit namaz kılması şart mıdır?
CEVAP
Hac veya Umre için, Medine-i
münevverede sekiz gün kalıp kırk rekat namaz kılmak şart değildir. Yani kırk
rekat namaz kılmak, hac ve umrenin şartlarından veya sünnetlerinden değildir.
Peygamber efendimiz için de Medine-i münevverede sekiz gün kalmak gerekmez.
Kırk rekat namazın fazileti, Resulullahı ziyaret ile değil, Mescid-i
nebevinin faziletiyle ilgilidir.
Medine’de yasak değildir. Medine şehri uzaktan görülünce salât ve selam
getirilir. Sonra, (Allahümme hâzâ haremü Nebiyyike ve mehbitü vahyike femnin
aleyye biddühuli fihi vec’alhü vikâyeten li minennâr ve emânen minel azâb
vec’alni minelfâizine bi şefaatil Mustafâ yevmelmeâb) denir.
Hacdan
sonra, Medine’ye gidip, Resulullah efendimizin mübarek kabrini ziyaret etmek
lazımdır. Medine’ye girince, yalnız kabr-i Nebiyi ziyareti niyet etmeli.
Mescid-i Nebide bir namaz, başka yerlerdeki bin namazdan daha üstündür. Oruç,
sadaka, zikir ve Kur’an-ı kerim okumak gibi ibadetler de böyledir.
Şehre
veya Mescide girmeden önce gusül abdesti alınır. Güzel koku sürünülür. Yeni,
temiz elbise giyinilir. Şehre yürüyerek girmek iyi olur.
[Selef-i
salihin, Medine-i münevvereye yaklaşınca, inip yaya yürürlerdi. Böyle yapmak
edep gereğidir. Allame Ebu Abdullah b. Reşid anlatır:
(Hicri, 684'de
Medine'ye geldim. Vezir Ebu Abdullah bin Ebil-Kasım benimle idi. Gözleri
ağrıyordu. Medine'ye yaklaşınca, bineklerimizden inip yaya yürümeye başladık.
Vezir de, Kabr-i şerifin şevkiyle yaya yürüdü. Hemen o saat gözlerine şifa ihsan
edildi. Kendi hâlini anlatan çok güzel bir kaside yazdı.)]
Eşyalarını bir
yere yerleştirdikten sonra, o yerlerin kıymetini ve yüksekliğini düşünerek,
boynu bükük, kalbi kırık olarak; (Bismillah ve alâ Milleti Resulillah) der ve
hicret gecesi gelmiş olan (İsrâ) suresinin sekseninci âyetini ve namazda okunan
salevat-ı şerifleri okuyarak ve (Vağfir li-zunubi veftah li ebvâbe rahmetike ve
fadlike) diyerek mescide gelir.
Bab-ı selamdan veya bab-ı Cibril’den
mescide girip, minber yanında iki rekat Tahıyyetül mescid namazı kılar. Minberin
direği sağ omuzu hizasına gelmelidir. İki rekat da şükür namazı kılar.
[Eshab-ı kiramdan Hazret-i Cabir diyor ki:
(Seferden gelmiştim.
Hemen geldiğim gibi gidip Resulullaha selam verdim. O da mescidin önlerinde
duruyordu. (Mescidde namaz kıldın mı?) buyurdu. Ben de, hayır, dedim. (Hemen
git, mescide gir, namaz kıl. Ondan sonra gel, bana selam ver) buyurdu. (İbni
Hubeyb)]
Duadan sonra edeple kalkıp Hucre-i Saadete gelir. Muvâcehe-i
Saadet duvarına karşı, arkasını kıbleye dönerek, Resulullah efendimizin mübarek
yüzüne karşı, iki metre uzakta, edeple durur. Resulullah efendimizin kabr-i
şerifinde diri olduğunu, kendisini gördüğünü, selamını dualarını işittiğini ve
cevap verdiğini, âmin dediğini düşünür. (Esselamu aleyke yâ seyyidi, ya
Resulallah ...) diye başlayan duayı okur. Emanet olan selamları söyler.
[Ziyaretçi, huşû ve hudû ile selam vermelidir! Sesini ne çok yüksek, ne
de fısıltı derecesinde alçak etmeli, orta derecede çıkarmalı ki, edebe uygun
olsun. Hazret-i Ömer, Resulullah efendimizin mescidinde, yüksek sesle konuşan
Taifli iki kişiye; “Eğer bu şehir halkından olsaydınız, Resulullahın mescidinde
böyle yüksek sesle konuştuğunuz için sizi döverdim” dedi. (Buhari)
Fahr-i kâinat efendimizi ziyaret ederken, mübarek yüzüne karşı durup,
arkasını kıbleye vermelidir! Halife Mansur, (Ziyarette, kabr-i şerife mi,
kıbleye mi döneyim?) diye sorunca, imam-ı Malik hazretleri, (Fahr-i kâinat, sana
ve baban Hazret-i Âdem'e kıyamette şefaatçidir. Ona arka dönülmez)
buyurdu.
Şerefli kabre çok yakına varmamalı, sağlığında, şerefli huzurunda
nasıl durulursa, öyle edepli durmalı, önüne bakmalı, etrafa bakmaktan
sakınmalıdır!]
Sonra yarım metre sağa gelip, (Esselamu aleyke yâ halifeti
Resulillah ...) diye başlayan uzun duayı okuyarak Hazret-i Ebu Bekir’e selam
verir. Sonra yarım metre sağa gidip, Hazret-i Ömer’e selam verir. Sonra kendine
ve ana babasına ve bütün müslümanlara dua eder. Sonra yine Resulullah
efendimizin mübarek yüzünün karşısına gelir, dilediği duaları yapar.
Sonra Ebu Lübabe hazretlerinin kendini bağlayarak tevbe etmiş olduğu
direğe gelir. Burada ve Ravda-i mutahharada nafile, kaza kılar. Tevbe ve dua
eder. Dilediği zamanlarda, Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Kıbleteyn, Uhud şehidleri
ve Baki’deki mezarları ve birçok meşhur mübarek yerleri de ziyaret etmelidir.
Mescidde iki rekat namaz kıldıktan sonra, Hücre-i saadete gelip, mübarek yüzüne
karşı dönmeli. Diri iken olduğu gibi huzurunda edep ile durup, salât ve selam
vermelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bana selam verene, ben de selam
veririm.) [Beyheki, Ebu Davud]
Hacca giden fakir, Mekke’ye gidinceye
kadar nafile ibadet yapmakta, nafile sevap almaktadır. Mekke şehrine girince hac
etmesi farz olur. Zengin ise, memleketinden hac için çıktığı anda farz sevabı
kazanmaktadır. Farzın sevabı, nafilenin sevabından daha çoktur. Fakir,
memleketinde ihrama girerek yola çıkarsa, yolda da farz sevabı kazanarak,
zenginin sevabına kavuşur. Ana babası kendine muhtaç olmayan bir kimse, onlardan
izinsiz farz olan hacca gidebilir, fakat nafile olan hacca gidemez.
Sual:
Mekke’den sonra Medine’ye gitmek zorunlu mu?
CEVAP
Zorunlu değilse de
gitmeye çalışmalı! Peygamber efendimizin mübarek kabr-i şerifini ziyaret ederek
büyük nimetlere kavuşmaya çalışmalı!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.) [Beyheki, Dare Kutni,
Taberani]
(Kabrimi ziyaret edene şefaatim helal oldu.)
[Bezzar]
(Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak etmiş
olur.) [Müslim]
(Medine’ye gelip kabrimi ziyaret eden, Kıyamette komşum
olur, ona şefaat ederim.) [Şir’a]
(Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni
diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani, Dare Kutni, İbni
Cevzi]
(Hac edip de, beni ziyaret etmeyen, beni incitmiş olur.) [Dare
Kutni, İ.Malik]
(İmkan bulup da mazeretsiz beni ziyaret etmeyen bana cefa
etmiş olur.) [İbni Neccar]
(Vefatımdan sonra beni ziyaret eden,
hayatımda ziyaret etmiş gibidir.) [Beyheki]
(Kabrimin yanında, benim
için okunan salevatı işitirim. Uzak yerlerde okunanlar bana bildirilir.) [İbni
Ebi Şeybe]
[Bu müjdelere kavuşabilmek için elbette Ehl-i sünnet
itikadında olmak şarttır. Bid’at ehlinin veya gayri müslimlerin yaptığı hiçbir
ibadet kabul olmaz.]
İmam-ı Kastalani hazretleri, (Mevahib-i ledünniyye)
kitabında buyuruyor ki:
Resulullah efendimizin kabr-i şerifini ziyaret etmek,
taatlerin en büyüklerinden ve ibadetlerin en şereflilerindendir. Bunun aksini
iddia eden, Allahü teâlâya, Resulüne ve müslümanlara muhalefet etmiş, İslam
ipini koparmıştır.
Peygamber mi diri, şehid mi?
Hacca gidip gelen
herkes bilir ki, Vehhabiler, Resulullah efendimizin kabri şerifini ziyaret edip
"Şefaat ya Resulallah" diyenlere, (Ya hacı, şirk şirk...) diyerek Müslümanlara
müşrik diyorlar. Resulullahın ümmetinden olan şehidlere diri dedikleri halde,
Resulullah efendimize ölü demeleri âyetlere de, hadis-i şeriflere de
aykırıdır.
Tibyan’da bildiriliyor ki:
Bedir’de falanca filanca öldü
gitti denildiği zaman, Allahü teâlâ, şehidler için ölü denmesini yasaklayıp
buyurdu ki:
(Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Bilakis onlar diridir,
ama siz bunun şuurunda değilsiniz.) [Bekara 154]
Hadis-i şerifte de
buyuruluyor ki:
(Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları yeşil kuşlarla
Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip
Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek,
içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman,
“Allahü teâlânın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihattan
çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, ben onlara, sizin durumunuzu
bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]
Bu konu ile ilgili
âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın,
onlar, Rableri indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde
rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan [henüz şehid olmamış]
kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini
müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]
Birinci âyette, Allah yolunda
öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir diye ikaz ediliyor. İkinci âyette de,
Allah yolunda öldürülmüş olanların diri olduğu ve yiyip içtikleri
bildiriliyor.
Şimdi vehhabilere soruyoruz: Şehid mi üstün, yoksa
Peygamber mi?
Şehid sıradan bir Müslümandır. Savaşta ölenin imanı varsa
şehid olur. Attan düşüp ölen bile şehiddir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Suda boğulan, yangında ölen, enkaz altında kalarak ölen şehiddir.) [İbni
Asakir]
(Abdestli yatıp da ölen şehiddir.) [Deylemi]
(Mütteki
müezzin, şehid gibidir. Ölürse kabrinde kurtlanmaz.) [Taberani]
(Allahü
teâlâdan sıdk ile ihlas ile şehidlik isteyen, yatağında ölse bile, şehid olur.)
[Müslim]
Allah yolunda ölen şehide ölü demek caiz değil iken, bütün
ömrünü Allah’ın emrine uyarak Allah yolunda geçiren Peygamber efendimize ölü
demek nasıl caiz olur?
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Her Peygamber,
kabrinde diri olup namaz kılar.) [Beyheki, Ebu Ya’la]
(Peygamberlerin
vücudunu toprak çürütmez. Bir mümin salevat okuyunca, bir melek bana haber
verir, "Falan oğlu filan, sana selam söyledi" der.) [İbni Mace, Ebu
Davud]
İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Peygamber, müminlere kendi
canlarından üstündür.) [Ahzab 6]
(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere,
Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur.) [Fetih 28]
Bu iki âyetten
anlaşıldığı gibi, Peygamberimizin dini diğer dinlerden üstün olduğu gibi, kendi
de herkesten üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ben bütün
insanların efendisiyim.) [Buhari]
Şehidlerin ruhu yaşıyor da, âlemlere
rahmet olarak gönderilen Resulullahın ruhu yaşamıyor mu? Ruh ölmez, kâfirlerin
ruhu bile ölmez. Peygamberin Allah yanında bir şehid kadar da kıymeti yok mu?
Şehid diri oluyor da, Peygamber niye diri olmasın? Şehid cennette
rızıklandırılıyor da Peygamber niye rızıklandırılmasın? Peygamber hâşâ Allah
yolunda olmazsa, şehid Allah yolunda nasıl olur?
Peygamber diri olmazsa
şehid nasıl diri olur? Peygamber işitmezse, şehid nasıl işitir? Halbuki şehidin,
Müslümanlığı da şehidliği de bu Peygambere iman etmeye bağlıdır.
Peki
şehidler Allah yolunda da, hâşâ Peygamberler, sıddıklar, ulema-i rasihin ve
emr-i maruf yapanlar şeytanın yolunda mıdır? Bu ne çirkin suçlamadır öyle?
Resulullah şehid değil midir? Resulullah, son hastalığında, (Hayber’de yediğim
zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden aort damarım, bıçak
gibi kesiliyor) buyurdu. (Buhari)
İbni Mesud hazretleri ve diğer Eshab-ı
kiram, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehid oldu) buyurdu. Peygamberlik
şehidlikten üstündür. Fakat şehid olmak da bir nimettir. Allahü teâlâ Resulüne
bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir.
(Mevahib-i ledünniyye)
Sual: Selefi bir siteden aldığım aşağıdaki hadislere
uydurma deniyor. Uydurma olmayanların karşısına kaynaklarını yazar
mısınız?
CEVAP
İslam âlimlerinin kitaplarındaki bir hadis uydurma olmaz.
Çünkü onlar Resulullahın vârisidir. Resulullahın vârisi Resulullaha ihanet eder
mi? Sonra onlar uydurma hadisi sahihten ayıramayacak kadar cahil değillerdi.
Hadis-i şeriflerin kaynakları karşılarına yazılmıştır:
1- (Kabrimi ziyaret
edene şefaatim vacip oldu.) [İbni Huzeyme, Bezzar, Dare Kutni,
Taberani]
2- (Sadece beni ziyaret için gelen, kıyamette şefaatimi hak
etmiş olur.) [Müslim, Taberani]
3- (Hac edip kabrimi ziyaret eden, beni
diri iken ziyaret etmiş gibi olur.) [Taberani, Dare Kutni, Beyheki, İbni
Cevzi]
4- (Sevap umarak beni ziyaret eden, kıyamette bana komşu olur.)
[Mevahib-i Ledünniyye]
5- (Hac edip de beni ziyaret etmeyen, bana eza
cefa etmiş olur.) [Dare Kutni, İmam-ı Malik, İbni Neccar, Mevahib-i
Ledünniyye]
Sual: Son hadiste, (Bana eza cefa etmiş olur) deniyor.
Resulullaha eza cefa küfürdür. Bu bakımdan da son hadis uydurmadır deniyor.
Bunun açıklaması nedir?
CEVAP
O kimseler mecaz, tevil, kinaye gibi
deyimleri bilmedikleri için böyle akıllarına göre konuşuyorlar. Buradaki eza
cefa, Resulullaha hakaret etmek değildir. Resulullah efendimiz, o kimse bu
sevaptan mahrum kaldı diye üzülür. Bu hadisi bir çok âlim nakletmiş, biz sadece
dört tanesini bulduk. Bunların ikisi muhaddis = hadis âlimidir. Birisi imam-ı
Malik, hem hadis âlimi hem de Maliki mezhebinin kurucusudur. Bu âlimlere
inanılmazsa kime inanılacak ki?
Bu konuda başka hadis-i şerifler de
vardır. Üçü şöyledir.
(Bir Müslümana eziyet veren bana eziyet vermiş
demektir, bana eziyet veren de Allahü teâlâya eziyet vermiş olur.)
[Taberani]
Halbuki Allah’a ve Resulüne eziyet etmek küfürdür. Ama bir mümine
eziyet etmek haram olursa da küfür olmaz. Demek ki bir müminin üzülmesine Allah
ve Resulü de üzülüyor.
(Ameller, pazartesi ve perşembe günleri Allahü
teâlâya arz olunur. Cuma günleri de enbiyaya, ana-babaya, yakınlarına arz
olunur. İyi amelle onlar ferahlanır, kötü amellerinize üzülürler. Öyle ise
Allah’tan korkun ve günah işlemek suretiyle ölülerinize eziyet etmeyin.)
[Hakim]
Bizim günahlarımızı gören ölüler, üzülürler, niye bu iyi amel
işlemiyor da kötü işler yapıyor derler. Biz günah işlemekle ölülere de günah
yazılmaz.
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Abdesti bozulunca abdest almayan bana
cefa etmiş olur. Abdest alıp da, iki rekat namaz kılmayan da bana cefa etmiş
olur. İki rekat namaz kılıp da benden bir ihtiyacını istemezse yine bana cefa
etmiş olur. Abdest alıp, iki rekat namaz kıldıktan sonra dua edenin duasını
kabul etmezsem ben de ona cefa etmiş olurum. Halbuki ben cefa etmem.)
[Şir’a]
Hâşâ biz nâfile namaz kılmazsak Allah’a niye cefa etmiş olalım ki?
Demek ki buradaki eza, cefa, (Kulum bu nimetlerden faydalanmadı) diye Allahü
teâlâ üzülüyor.
Üç mescitten başkasını ziyaret için, uzak yola çıkmak,
Allah rızası için olursa caizdir. Başka niyetlerle olursa haramdır. Bu üç
mescit: Mescid-i haram ve mescid-i Nebevi ve mescid-i Aksadır.
(Yalnız üç
mescide ziyaret için gidilir) hadis-i şerifi, Kabr-i saadeti ziyaret için
Medine-i münevvereye gitmenin çok sevap olduğunu göstermektedir. Bu ziyareti
yapmayanlar, bu çok sevaptan mahrum kalarak Resulullahı da üzmüş
olurlar.
Medine’nin fazileti
Medine-i münevvere şehri çok kıymetlidir.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Medine, kötüleri çıkarır, körüğün, demirin
pasını çıkarıp attığı gibi.) [Buhari]
(Medine’de ölebilen, orada ölsün.
Ben, orada ölenlere şefaat ederim.) [Tirmizi]
(Haremeynden [Mekke ve
Medine'den] birinde ölen, emin olarak dirilir.) [Beyheki]
Eminden maksat,
kıyamet korkularını çekmeyendir.
(Bütün beldeler kılıçla, Medine ise
Kur’an-ı kerimle fetholundu.) [İbni Neccar]
(Medine’nin açlık ve
şiddetine sabreden her mümine, kıyamette şefaat ederim.)
[Müslim]
(Medine, İslam’ın kubbesi, hicretin toprağı, helal ve haramın
meskenidir.) [Taberani]
Kısaca o mukaddes durağın taşı, toprağı ve her
yeri Fahr-i kâinat efendimizin yakınlığı ile şereflenmiştir. Medine halkı,
Resulullah efendimizin uğur ve bereketlerinden feyz almak için kendilerini
evlerine davet ederlerdi. Aynı zamanda evlerinde namaz kılmasını murad
edinirlerdi.
İmam-ı Malik hazretleri, Medine içinde hayvana binmekten
kaçınır, (Bir yerde ki, Resulullah yaya gezip mübarek ayağı dokunmuştur, ben
orada hayvana binmekten haya ederim) buyururdu.
Üç mescidi
ziyaret
Fahr-i âlem efendimizin ziyaretine gitmeye niyet eden, Onun Mescid-i
şerifini ziyarete, orada namaz kılmaya da niyet etmeli! Çünkü Onun mescidi,
ziyaret için yolculuk yapılan üç mescidden biridir. Bu üç mescid şunlardır:
Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi.
Farz ve nafile namazları,
Resulullah efendimizin mukaddes mescidinde kılmaya çalışmalıdır! Özellikle
Ravda-i mutahharada kılmaya gayret etmelidir! Peygamber efendimiz buranın
(Cennet bahçesi) olduğunu bildirmiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Mescid-i haram hariç, mescidimde kılınan bir namaz, başka mescidde
kılınan bin namazdan daha sevaptır.) [Buhari]
(Mescidimde, kırk vakit
namaz kılan için, Cehennemden kurtuluş beratı yazılır.) [Tirmizi]
Kuba
mescidi de önemlidir. Ziyaret ederek, orada namaz kılmalıdır! Peygamber
efendimiz, her Cumartesi günü Kuba mescidine gider, orada iki rekat namaz
kılardı. (Müslim)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kuba mescidinde namaz
kılmak umre yapmak gibidir.) [Tirmizi]
(Gusledip, Kuba mescidine giderek,
orada namaz kılana umre yapmış gibi sevap verilir.) [İ. Ahmed]
Eshab-ı
kiramın bulunduğu Baki kabristanını da ziyaret etmeli! İmam-ı Malik hazretleri
buyurdu ki: (Medine'de eshab-ı kiramdan onbin kişi vefat etmiştir. Onlar hep
Baki'de defnedilmiştir.) Peygamber efendimiz, Baki’ye çıkar (Esselamü aleyküm ey
müminler topluluğunun yurdu) diye selam verirdi. (Müslim)
Diğer kabirleri
de ziyaret etmelidir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki kabristan, güneş
ve ayın yer halkına ışık vermesi gibi gök halkına ışık verir. Birisi Medine
kabristanı, diğeri de Askalân kabristanıdır.) [İbni Neccar]
Medine’de
kırk vakit namaz
Sual: Hac veya Umre yapanın, Medine’de sekiz gün kalıp kırk
vakit namaz kılması şart mıdır?
CEVAP
Hac veya Umre için, Medine-i
münevverede sekiz gün kalıp kırk rekat namaz kılmak şart değildir. Yani kırk
rekat namaz kılmak, hac ve umrenin şartlarından veya sünnetlerinden değildir.
Peygamber efendimiz için de Medine-i münevverede sekiz gün kalmak gerekmez.
Kırk rekat namazın fazileti, Resulullahı ziyaret ile değil, Mescid-i
nebevinin faziletiyle ilgilidir.