Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Muharrem Ayı ve Aşure Günü

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    Muharrem Ayı ve Aşure Günü Empty Muharrem Ayı ve Aşure Günü

    Mesaj tarafından Ruzgar Paz Ara. 20, 2009 9:17 pm

    Muharrem Ayı ve Aşure Günü
    "Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani
    "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin,
    Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.

    Allah'ın ayı,
    günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu
    için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
    Âşura Günü ise
    Muharrem'in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır.
    Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini
    arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.
    Hicrî Senenin ilk ayı
    olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar
    arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha
    mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.
    Âşura Gününün Allah katında da
    çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye
    yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.
    Bazı tefsirlerimizde bu
    on gecenin Muharrem'in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan
    edilmektedir.(1)

    Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve
    bereketini bildirmektedir.

    Bugüne "Âşura" denmesinin sebebi, Muharrem
    ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre
    ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine
    on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle
    belirtilmektedir:
    1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan
    etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
    2. Hz. Nuh
    (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
    3. Hz.
    Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
    4. Hz. Âdem'in (a.s.)
    tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
    5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu
    kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
    6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o
    gün semâya yükseltilmiştir.
    7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul
    edilmiştir.
    8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
    9.
    Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün
    görmeye başlamıştır.
    10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya
    kavuşmuştur.(2)
    Hz. Âişe'nın belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri
    Âşura gününde değiştirilirdi.
    İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin
    yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep
    kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka
    günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı
    Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair
    hadisler mevcuttur.
    Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır.
    Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından
    da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine'ye
    hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını
    öğrendi.
    "Bu ne orucudur?" diye sordu.
    Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı
    düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür
    olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
    Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü
    Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak
    sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)
    Aşûra günü
    yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak
    biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim
    Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç
    tutuluyordu.
    Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
    "Âşûrâ,
    Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna
    uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve
    başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde
    oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu,
    isteyen tutmadı." 'Buhari, Savm: 69.
    O zamanlar henüz Ramazan orucu farz
    kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç
    tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra
    Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir"
    buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.
    Âşura
    orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir.
    Bir zat
    Peygamberimize geldi ve sordu:

    "Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamı
    tavsiye edersiniz?"
    Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Muharrem ayında
    oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde
    bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir"
    buyurdu.(5)
    Yine Tirmizi’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle
    buyurmuşlardır:
    "Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce
    bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit
    ediyorum."(6)
    "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan
    Muharrem ayında tutulan oruçtur”(7) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan
    orucun faziletini ifade etmektedir.
    Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali,
    "Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir
    temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir"
    demektedir.
    Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk
    getirmemek için, Muharrem'in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç
    tutulması tavsiye edilmiştir.
    Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet
    etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce
    veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
    Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve
    sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes
    imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin
    faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını
    kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü'minin aile efradına Âşura Gününde
    her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
    Bîr hadiste
    şöyle buyurular: "Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda
    bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik
    ihsan eder."(9) Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu
    komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini
    zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.
    Âşura gününün
    manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir.
    61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55
    yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit
    edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi
    İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği
    bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin'i Cennet gençlerinin efendisi olma
    şanına yüceltmiştir.

    Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere
    ulaşmıştır. Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde
    vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür,
    ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve
    taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir
    hükmüdür. Bu açıdan bunu bir "yas merasimi" haline dönüştürmek ehli-i sünnetin
    itikat ve inancına aykırıdır.


    1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
    2)
    Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
    3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
    4) Müslim. Siyam:
    117.
    5) Tîrmizî. Savm: 40.
    6) A.g.e., Savın: 47.
    7) İbni Mâce. Siyam:
    43.
    İhyâ,
    1:238
    9) et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2:116.

      Forum Saati Salı Mayıs 07, 2024 7:48 am