Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Kafirun Suresi

    FIRTINA
    FIRTINA
    Moderatör


    Mesaj Sayısı : 3752
    Doğum tarihi : 09/08/69
    Kayıt tarihi : 08/12/09
    Tecrübe Puanı : 24
    Yaş : 54
    Ülke : Almanya

    Kafirun Suresi Empty Kafirun Suresi

    Mesaj tarafından FIRTINA C.tesi Ara. 19, 2009 2:56 am

    Kafirun Suresi 066kafirun

    Download




    MÂNÂSI

    De
    ki: Ey kâfirler! Tapmam o taptıklarınıza. Siz de tapanlardan değilsiniz
    benim Mabudum (Allah)'a. Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza.
    Hem de siz tapıcı değilsiniz benim ibâdet ettiğim (Allah)'a. Size
    dîniniz, bana da dînim.



    Tefsir - Bu sûreye, Kâfirûn
    Sûresi denir. "De ki" buyruğu, Peygamberimizedir. Mekke devrinde nâzil
    olmuştur. Peygamber Efendimiz Allâh'tan aldığı buyrukları, çok yumuşak
    bir şekilde söylemeğe memur idi. Halbuki bu sûreyi tebliğ ederken, 'Ey
    kâfirler?' diye en ağır bir vasıfla başlaması için emir alıyor. Çünkü
    bu sûrede kendilerine "Ey kâfirler!" diye söylenilen kimseler hakka
    karşı besledikleri kinlerini, gayızlarını ve öfkelerini bir türlü
    gideremiyen, tuttukları kötü yoldaki inatlarından vazgeçmiyen ve îmana
    gelmiyecekleri, Allâh'ın katında belli bulunan kimselerdir ki "küfür"
    bunlar için değişmez bir vasıftır. Binâenaleyh, buradaki kâfirlerden
    maksat, Kureyş'den muayyen kimselerdir.



    Peygamber
    Efendimiz İslâm dâvâsını, bir tek Allâh'a îman ve ibâdet etmek
    akîdesini ortaya atıp da "Ey insanlar, bu putlara tapmayı bırakın,
    Allâh'ın bir olduğuna îman ve yalnız O'na ibâdet edin, O'ndan başka
    ibâdete lâyık bir İlâh yoktur" dediği zaman, Kureyş O'na şöyle karşı
    koydular: "Biz dedelerimizden kalan putlarımızı bırakamayız. Biz onlara
    tapmak suretiyle asıl Allâh'a, yeri göğü yaradana yaklaşabileceğiz.
    Atalarımızın yolundan ayrılıp da senin peşinden gidemeyiz."



    Allâh'a
    bir takım ortak isnat eden, Allâh'ı bırakıp da kendi elleriyle
    yaptıkları putlara tapan bu müşrikler fikirlerinde o kadar inat ve
    ısrar ettiler ki, kendilerini doğru yola çağıran Peygambere ve O'na
    îman edenlere yapmadık eziyet bırakmadılar. Peygamber Efendimiz de hiç
    durmadan ve yılmadan vazifesine devam ediyordu.



    En
    sonra Kureyş'in azılılarından beş on kişi Peygamberimize gelerek şöyle
    bir teklifte bulundular: "Sen bu dâvâdan vazgeç, biz sana istediğin
    kadar mal verelim, seni kendimize reis yapalım. Eğer buna da razı
    olmazsan seninle bir uzlaşma yapalım: Sen bâzan bizim putlarımıza tap,
    biz de arasıra senin Allâh'ına tapalım. Böylece hayır ve selâmet
    hangisinde ise ona hepimiz kavuşmuş oluruz."



    Kalbleri
    kararmış olan bu zavallılar Peygamberlik ne demek olduğunu bir türlü
    anlayamıyorlardı. Bilmiyorlardı ki: "Hazret-i Muhammed (aleyhi's-selâm)
    bu ilâhî dâvâsından, bu hak yolundan asla dönemezdi. Hiçbir sebep ve
    menfaat O'nu yolundan çeviremezdi. Çünkü O, maddî bir menfaat, bir
    şöhret peşinde koşmuyordu. O, Allah'ın bir elçisi idi ve O'nun namına
    hareket ediyordu.



    İşte müşriklerin böyle söylemeleri
    üzerinedir ki, Allah bu sûreyi Peygamberine indirdi ve onlara verilecek
    cevap bu sûreyi okumak olduğunu bildirdi. Peygamber Efendimiz de
    onların yukarıdaki ahmakça tekliflerine cevap olarak bu sûreyi okudu.
    Bununla onlara bir kere daha anlattı ki: "Ey Allâh'a inanmayan ve O'na
    ortaklar yapan ve putlara tapan kâfirler! Ben Allâh'ın Peygamberiyim;
    sizi hak yoluna çağırmaya memurum; bu benim kendi dâvam değildir. Size
    ancak Allâh'ın emirlerini söylüyorum. Allâh'tan nasıl almış isem öylece
    size tebliğ ediyorum, bildiriyorum. Sizin teklifiniz, cahilce, ahmakça,
    kâfirce bir tekliftir. Çünkü ben, sizin İlâh diye tapıp durduğunuz ve
    benim de bazı kere tapmamı istediğiniz o putlara ne geçmişte, ne şimdi,
    ne de bundan sonra bir an bile tapmadım, tapmıyacağım ve tapmam. Ben,
    yalnız ve yalnız Rabbü'l-âlemin olan tek Allâh'a ibâdet ederim. Esasen
    siz de benim ibâdet ettiğim hak mâbuda, Allâhu Teâlâ'ya ibâdet
    edicilerden değilsiniz. Bugüne kadar O'na ibâdet etmediğiniz gibi şimdi
    de O'na tapmıyorsunuz ve bu halinizle O'na tapıcı ve tapacak da
    değilsiniz. Çünkü O'nun birliğine ve ibâdetin yalnız O'na olacağına,
    O'ndan başkasına tapmanın şirk ve küfür olduğuna îman etmediniz ve
    etmiyorsunuz. (Bâzan putlarımıza, bâzan da Allâh'a tapalım) demek,
    Allâh'ın bir olduğuna inanmamaktır. Binâenaleyh sizin taptığınız, benim
    ibâdet ettiğim Allâh olmadığı gibi, ibâdetiniz de benim ibâdetim
    değildir. Ben yeri göğü yaratan bir Allâh'a, O'nun emrettiği gibi
    ibâdet ediyorum; siz ise kendi elinizle yaptıklarınıza tapıyorsunuz.
    Madem ki öyledir ve madem ki sizde hakkı duymak istidadı yoktur; artık
    sizin olsun dîniniz ve taptıklarınız; hak İslâm Dîni de benimdir."



    Bu
    sûreden şunları da öğreniyoruz: "Allâh'a kulluğun şartı tam bir îman ve
    ihlâstır. Her şeyten önce O'nun bir olduğuna, sonsuz ve küllî
    kudretine; her tasarruf O'nun elinde olduğuna, eşi ve benzeri
    olmadığına inanmak lâzımdır. Fakat bu kadarı yetmez. Bundan sonra da
    O'na öz yürekle ibâdet etmek, ibâdetin de yalnız O'na olacağına inanmak
    ve ibâdette O'na başkasını şerik yapmamak, canlı cansız, ne suretle
    olursa olsun başka birine tapmamak, tapınır derecede gönül vermemek
    gerektir. Yoksa hem Allâh'a ibâdet, hem de bizi Allâh'a yaklaştırsın
    niyetiyle başkasına tapmak ve Allâh'tan istenilecek şeyleri ondan
    istemek, îmansızlıktan başka bir şey değildir. Sonra îman demek, bir
    şeye sımsıkı sarılmak demektir. Bugün bir türlü, yarın başka türlü, her
    gün renkten renge girmek îman değildir.



    Bu sûrenin
    sonunda "Sizin dîniniz size, benimki de bana" buyurulması müşriklerle
    bir mütareke yapmak değil, onlara tam bir meydan okumaktır.

      Forum Saati Perş. Mart 28, 2024 2:11 pm