Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Ramazan Bayramı

    Ruzgar
    Ruzgar
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3096
    Doğum tarihi : 19/09/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 47
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    Ramazan Bayramı Empty Ramazan Bayramı

    Mesaj tarafından Ruzgar Paz Ara. 20, 2009 9:14 pm

    Ramazan Bayramı

    Bayram bir sevinç ve neşe günüdür. Yüce duyguların
    coştuğu, sevgi ve saygı, hislerinin mü'minler arasında alabildiğine canlandığı
    güzel günlerden biridir. O günde yardımlaşma ve kaynaşma son sınırına varır.

    Bayram insanları kaynaştırıp biraraya getiren en güzel vesilelerden biridir.
    Öyle ki, bayramda şahlanan yardımlaşma ve hediyeleşme ruhu yalnızca hayatta
    olanlara bağlı kalmaz, dünyadan gidip kabirlerinde bir Fatiha bekleyenlere kadar
    uzanır. Onların bu dileğini yerine getirmek için mü'minler bayramda kabirleri
    ziyaret ederler; ruhlarına Kur'ân'lar, Fatihalar ve dualar okuyarak onları da
    sevindirirler.
    Ramazan Bayramının mü'minler arasında ayrı bir yeri vardır.
    Çünkü Ramazan Bayramı, hergün tutulan orucun iftar vaktindeki sevinci gibi,
    tutulan bir aylık orucun toplu bir iftar sevincini ifade eder. Bir ay gibi uzun
    bir süreyle, özellikle Ramazan'ın yaz mevsimine denk geldiğinde sıcak günlerde
    nefislerine oruç tutturan mü'minler, sabır imtihanını vererek manevi
    sorumluluktan kurtulmanın sevincini Ramazan Bayramında yaşama imkânına
    kavuşurlar.

    Ramazan ve Kurban bayramları Hicretin 2. yılından İtibaren
    kutlanmaya başlanmıştır. Ramazan orucu da ilk defa bu yıl farz kılınmış, bu ayı
    oruçla geçiren rnü'minler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak
    kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama Ramazan Bayramı denmiştir.

    "Bu
    günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır"(1) mealindeki hadise dayanarak
    Ramazan ve Kurban bayramları bayram namazlarının kılınmasıyla başlar.

    Hz.
    Peygamber, "Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz Müslümanların
    bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir"(2) buyurmuştur.

    Ramazan
    Bayramım da bu manada bir gün olarak kabul etmiş ve bu bayramı Ramazan orucunun
    iftar günü olarak nitelendirmiştir.(3) Bu sır içindir ki, Ramazan ve Kurban
    Bayramlarında oruç tutmak haram kılınmıştır. Bir gün önce oruç bozmak haramken,
    bir gün sonra oruç tutmanın haram olması, mü'minlerin düşünce ve duygu
    dünyasında nimetlerin gerçek Sahibini hatırlatan en etkili bir
    sebeptir.

    Herkes bir gün önce kimin emrine uyarak oruç tutuyorsa, bugün
    de Onun rızasına uyarak orucunu açar. Ve Onun gerçek nimet Sahibi olduğunu
    hakkıyla idrak ederek, gerçek bir şükre yol bulur.

    Bayram bir aylık
    orucun toplu bir iftarı olduğu için, günlük iftarların sünnet türünden âdabı
    bayramda da yerine getirilir. Nitekim orucunu tatlı bir şeyle açmayı adet edinen
    Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Ramazan Bayramına da tatlı yiyerek
    başlarlardı. Bayram sabahında hurma gibi bir tatlı ile bir aylık oruçlarını
    açmadan evlerinden ayrılmazlardı. (4)

    Her vesile ile bizleri ibadete ve
    ahiret amellerine teşvik buyuran Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam,
    yılın iki bayram gecesinde kalkıp ibadet etmeyi tavsiye ederlerdi. Bu gecelerde
    uyanık bulunmanın, kalbin uyanıklığına vesile olduğunu bildirirlerdi. Bunu bir
    hadis-i şeriflerinde şöyle ifade etmişlerdi:
    "Sevabını Allah'tan umarak iki
    bayram gecesinde kalkıp ibadet eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez."
    (5)

    Bayramlar saadet asrında da bambaşka bir hava ve neş'e içinde
    yaşanırdı. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam bayram sabahında namazgaha
    çıkardı. Peygamber hanımlarının da, diğer hanımlar ve kızlarla birlikte
    namazgaha çıkması istenirdi. Kadınlar cemaatin arka tarafında yer alırlardı.(6)
    Kılınan bayram namazından sonra Peygamberimizin Aleyhissalâtü Vesselam cemaate
    hitaben bir hutbe okuduğunu anlatan îbni Mes'ud (r.a.) devamla şöyle
    der:

    "Resuîullah Aleyhissaiâtü Vesselam üzerine şehadet ederim ki, o
    namazı hutbeden önce kıldı. Sonra hutbe okudu. Daha sonra kadınlara
    işittiremediğini düşünüp onların yanına geldi. Onlara hatırlatmalarda bulundu,
    öğüt verdi ve sadaka vermelerini emretti.

    Bilal de elbiselerini açmış,
    vermelerini işaret etmekte idi. Kadınlar yüzük, halka ve diğer kıymetleri
    şeyleri atmaya başladılar." (7)

    Bu hadiseyi anlatan sahabilerden biri,
    "Kadınların bu verdikleri Ramazan Bayramı zekatı mı idî?" sualine şöyle cevap
    verdi: "Hayır, lakin o vakit verdikleri bir sadaka idi. Kadınlar yüzüklerini
    atıyor ve atıyorlardı."(8

    Aynı olaya işaret eden Ebu Saidi'l-Hudri de
    (r.a.) bayram gününde en çok sadaka verenlerin kadınlar olduğunu
    anlatır.

    Ramazan Bayramı, bağışlanmış olmanın bir sevinç işaretidir. Bu
    bağışlanma müjdesini insanlara melekler veriyor.

    Sa'd bin Evs el-Ensârî
    anlatıyor: Resulullah Sallal-lahü Aleyhi Vesellem şöyle
    buyurmuştur.

    Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara dökülür ve şöyle
    seslenirler:
    "Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine
    koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol mükâfatlar
    verilir. Siz gece ibadet etmekle emrolundunuz ve emri yerine getirdiniz. Gündüz
    oruç tutmakla emrolundunuz, orucu tuttunuz ve Rabbinize itaat ediniz,
    mükâfatınızı alınız.

    "Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi şöyle
    seslenir:
    "Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize
    doğru yola ermiş olarak dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür. Bugün semâ
    âleminde mükâfat günü olarak ilan edilir."(9)

    Bayram günleri sevinç
    günleri olduğu için, bu sevincin açıkça gösterilmesine vesile olacak meşru oyun
    ve eğlencelere de müsaade edilmiştir. Bu hususta Müslim'de ayrı bir bab ayrılmış
    ve misaller verilmiştir. Bunlardan birinde Hazret-i Âişe (r.a.) şöyle
    anlatır:

    "Bir grup Habeşli, bir bayram günü mızrak ve kalkanlarıyla
    gösteriler yaparken rakseder gibi oynuyorlardı. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam
    beni çağırdı. Başımı onun omuzuna dayadım. Bu vaziyette onların harp oyununa
    bakmaya başladık. Ta onlara bakmaktan ilk vaz geçen ben oluncaya
    kadar."(10)

    Ancak bayramdaki sevincin gaflete dönüşecek kadar taşkınlığa
    varmaması lazımdır. Eğlence meşru dairede olmalı ve günah unsurlarını
    taşımamalıdır. Esasen bayram Allah'ın bize verdiği İlahi bir ziyafettir. Bu
    bakımdan, bayram gününde en çok Allah'ı hatırlayıp şükretmeye ihtiyacımız
    vardır. Zaman şeridi içinde bayram yeni bir değişimin başı, bir dönüm noktası ve
    bir muhasebe vaktidir. Ömürden bir yılın daha geçip gittiğini, kabir alemine
    doğru bir adım daha yaklaşıldığını hatırlatan vesilelerden
    biridir.

    "Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istila edip gayr-i meşru
    daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha (Allah'ı zikretmeye) ve şükre
    azim tergibat (büyük teşvikler) vardır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürür
    nimetlerini şükre çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti
    ziyadeleştirir,, gafleti kaçırır." (11)

    Nitekim büyük cemaatler halinde
    kılınan bayram namazları esnasında getirilen tekbirler, gafletin giderilmesine
    ve şükür vazifesinin yerine getirilmesine en büyük bir vesiledir. Sadece bir
    ülke halkının değil, yeryüzünde sayısı milyarlara varan Müslümanların hep
    beraber aynı anda tekbir getirdiklerini hayal ettiğimizde, karşımıza çıkan
    muhteşem tablo, bayramlarımızı kâinat çapında bir manaya kavuşturur. O anda
    adeta yeryüzü tek bir ağız olur, tekbir getirip namaz kılar gibi bir hale
    bürünür. Misâl âleminde birleşen o seslerin bir anda yeryüzünden yükselişi,
    adeta muhteşem bir koro halinde dünyamızın göklere doğru tevhidi
    haykırmasıdır.

    Bu muhteşem manaların yaşandığı bayram günlerinde küçük
    meselelerden çıkan kırgınlıkların, dargınlıkların ne önemi olabilir? Onun için
    bayramda her mü'minin kardeşleriyle kardeşlik sözleşmesini yenilemesi,
    kuvvetlendirmesi, fakirlerin yardımına koşması, çocuklarını sevindirmesi
    lazımdır ki, o manalar yaşanan hayata geçsin.
    Bayramların asıl süsü ve zineti
    tekbirlerdir. Getirilen her tekbir ruh ve gönüllerde manevi coşkuyu ve heyecanı
    canlandırır. Kulu, Rabbinin azameti karşısında yüce duygulara taşır.

    Ebû
    Hüreyre anlatıyor:
    Resulullah Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle
    buyurmuştur:
    “Bayramınızı tekbir getirmek suretiyle süsleyiniz.”
    (12)

    Bayramlara sünnet çerçevesinde hazırlanmak bu âdeti de ibadet haline
    getirir, bu sevinç günlerini biri iman şuuru içinde geçirmeyi temin
    eder.
    Bunun için sünnette yer aldığı gibi bayrama önceden hazırlanmak, temiz
    ve güzel elbiseleri giymek, gusletmek, misvak kullanmak veya dişleri fırçalamak,
    güzel kokular sürünmek, güler yüzlü olmak, namazdan önce Ramazan Bayramında
    hurma vb. tatlı bir şey yemek bugünlerimize ayrı bir mana
    kazandırır.

    Asıl itibariyle fıtır sadakası olarak bildiğimiz fitre de
    bayram günü verilir. Ramazan ayı içinde verilmemişse fitrenin de o gün verilmesi
    gerekir. Zaten Ramazan Bayramının hadislerde geçen adı "İydü'I-fıtr", yani Fıtr
    Bayramı demektir. Yaratılışın gereği olan kulluk görevleri yapıldığı için bu adı
    almıştır.

    Bayramların en güzel şekli tanısın tanımasın mü'minlerin
    tokalaşarak, kucaklaşarak birbirleriyle bayramlaşması, bayramlarını kutlaması ve
    tebrikleşmesidir. Saadet Asrında Sahabiler birbirleriyle "Bârekâllâhü lenâ ve
    leküm" diyerek bayramlaşılardı, yani "Allah bizden de, sizden de kabul etsin"
    dedikleri rivayet edilir.(13) Bu tebrikleşme bizim dilimizde "Bayramınız mübarek
    olsun, bayramınızı kutlu olsun, hayırlı bayramlar" gibi sözlerle ifade
    edilir.

    Kaynaklar
    1) Buhârî, İydeyn: 3; 'Müslim, edâhi: 7.
    2) Ebu
    Davud, Şavm:50; Tirmizi, Savm:59; Nesai, Menasik:195.
    3) îbni Mace, Sıvam:
    32.
    4) A.g.c., Siyam: 49.
    5) A.g.e., Siyam: 67.
    6) Müslim,
    Selatü'l-İydeynyn: 11.
    7) A. g .e., Salatü'l-lydeyn, 2.
    8 A.g.e.,
    Salalü'l-İydeyn, 3.
    9) el-Tcrgîb ve't-Terhîb Trc. 2:332.
    10) Müslim,
    Salatiül-îydeyn, 20.
    11) Lem’alar, 230.
    12) et-Tergîb ve't-Terhîb Trc.
    2:332.

      Forum Saati Salı Mayıs 07, 2024 5:17 pm