Mevlid Kandili
Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu.
Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.
Ruhlar birşey
bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.
O
vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi
Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını
değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü
idi.
İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden
geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini
ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil,
diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını
bulacaktı.
Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin
tecelli ettiği o gece neler oldu neler?
Yahudi ileri gelenleri ve
âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa
çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi
verdiler.
O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece
Ahmed doğmuştur" dediler.(1)
Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de
Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin
Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,
- "Bu gece
sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.
- "Bilmiyoruz" diye cevap
verdiler.
Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!
"Bakın, ey
Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son
peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş
olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan
bir ben var" dedi.
Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete
düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına
anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını
Muhammed koydular." haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye
vardılar:
"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?"
dediler.
Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra
mıdır?" dedi.
Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona
götürün" dedi.
Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri
girdiler.
Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin
sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip
ayıldığı sırada,
"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.
Yahudi,
"Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık
Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle
kurtuluşa ereceklerdir.
"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi
size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük
verilecektir" dedi.(2)
Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar
annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..
Peygamber
Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin
efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden
koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed
ismini ver."
Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu
ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan
boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)
Aynı gece Hz.
Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de
şöyle:
"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize
dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."
Evet bu ulvî anı dile getiren
Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle
şiirleştirmiştir:
"Hem Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok alâmetler
belürdi gelmedin"
Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan
hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.
Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti
olarak bir çanakla kapattılar.
Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun
üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de
baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye
ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını
emiyordu.(5)
Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her
türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin
kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.
Aynı gece
Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği
görüldü.
Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun
parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.
Sava'da mukaddes tanınan gölün
suyunun çekilip gittiği görüldü.
Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen
mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.
Bütün bunlar işaret ve
alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars
saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin
kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)
İşte bu geceye Veladet-i Nebi
gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip
kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam
ediyoruz.
Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i
seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona
yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir
saadettir.
Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail
eylesin.
Kaynaklar:
(1)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:60.
(2)A.g.e,
1:162-163.
(3)Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(4)A.g.e.,
1:102.
(5)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(6)Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162.
Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu.
Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.
Ruhlar birşey
bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.
O
vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi
Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını
değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü
idi.
İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden
geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini
ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil,
diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını
bulacaktı.
Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin
tecelli ettiği o gece neler oldu neler?
Yahudi ileri gelenleri ve
âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa
çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi
verdiler.
O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece
Ahmed doğmuştur" dediler.(1)
Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de
Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin
Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,
- "Bu gece
sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.
- "Bilmiyoruz" diye cevap
verdiler.
Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!
"Bakın, ey
Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son
peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş
olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan
bir ben var" dedi.
Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete
düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına
anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını
Muhammed koydular." haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye
vardılar:
"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?"
dediler.
Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra
mıdır?" dedi.
Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona
götürün" dedi.
Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri
girdiler.
Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin
sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip
ayıldığı sırada,
"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.
Yahudi,
"Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık
Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle
kurtuluşa ereceklerdir.
"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi
size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük
verilecektir" dedi.(2)
Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar
annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..
Peygamber
Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin
efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden
koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed
ismini ver."
Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu
ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan
boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)
Aynı gece Hz.
Âmine'nin yanında bulunan Osman ibn Âs'ın annesinin gördükleri de
şöyle:
"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize
dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."
Evet bu ulvî anı dile getiren
Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle
şiirleştirmiştir:
"Hem Muhammed gelmesi oldu yakin
Çok alâmetler
belürdi gelmedin"
Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan
hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.
Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti
olarak bir çanakla kapattılar.
Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun
üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de
baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye
ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını
emiyordu.(5)
Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her
türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin
kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.
Aynı gece
Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği
görüldü.
Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun
parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.
Sava'da mukaddes tanınan gölün
suyunun çekilip gittiği görüldü.
Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen
mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.
Bütün bunlar işaret ve
alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars
saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin
kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)
İşte bu geceye Veladet-i Nebi
gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip
kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam
ediyoruz.
Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i
seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona
yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir
saadettir.
Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail
eylesin.
Kaynaklar:
(1)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:60.
(2)A.g.e,
1:162-163.
(3)Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(4)A.g.e.,
1:102.
(5)İbn-i Sa'd, Tabakat, 1:102.
(6)Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162.